PKK’ın son eylemleri üzerine KANDİL bölgesi ile diğer PKK kamplarına yönelik yoğunlaşan hava saldırıları ister istemez bazı çağrışımlara neden olmaktadır.
Askeri harekatın etkinliğinin bu hava saldırıları sonucunda ne düzeyde sonuç verdiğine ilişkin henüz yeterli bilgilere yazılı ve sözlü basında yer verilmediği görülmektedir…
Konu hakkında değişik yorumların süre geldiği günümüzde süreç ister istemez bazı geçmiş olayları hatırlatmaktadır. Gerçekte sadece konvansiyonel bir askeri harekatta sadece kitle bombardımanları ile sonuç alınabilmiş midir? Bu konuda tarihi örnekler var mıdır?
Birinci Dünya savaşında Batı cephesinde İngiliz Mareşali Douglas Haig’in uzun süredir devam eden mevzi savaşını sonlandırmak için 1916 yılında planladığı bir taarruz planı ilginç örneklerden biridir… Plana göre:
• Cephe boyunca bir ay süre ile gece, gündüz devam edecek şekilde binden fazla topun hazırlık ateşi sonucu Alman mevzileri yumuşatılacaktır.
• Bu yoğun topçu ateşinin Alman mevzilerinde açacağı gedikten de İngiliz ve Kanada askerleri fazla zayiat vermeden taarruz ederek Alman cephesini yaracaklardır….
• Plan uygulanır… Taarruz sonucu Somme Cephesindeki İngiliz zayiatı 420.000 dir…
• Mareşal Haig bu taarruzun ikincisini 1917 Flander bölgesinde tekrarlar, II Ypres çarpışması olarak harp tarihine geçen bu saldırıdaki zayiat da birincisine yakındır…
• Almanlar, yer altına çektikleri birliklerini ağır topçu baskısından korumuşlar ve müttefiklere beklemedikleri zayiatı verdirmişlerdir…
Bir diğer örnek ise, 2. Dünya Savaşında Normandiya çıkartmasını takip eden dönemde izlenmektedir… Çıkartma başarılı olmuştur… Ancak toparlanmış olan Alman cephesini yararak derinlikte ilerlemek gerekmektedir… ABD. 2. Ordusunun komutanı olan Omar Bradley 1944 Temmuzunda bir taarruz planı hazırlar… Bu plana göre:
• Alman savunma hatları havadan 2000 ağır bombardıman uçağı ile bombalanacaktır…
• Ağır bombardıman sonucunda Alman hatlarında oluşacak gedikten de ABD birlikleri taarruzlarını gerçekleştireceklerdir…
• Bombardıman yapılır , ancak çephe yarılamaz , sonuç alınamamıştır…
• Bradley aynı operasyonu 2000 uçakla tekrarlar….Bu bombardımanda ise, 600 ABD askeri ölür… Bradley’de çok büyük tehlike atlatarak ölümden kurtulur…
• Sonuç savunmanın güçlü olduğu ortamda, halı bombardımanları ile de sonuç alınamadığını ortaya çıkarmaktadır… Yakın geçmişte bu tarz bombardımanların kesin netice vermediği Vietnam Savaşında kapsamlı olarak izlenmiştir…
Libya’da NATO’nun sadece hava saldırıları ile sonuç alamayacağı gerçeği de izlenmiştir… Belli hedefler imha edilmekte, alt yapı tesisleri tahrip edilmekte ancak süreç kesin sonuca kara harekatı olmadığı için ulaşılamamaktadır…
Kandil bölgesine dönük olarak konuya dönüldüğünde, hava harekatı ile istenilen baskı sağlanmış olsa da, yer altına, mağaralara çekilmiş olan PKK’ın imhasının ne düzeyde etkili olduğu gene de sorgulanacaktır… Hava destekli bir kara harekatının planlanması, PKK’ın stratejisini ( Gerisindeki oyun kurucular dahil) etkisiz kılmak için geçmiş örneklere bakıldığında konu zorunlu görülmektedir…
İran’ın PJAK’a karşı yürüttüğü operasyonda sonuç alıcı hamlelerinin olmasında, hasmın stratejisine yönelik saldırılarının olduğunu görmek mümkündür… Kısaca İran hasmın stratejisine saldırmıştır…
Diğer yönden Esad Rejimi ve uygulamaları iç ve dış basın üzerinden sürekli olarak gündemde tutulmaya çalışılmaktadır… Suriye’deki gelişmelere, Türkiye’nin, diplomatik girişimlerin dışında sınır ötesi bir harekat ile müdahil olması ise tarihi hata olacaktır….
Dikkat edildiği kadar gerek İsrail, gerek ABD ve diğer yönden Batı basını ile içerdeki malum çevre Türkiye’nin sürece müdahalede bulunması için oldukça hevesli görülmektedirler….
Bölgeye geniş açı ile bakıldığında, resmin periferinde , İsrail’in Lübnan Hizbullah’nı hududundaki yakın tehdit olarak görmeye devam etmektedir…. Bunun gerisinde duran Suriye rejiminin tasfiyesi için de Türkiye ile Suriye’nin karşı karşıya getirilmeleri gerekmektedir…. Süreç, Lübnan Hizbullahı, Suriye Rejimi, Irak Şii iktidarı ve İran’a kadar uzanan Şii zincirinin kırılması için bu safhada zorlanmaya çalışılmaktadır…. Ancak şu hususların da değerlendirilmesinde yarar vardır…
• Türkiye, bir satranç körlüğü yaparak Suriye’ye askeri bir hamlede bulunmaktan bütün dış baskılara rağmen kaçınmalı ve süreci diplomaside devam ettirmelidir…
• Bir müdahalenin, Türk İran ilişkileri olduğu kadar Türk RF ve Çin ilişkilerini de giderek çıkmaza sokabileceği, birçok çevrede tekrar edilmektedir…
• Diğer yönden hatırlanacağı üzere, yakın geçmişte, Komuta kademesindeki istifalar olduğu dönemde Yunanistan Silahlı kuvvetleri bu arada alarma geçmiştir….
• Bu süreçte, çapını bile görmekten aciz Ermenistan Cumhurbaşkanı eş zamanlı olarak Ağrı’yı hedef gösterecek kadar hesabını şaşırmıştır…
• Ayrıca, PKK ‘nın azgınlığı da devreye konulduğunda denklemin soruları peş peşe gelmiştir …..
• Bu ne demektir?!!! Türkiye şayet Suriye ile bir cephe oluşturduğunda , bu, Türkiye’nin tek bir cephede kalmayacağını ifade etmektedir…
• Bir diğer anlatımla, TSK. bir taraftan PKK ile uğraşırken, diğer yönden Suriye sorunu ile cephesini yayarken, ayrıca, muhtemelen KIBRIS’ta bir Yunan oldu bittisi ile de karşılaşabilecektir…Güney Kıbrıs’ta, PKK ‘ya İsrail’in eğitim verdiği ise hatırdan çıkarılmamalıdır…
• Gerçekleştirildiği takdirde , Suriye topraklarında bir tampon saha kurmak düşünülüyorsa bu alan ne büyüklükte olacaktır? Ve bu alanın kontrolu için ne kadar asker gerekecektir? Ülkelerini savunmak durumunda kalacak olan Suriyeliler ile çatışma durumunda kalınırsa ki, kuvvetle muhtemeldir, şehit cenazelerine karşı toplumsal tepki ne düzeyde olacaktır?….Türkiye, yaygın bir cephede kalırsa ve çatışmalar uzarsa, seferberlik durumuna ülke itilirse, bu sorumluluk nasıl karşılanacaktır?
• NATO güvencesi, tatlı bir hayaldir… Saratoga’dan atılan füze ile Muavenet tahrip edilirken bu NATO yapğısında sehven olmuştur… Kafamıza geçen çuval da Nato yapısında sehven durmaktadır… Hele, NATO kolejlinde BOP ile ilgili Türkiye’nin taksimini gösteren harita bile, nedense, Nato’nun gözden kaçan yanlışlıkları içinde yer almıştır… Suriye’ye Türkiye’nin arkasından itilmesi ise, bu sürercin devamı içinde görülmektedir…
• Saddam rejimini devirmek üzere Irak’a, ABD askerleri girdiğinde, bazı Iraklıların Saddam’ın devrilen heykellerini şıpıtıkları ile patakladıkları görsel medyadan izlenmiştir… ABD askerleri o tarihte söz gelişi kurtarıcı olmuşlardı… daha sonra sonuç ne olmuştur ?… Kısaca, Türkiye, hafızasını kaybetmemelidir….Zira, bu sürecin faturası bölge ve Türkiye için “şayet boşa basılırsa” çok ağır olacaktır….
• Harılanacağı üzere,ABD. Vietnam’a, birkaç bin danışmanla girmiş, ancak 558.000 askerle çıkmak zorunda kalmıştır… Diğer yönden Irak harekatının birkaç milyar dolar ile sonuçlanacağını ifade eden Evangelist kadro, ABD. Irak harekatını durdurduğunda, olayın maliyetin 3 triyon doları geçtiği de görülmüştür… Bu nedenle Türkiye, Suriye’ye arkasından itilirken ne şekil bir sürprizle karşılacağının hesaplarını iyi yapmalıdır…
• Ermenistan’ın Ağrıyı hedef göstermesinin gerisinde bu beklentiyi aramak da gerekmektedir….
• Kısaca, Suriye’ye yönelik askeri bir yaptırımda Türkiye’nin muhtelif cephelerde eş zamanlı olarak kalması sürpriz olmayacaktır…
• Ayrıca, gelişmekte olan turizmin alacağı darbe ve bunun da giderek olumsuzlaşacak olan diğer ekonomik sonuçları dikkate alındığında bu vebalin altından siyaset kalkamayacaktır…
Sonuç olarak, Ortadoğu denkleminde suların giderek ısındığı şu dönemde, (Temmuz2012)
* İsrail’in Gazze’ye ve Hizbullaha saldırma ihtimali….
* Diğer yönden Hamas’ın, İsrail ile olan Ateş Kes anlaşmasının bitmiş olduğunun
beyanı hatırlandığında, sürece ne şekilde etki edeceğinin izlenmesi…
* Bir diğer yönden El Kaide’nin gelişmelere göre Irak kolunun SİNA’da operasyonel eylem ihtimali…
* Diğer yönden, İsrail’in de bölgede askeri harekatta bulunması ve Mısır’daki Müslüman kardeşlerin sürece ne şekilde müdahil olabileceklerinin dikkate alınması.
• Mısır’ın politikalarında değişikliğe gitmesi durumunda, İsrail ile olabilecek geriliminin ileride Camp David Antlaşmasına ne gibi etki yapacağının ayrıca
değerlendirilmesi
• Diğer yönden, İsrail’in İran’a saldırmadan önce iç hat manevrası yönünden Ortadoğu bölgesinde ne gibi siyasi manevraları hesaplayacağının analizlerinin yapılmasında yarar olacaktır ki, Türkiye,Suriye çatışmasının özellikle arzu edilmesinin gerisinde bu politik hedefin varlığı da hissedilmektedir…
Bu süreçte,Türkiye’nin, özellikle Batı kaynaklı dolduruşlara karşı uyanık olması gerekmektedir… Yakın geçmişte, Saddam’ın Kuveyt’e saldırmasında arkasının nasıl sıvazlandığı , Saakaşvili’nin ise ne şekilde yüreklendirildiği yaşanan olaylar dikkate alınarak ve sonuçları ile birlikte hatırlanmalıdır!!!
Siyasette Batı çıkışlı verilen sözler ile, bu sözler verilirken düşünülenlerin neler olduğu iyi irdelenmelidir….
Bu bağlamda Kızılderili Şef’in şu sözü ise bir kere daha hatırlanmalıdır;
…..O KADAR ÇOK SÖZ VERDİLER Kİ SAYISINI BİLE HATIRLAMIYORUM… HİÇ BİRİNİ TUTMADILAR, YALNIZ BİR SÖZLERİNİ TUTTULAR, TOPRAKLARINIZI ALACAĞIZ DEDİLER VE ALDILAR…
ERGUN ÖZGEN
Bir yanıt yazın