GÜLLÂÇ
HÜSEYİN MÜMTAZ
Ramazan ayının en sevilen tatlısı “Güllaç”tır, en sevilen, en güzel, en meşhur güllaç da Giresun’da yapılır.
Gülsuyu ile yapılanı vardır, şerbetlisi vardır.
Üzerine serpiştirilen “nar taneleri” olmazsa olmazıdır.
Ahmet Sever’in yazdığı Gül ile ilgili kitaba bir iftar sonrası, bir buçuk tabak güllacın üzerine başladım.
“İlgi alanım” icabı 48’inci sayfadaki “Kıbrıs Lâbirenti” bölümünden başladım.
“…Başbakan Abdullah Gül Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in de bulunduğu toplantıda Denktaş’ı açık bir şekilde uyardı:
‘Sayın Cumhurbaşkanı, baştan olumsuz bir tavır takınmayın. Rum tarafının alacağı tavrı bekleyin. Susmanız yeterli. Lütfen susun. Çözümü istemeyen taraf olarak görünmeyin. Öbür tarafa hayır dedirtmelisiniz. Siz susarsanız onlar hayır diyecek’.
Denktaş, kendisine sanki bunlar hiç söylenmemiş gibi daha Lahey’e giderken havaalanında ‘Hayır demeye gidiyorum’ diyecek ve Gül’ü çileden çıkaracaktı. Gül’ün o günkü öfkesini unutamam. Adeta burnundan solumuştu”. (Sayfa 50)
2003 yılından bahsediyoruz.
2003 yılında Gül çileden çıkmış, öfkelenmiş, burnundan solumuş.
Kime karşı hissetmiş bunları?
Denktaş’a karşı hissetmiş.
Gül’ün adı, 92 yıllık Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihine “11’inci Cumhurbaşkanı” olarak geçmiştir..
5000 yıllık Türk tarihine Denktaş ise, sadece “Denktaş” olarak….
Rakamsız, sayısız, sıfatsız…
Kim kime çileden çıkıyor, öfkeleniyor, burnundan soluyor Allah Aşkına?
Kıbrıs konusunda Türk politikasının kırılma noktası 2004 başında sergilenmeye başlanılan “Kıbrıs’ta Annan Planı temelinde yeniden görüşmeleri destekliyoruz. Anlaşma olmazsa boşlukları BM doldurabilir. Bu konuda Türkiye her zaman bir adım önde olacak” yaklaşımıdır.
Anlaşma ne zaman olmaz? Taraflardan biri (tabii Türkiye de) karşı tarafın isteklerini, kendi millî çıkarlarına aykırı/ters gördüğü zaman..
Türkiye/Türk tarafı görüşmelerin herhangi bir safhasında gelinen durumu kendi menfaatleri doğrultusunda “kabul edilemeyecek” olarak nitelerse….
….Annan alacak eline kalemi ve yazacak aklına geleni..
Sizce Annan’ın “boşluklara dolduracağı kelimeler” kimin çıkarlarını karşılayacaktı(r)?
Denktaş, işte onun için “Denktaş”tır..
Ahmet Sever kitabında Gül ile 12 yıllık beraberliğinde yaşadığı ve gördüğü olayları yazdığını belirttiği için; 6 Ekim 1996’da Libya’da Kaddafi’nin çadırında Başbakan Erbakan’ın uğradığı istiskalden bahsetmemesi normaldir.
Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçen o gün Türkiye Cumhuriyeti heyeti resmen tahkir edilirken o çadırda Gül de “bakan” olarak bulunuyordu.
O günün tanıklarından Gülerce sonradan; “Kaddafi’nin çadırında 7-8 saat bekletildiklerini” belirterek “Abdullah Gül o zaman Türkiye’de duyulmasın diye çok çırpındı” diyecekti.
Ama Sever’in 14 Nisan 2007 gününü unutması, yok sayması, görmezden gelmesi mümkün değildir.
14 Nisan 2007 gecesi Girne Mercur Otel’deki Star Kıbrıs gazetesinin resepsiyonundan neden hiç bahsetmemektedir?
“Kıbrıs Labirenti”ne dönelim.
“31 Mart’ta planın 24 Nisan’da eş zamanlı olarak Ada’nın iki tarafında referanduma sunulması kararlaştırıldı. Referandumda Türk tarafı planı %65 ile kabul ederken, Rum tarafı %76 ile reddetti. Bu sonuçlarla Annan Planı geçersiz kaldı ve uygulanamadı…
Uğur Ziyal (“tam yetkili” Dışişleri Müsteşarı. HM) yıllar sonra kendisiyle bu konuyu konuşurken, ‘Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündük. Ama bir yanlışımız oldu. Rumlar bu planı reddederse KKTC’nin statüsü ne olacaktı? İşte bunu öngöremedik. Yaptığımız hata bu oldu’ diye hayıflanacaktı”. (S.53)
Uğur Ziyal yanılıyordu ve Ahmet Sever de onun için 14 Nisan 2007 Girne gecesini “unutuyordu”.
“Dışişleri Bakanı Abdullah Gül dün akşam Girne Mercur Otel’deki Star Kıbrıs gazetesinin resepsiyonuna katıldı. Resepsiyona KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Rauf Denktaş, Başbakan Ferdi Sabit Soyer, Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Türkekul Kurttekin, KKTC Dışişleri Bakanı Turgay Avcı ile bakanlar ve çok sayıda davetli katıldı.
Bakan Gül, konuşmasını tamamlayıp kürsüden inerken, KKTC’yi Koruma Derneği Yönetim Kurulu üyelerinden Seyyan Uzunoğlu ‘Referandumla, Annan Planı’na –evet- derseniz, bütün dünyayı dolaşıp KKTC’yi tanıtacağım, seferber olacağım, dediniz. Onu bekliyoruz, tanıtınız. KKTC tanınmadan hiçbir anlaşma yapamazsınız. Boşuna uğraşıyorsunuz’ diye seslendi. Bunun üzerine tekrar kürsüye dönen Gül, ‘Senin heyecanını çok büyük anlayışla karşılıyorum’ dedi. Bu kez aynı derneğin üyelerinden Makbule Ötüken de Bakan’a ‘Sen değil, siz deyin’ diye seslendi”.
Uzunoğlu, Annan Planı KKTC’de kabul edilsin diye verilen ve unutulan sözleri hatırlatıyordu.
Yıl 2015’dir muhterem “seyirciler” ve KKTC, verilen bunca söze rağmen halâ “dünya dolaşılıp” bir türlü tanıtılamamıştır..
Ama Türkiye’deki geçiş dönemini, seçim/koalisyon sürecini/iktidar boşluğunu fırsat bilen Kıbrıs’taki linobambakiler büyük bir telaşla ve yangından mal kaçırırcasına aradaki sınırın delik deşik edilmesine, Maraş’ın/Güzelyurt’un teslimine, Türk askerinin çekilmesine, garantörlüğün kaldırılmasına, 100.000 Rum’un dönüşünü sağlamaya yönelik görüşmelere gece gündüz, 7/24 devam etmektedirler..
Öteden beri, bir 20 yıldır yazar dururum;
“Nicosia’nın komünisti en evvel ve her şeyden evvel Rum sonra komünist olduğu halde Lefkoşa’nın komünisti neden önce de, sonra da komünist’tir?” diye..
Dostum Beratlı’nın da bu son derece güncel ve yaşamsal açmazı; akademik kartvizitiyle, gayet nazik ve akademik bir üslûpla dile getirmesinden memnun oldum..
“Dönelim bizim memleketimize, bizde Kıbrıs Türk solu; evvelden ahıra, gönüllü birlikte kalmayı savundu, savunuyor da… Görevini yaptı, yapıyor yani… Fakat, ‘Büyük halkın solu’ kendi milliyetçiliğinin ENOSİS hedefini, kendi sağından daha iyi savundu ve savunuyor… İsteyen, AKEL 80. Yıl tezlerini bulsun, okusun… Nette var…”
Güllaç ille sütlü değil, sütsüz de yapılır, değişik bir tadı olur..
Tam zamanıdır, deneyin, beğeneceksiniz..27 Haziran 2015
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın