Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırlar Suriye ve Irak’ta kan akıtılarak yeniden çiziliyor.
Bu sırada Türkiye, kuzey Suriye’den gelen tehditlere Güvenlikli Bölge oluşturma arayışındadır.
ABD Ankara Büyükelçisi J.Bass, “IŞİD’e karşı Türkiye ile ortak endişeyi paylaşıyoruz. Sınırı kim kontrol ediyorsa IŞİD’le mücadele etmeli” ifadesiyle Türkiye’ye ayar veriyor.
*
Bu noktada İran ile 5+1 grubu arasında Viyana’da süren nükleer müzakerelerde anlaşma metnini yazma çalışmaları teknik düzeyde sona ermiştir.
Ancak belirlenen son tarih 30 Haziran aşılınca müzakerelerin 7 gün daha uzatılması kararlaştırılmış,
Nihaî anlaşmaya varma yolunda geriye, müzakere sonuçlarının İran parlamentosunda kabul edilen ve anlaşmanın imza şartlarını da belirleyen “Nükleer Hakların Korunması Yasası” hükümlerine uygunluğun sağlanması kalmıştır.
*
İran’ın “Nükleer Hakların Korunması Yasası”na göre, anlaşma metninde İran’a uygulanan yaptırımlarının tümünün tek aşamada kaldırılacağı açıkça ifade edilecek ve anlaşmanın yürürlüğe gireceği ilk günden itibaren uygulanacaktır.
Barışçıl nükleer bilim ve Ar-Ge çalışmaları için herhangi bir kısıtlama kabul edilmiyor.
Nükleer tesisleri denetleme hakkı “Nükleer Silahların Arttırılmasının Önlenmesi Anlaşması” çerçevesinde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından yapılabilecek,
Ancak askeri, güvenlik ve nükleer olmayan hassas mekânlara ve nükleer bilimcilere ve belgelere erişim olmayacaktır…
*
İran, müzakerelerin sonucunu;
Ülkede ekonomi konusundaki vaatlerini gerçekleştirmeyi nükleer müzakerelerin başarısına bağlayan Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin,
Nükleer müzakereleri başarısızlığa uğratmaya çalışarak Ruhani’yi başarısızlığa uğratmak isteyen Radikal muhafazakârların,
Duruşu net ve şeffaf olmayan dini lider Ayetullah Hamaney’in iktidar mücadelesi çerçevesinde bekliyor…
*
ABD ise henüz açıkladığı yeni Ulusal Askeri Stratejisi’ne göre aşırıcılık yanlılarından ziyade Çin, Rusya, İran gibi düşman devletlere yönelmiştir…
Nitekim Başkan Obama, İran ile sürdürülen nükleer müzakerelerinin amacının güvene dayanmadığını söylüyor.
“Müzakerelerin amacı İran’ın nükleer silah edinmesine giden yolları kesecek doğrulanabilir bir mekanizma kurmaktır.
Eğer yapamazlarsa bu problem olacak. Eğer kötü bir anlaşma olursa müzakerelerden ayrılırız” ifadesiyle sert çıkıyor.
Bu noktada nükleer müzakerelerde başarısızlık halinde ABD’nin “B planı”nı uygulayacağı bildiriliyor.
“B planı” kara harekatının yapılmayacağı, hava saldırısıyla yetinileceği anlamına geliyor.
*
Wall Street Journal, ABD’nin New Mexico çölünde, bugüne kadar geliştirilen 14 tonla bütün bombaların en ağırı ve büyüğü, nükleer olmayan, 60 metre derinliğe nüfuz edici, “Massive Ordnance Penetrator-MOP” ün (büyük delici gereci ya da sığınak delici) üç kez test edilerek, dünyaya ilan edildiğini bildiriyor.
MOP, B-2 bombardıman uçaklarından fırlatılıyor ve özel olarak İran ve Kuzey Kore’nin nükleer tesisleri için dizayn edilmiştir.
Müzakerelerin başarısız olması durumunda, ABD’nin İran’ın Fordow’da bir dağın altında gizli ve hava saldırılarına karşı korunaklı uranyum zenginleştirme tesislerine MOP saldırısı düzenleyeceği ileri sürülüyor.
*
İran’ın nükleer altyapısına yönelik bir hava saldırısına nasıl karşılık vereceği konusunda ise,
İsrail’in 1981’de Irak ve 2007’de Suriye’ye yaptığı ve misillemeye yol açmayan saldırılardan çıkarılan sonuçlar,
İran İslam Cumhuriyeti’nin 1979’dan beri incelenen tarihi ve İranlıların davranış biçimleri üzerine yapılan değerlendirmeler esas alınıyor.
Buna göre İran’ın ABD’nin olası bir hava saldırısına karşı vereceği yanıtı üç ana prensibin şekillendireceği ve sınırlayacağı tahmin ediliyor.
Bunlar Karşılıklı ilişkide ısrarcı olmak: Gereksiz yere düşman kazanma konusunda temkinlilik: Olası ABD saldırılarını önleme isteği prensipleridir.
*
Bu ifade, askeri açıdan zayıflık ve daha fazla dış düşman yaratmamak için üzerlerinde oluşan baskı gibi sorunlarla karşı karşıya olan,
İranlı mollaların ve yöneticilerin misilleme yapma kapasitelerinin sınırlı olduğu anlamına geliyor.
Çünkü İran’ın misillemesi halinde İsrail, Yahudi ve Amerikan hedeflerine yapacağı saldırıların sınırlı olacağı,
Ya da İran’dan,Suriye ve Hizbullah’tan gönderilecek ancak bir kaç füzenin İsrail’in savunmasını geçeceği,
Komşu devletlere yapılacak saldırılar halinde İran’ın daha fazla düşman edineceği,
ABD Donanması ile çatışmalarda sınırlı ölçüde zarara yol açacağı,
Hürmüz Boğazı’nın mayınlanması halinde zararın petrol ürünlerinin pahalılaşmasıyla sınırlı kalacağı düşünülüyor.
*
Buna mukabil, böyle bir saldırının hemen ardından hükümetlerinin arkasında duran,
İranlıların kısa süre sonra Tahran’ın nükleer dosyasını askeri çatışmaya yol açacak şekilde yönettiği için eleştiriceği,
Giderek İran’ın Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’ndan ayrılması ve açıkca hızlı bir nükleer silahlanma programını başlatmasının daha güçleşeceği öngörülüyor.
*
Kısacası ABD, İran’a önleyici bir hava saldırısı yapması halinde Körfez veya Doğu Akdeniz’de gerginliğin tırmanması potansiyelinin artacağını,rağmen bu durumun katastrofik olaylara yol açmayacağını planlıyor.
Bu yüzden mi, Genelkurmay Başkanı Oramiral M.Dempsey, henüz açıklanan yeni Ulusal Askeri Strateji doğrultusunda Amerika’nın dünyanın büyük bir ülkesi ile karşı karşıya gelebileceği konusunda uyarıda bulunuyor?
*
Şimdi halkların nükleer müzakerelerin tarafları tatmin edici bir sonuçla kapanmasını,
Ortadoğu’daki cayır cayır yangından ibret alınmasını ve bölgesel bir savaşa yol açılmamasını dilemesi gerekiyor…
3.7.2015