Site icon Turkish Forum

OLMUŞ BİTMİŞ ŞEYLER

  Dışişleri Bakanlığı Müşteşarı F.Sinirlioğlu, İsrail'in yeni atanan Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü D.Gold ile Roma'da bir görüşme yaptı.
Gold'un, 2010 yılında meydana gelen Mavi Marmara baskını dolayısı ile bozuk olan Türk-İsrail diplomatik ilişkilerinin normalleşmesi konusunda nabız yokladığı belirtildi.
 
*
Türklerin Yahudilerle yakın tarihteki ilişkileri, işte 1915'te Arabistan Yarımadası'nı ele geçiren İngiltere'nin, Osmanlı'ya karşı ayaklanan Mekkeli Şerif Hüseyin'in "Büyük Arabistan Krallığı"nı ve İsrail'in "Arzı Mev'ut" hayallerini desteklemesiyle başladı.
 
*
Şerif Hüseyin, İngiliz İstihbaratçı  Arabistanlı T.E.Lawrence önderliğinde Arabistan çöllerinde, Filistin ve Suriye'de hilali dalgalandırmak için savaşan Anadolu  çocuklarını arkadan vurdu. 
1916'da Osmanlı 6. Ordusu Kut'ül Ammare Kuşatmasında İngiliz kuvvetlerini bozguna uğratınca, İngiltere ve Fransa  Rusya'nın da onayı ile Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören Sykes-Picot gizli antlaşmasını yaptı.
 
*
1917 devriminden sonra Rusya antlaşmadan vazgeçti ve Lenin gizli olan anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklayınca İngiliz ve Fransızların operasyonları yarım kaldı. 
Yine de İngiltere hükümeti  vaadlerini kısmen yerine getirdi, Şerif Hüseyin'in oğullarından Faysal'ı Irak Krallığına, Abdullah'ı Ürdün Emirliğine getirdi.
1930'da Arabistanlı Lawrence halâ, "Amacımız, İngiltere'nin çıkarları uğruna Arapları Araplara karşı savaşmaya mecbur etmektir"  diyordu...
 
*
1930'ların gölgesi bugünlere vurmuştur.
İngiltere'den el alan ABD, bu kez Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört çıkarı "Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen" i, İsrail'i merkez yaptığı  yeni Ortadoğu konseptinde,
Son 15 yıldır yeniden Büyük Arabistan Krallığını ve İsrail'in Arzı Mev'ut'unu oluşturmaya yönelmiştir.
 
*
Bunu 2003'te Irak müdahalesinden sonra kendisini açığa vermeden Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'ye dünyanın her yerinden kiralattığı ve türlü lojistik verdirdiği,
Lider kadroları ve militanlarının kimlikleri İstihbarat Merkezlerince bilinen,
Çoğu Amerikan pasaportlu dünyanın bir çok ülkesinden birkaç bin kiralık asker eskisinden kurulu,Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) çetesiyle başarıyor.
Bölgedeki Şii gücün karşısında Büyük Arabistan Krallığı vaadiyle,Suudi Arabistan liderliğinde Sünni güç bloğunu oluşturuyor.
 
*
IŞİD, benzeri diğer örgütler gibi hücre yapılandırmasıyla değil, sınırlarını fetih yoluyla genişleteceği bir coğrafyada halifelik ilan ederek devletleşme modeliyle iş yapıyor. 
Enerji ve su havzaları gibi doğal kaynakları çevrelemiştir, yol yapımından ekmek dağıtımına, eğitimden hukuka tıpkı bir devlet gibi hizmet sağlıyor.
Konusundaki uzmanlarla İslam Devleti adı altında yeni bir yaşam vaat ediyor. 
Ele geçirdiği askeri ekipmanlar,silahlar,araçlar, mühimmat ile  finans kaynakları ve kaçak petrol gelirlerini etkinlikle yönetiyor.
Irak müdahalesi sonrasında yaşanan mezhepsel kırılmaların ve devlet içi kayırmaların neticesinde tepkili Sünni grupların desteğini kazanmış ve güç boşluğunu doldurmuştur.
 
*
Bir taraftan da ele geçirdiği şehirlerde kendine menkul İslamcı yorumla katı şeriat kurallarını uygulayarak düzen kurucu bir konum sağlıyor. 
Bu düzene baş kaldıranları en ağır şekilde cezalandırıyor ciğer söküp-yiyor, kafa kesiyor, seks köleliği ve katliamlarla hunharlıkta sınır tanımıyor.
İslamın tarihi birikimini yakıyor,yıkıyor.
 
*
Esasen ABD önce kendisi, ardından İŞİD vasıtasıyla  İslam ve Batı uygarlıkları arasındaki çizgide  cephe hatları oluşturmuştur.
Çizginin bir tarafında inancı boşaltılan, aidiyet duygusu silinen ve yaşamın esaslarından soyutlanan jenerasyonlar ucuzlatılmış hayatlar olarak ileri sürülüyor.
Bu sosyal semaye üzerinde bir zaman önce İngiltere hükümetinin  vaadlerini kısmen yerine getirip de Şerif Hüseyin'in oğullarından Faysal'ı Irak Krallığına, Abdullah'ı Ürdün Emirliğine getirmesiyle çizilen yapay sınırlar, şimdi Suriye ve Irak'ta  kan akıtılarak yeniden çizilmeye yazıyor.
Gelişmeler zorunlu taksimin sonsuza dek sürmeyeceğini, Suriye ve Irak'ın yapısının değişmekte olduğunu  gösteriyor.
İslam uygarlığı tarihinin en büyük saldırısına uğruyor...
 
*
Çizginin diğer tarafında ise yaratılan İslamofobi ile İslam'a duyulan saygı dolu dizgin nefrete dönüşüyor.
 
*
Bu süreçte ABD'nin dünyası karşısında kendini güncelleyemeyen ve tıkanan,her daim İslam ülkelerine bağımsızlık ve antiemperyalist olmak üzellikleriyle model olan Türkiye Cumhuriyeti'nin Kemalist temellerinin erozyona uğramasını fırsat olarak değerlendiren;
Recep Tayyip Erdoğan, İslam ülkelerine yayılmacı felsefede istihbarat, emniyet, yargı,siyasi partiler, merkezi, yerel, özerk idareler, üniversiteler, medya ve TSK üzerinden yeni bir devlet  ve yeni bir bürokrasi üzerinden Yeni Türkiye kurmuştur.
 
*
Ne ki Erdoğan, Suriye ve Irak'ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde, farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil, Ortadoğu'da Osmanlı Devletini andırır bir sistem içinde bir arada yaşayabilecekleri,
Böylece bölgenin ekonomik kaynakları üzerinde egemen olunacağı senaryosunu IŞİD ile birlikte yürütmekteyken,
Ya da petrol gelirlerine konmak, pastayı Kürtlere yedirmemek için uzun süre Nusra Cephesi, Müslüman Kardeşler örgütü ve IŞİD'le birlikte  Suriye'de hem Kürt köylerine hem de Alevi köylerine yapılan saldırılara  ortak olurken;
 
*
Birdenbire ABD'nin desteği ve İŞİD'in geri çekilmesiyle Suriye'de PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi'nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri sınır kasabası Tel Ebyad'ı ele geçirmiştir.
Bu suretle Türkiye'nin Suriye sınırında bir baştan diğerine yeni bir Kürdistan daha doğmuştur. 
Öte yanda İŞİD şemsiyesi altında olan Sünni Araplarla  Orta Irak'ı Orta Suriye' ye birleştiriyor.
 
* 
Sonuçta İsrail geleneksel olarak kendisini tehdit eden cephelerde, artık geçmişteki gibi bir tehditle karşı karşıya  bulunmuyor.
Batı Şeria'da Filistinlilere karşı İsrail'in müdahale gücü yüksektir.
Mısır'da M.Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütüne yapılan darbe İsrail güvenliğini pekiştirmiştir, şimdi Mısır İsrail'in sözünden çıkmıyor.
Lübnan çöküş halindedir.
Irak fiilen üçe bölünmüştür,artık İsrail için bir tehdit oluşturmuyor.
Kürtler Kuzey Irak'a hakimdir, bağımsız devlet olmaya hazırlanılıyor.
Irak merkezi hükümeti İran'ın etkisi altındadır.
Ürdün İsrail'le olan barış anlaşması sonucunda İsrail'in doğusundaki stratejik derinliği haline gelmiştir.
Suriye çöküyor, eski ordusunun ve eski gücünün yerinde yeller esiyor.
 
*
ABD Ortadoğu'daki gücü merkez İsrail'i çevreleyen Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmayı öngörüyor. 
Bir zaman bölgenin güçlü ülkesi Türkiye'nin bağımsızlığı, antiemperyalist duruşu ve çağdaşlık iddiası halkının inanışlarına dahi rehber ya da sahip olamayacak düzeyde tükenmiştir.
 
*
Şimdi İsrail  Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmeye çalışırken, Türkiye'yi diplomatik deyimiyle "sevilmişin davası olmaz" mertebesine çekiyor...
 
*
O da ne?  Ermenistan'da Ukrayna senaryosu yineleniyor,aklıma da sözde Ermeni Soykırımı geliyor...   
25.6.2015 - 7593
 
Dışişleri Bakanlığı Müşteşarı F.Sinirlioğlu, İsrail’in yeni atanan Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü D.Gold ile Roma’da bir görüşme yaptı.
Gold’un, 2010 yılında meydana gelen Mavi Marmara baskını dolayısı ile bozuk olan Türk-İsrail diplomatik ilişkilerinin normalleşmesi konusunda nabız yokladığı belirtildi.
 
*
Türklerin Yahudilerle yakın tarihteki ilişkileri, işte 1915’te Arabistan Yarımadası’nı ele geçiren İngiltere’nin, Osmanlı’ya karşı ayaklanan Mekkeli Şerif Hüseyin’in “Büyük Arabistan Krallığı”nı ve İsrail’in “Arzı Mev’ut” hayallerini desteklemesiyle başladı.
 
*
Şerif Hüseyin, İngiliz İstihbaratçı  Arabistanlı T.E.Lawrence önderliğinde Arabistan çöllerinde, Filistin ve Suriye’de hilali dalgalandırmak için savaşan Anadolu  çocuklarını arkadan vurdu. 
1916’da Osmanlı 6. Ordusu Kut’ül Ammare Kuşatmasında İngiliz kuvvetlerini bozguna uğratınca, İngiltere ve Fransa  Rusya’nın da onayı ile Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören Sykes-Picot gizli antlaşmasını yaptı.
 
*
1917 devriminden sonra Rusya antlaşmadan vazgeçti ve Lenin gizli olan anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklayınca İngiliz ve Fransızların operasyonları yarım kaldı. 
Yine de İngiltere hükümeti  vaadlerini kısmen yerine getirdi, Şerif Hüseyin’in oğullarından Faysal’ı Irak Krallığına, Abdullah’ı Ürdün Emirliğine getirdi.
1930’da Arabistanlı Lawrence halâ, “Amacımız, İngiltere’nin çıkarları uğruna Arapları Araplara karşı savaşmaya mecbur etmektir”  diyordu…
 
*
1930’ların gölgesi bugünlere vurmuştur.
İngiltere’den el alan ABD, bu kez Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört çıkarı “Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen” i, İsrail’i merkez yaptığı  yeni Ortadoğu konseptinde,
Son 15 yıldır yeniden Büyük Arabistan Krallığını ve İsrail’in Arzı Mev’ut’unu oluşturmaya yönelmiştir.
 
*
Bunu 2003’te Irak müdahalesinden sonra kendisini açığa vermeden Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’ye dünyanın her yerinden kiralattığı ve türlü lojistik verdirdiği,
Lider kadroları ve militanlarının kimlikleri İstihbarat Merkezlerince bilinen,
Çoğu Amerikan pasaportlu dünyanın bir çok ülkesinden birkaç bin kiralık asker eskisinden kurulu,Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) çetesiyle başarıyor.
Bölgedeki Şii gücün karşısında Büyük Arabistan Krallığı vaadiyle,Suudi Arabistan liderliğinde Sünni güç bloğunu oluşturuyor.
 
*
IŞİD, benzeri diğer örgütler gibi hücre yapılandırmasıyla değil, sınırlarını fetih yoluyla genişleteceği bir coğrafyada halifelik ilan ederek devletleşme modeliyle iş yapıyor. 
Enerji ve su havzaları gibi doğal kaynakları çevrelemiştir, yol yapımından ekmek dağıtımına, eğitimden hukuka tıpkı bir devlet gibi hizmet sağlıyor.
Konusundaki uzmanlarla İslam Devleti adı altında yeni bir yaşam vaat ediyor. 
Ele geçirdiği askeri ekipmanlar,silahlar,araçlar, mühimmat ile  finans kaynakları ve kaçak petrol gelirlerini etkinlikle yönetiyor.
Irak müdahalesi sonrasında yaşanan mezhepsel kırılmaların ve devlet içi kayırmaların neticesinde tepkili Sünni grupların desteğini kazanmış ve güç boşluğunu doldurmuştur.
 
*
Bir taraftan da ele geçirdiği şehirlerde kendine menkul İslamcı yorumla katı şeriat kurallarını uygulayarak düzen kurucu bir konum sağlıyor. 
Bu düzene baş kaldıranları en ağır şekilde cezalandırıyor ciğer söküp-yiyor, kafa kesiyor, seks köleliği ve katliamlarla hunharlıkta sınır tanımıyor.
İslamın tarihi birikimini yakıyor,yıkıyor.
 
*
Esasen ABD önce kendisi, ardından İŞİD vasıtasıyla  İslam ve Batı uygarlıkları arasındaki çizgide  cephe hatları oluşturmuştur.
Çizginin bir tarafında inancı boşaltılan, aidiyet duygusu silinen ve yaşamın esaslarından soyutlanan jenerasyonlar ucuzlatılmış hayatlar olarak ileri sürülüyor.
Bu sosyal semaye üzerinde bir zaman önce İngiltere hükümetinin  vaadlerini kısmen yerine getirip de Şerif Hüseyin’in oğullarından Faysal’ı Irak Krallığına, Abdullah’ı Ürdün Emirliğine getirmesiyle çizilen yapay sınırlar, şimdi Suriye ve Irak’ta  kan akıtılarak yeniden çizilmeye yazıyor.
Gelişmeler zorunlu taksimin sonsuza dek sürmeyeceğini, Suriye ve Irak’ın yapısının değişmekte olduğunu  gösteriyor.
İslam uygarlığı tarihinin en büyük saldırısına uğruyor…
 
*
Çizginin diğer tarafında ise yaratılan İslamofobi ile İslam’a duyulan saygı dolu dizgin nefrete dönüşüyor.
 
*
Bu süreçte ABD’nin dünyası karşısında kendini güncelleyemeyen ve tıkanan,her daim İslam ülkelerine bağımsızlık ve antiemperyalist olmak üzellikleriyle model olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kemalist temellerinin erozyona uğramasını fırsat olarak değerlendiren;
Recep Tayyip Erdoğan, İslam ülkelerine yayılmacı felsefede istihbarat, emniyet, yargı,siyasi partiler, merkezi, yerel, özerk idareler, üniversiteler, medya ve TSK üzerinden yeni bir devlet  ve yeni bir bürokrasi üzerinden Yeni Türkiye kurmuştur.
 
*
Ne ki Erdoğan, Suriye ve Irak’ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde, farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil, Ortadoğu’da Osmanlı Devletini andırır bir sistem içinde bir arada yaşayabilecekleri,
Böylece bölgenin ekonomik kaynakları üzerinde egemen olunacağı senaryosunu IŞİD ile birlikte yürütmekteyken,
Ya da petrol gelirlerine konmak, pastayı Kürtlere yedirmemek için uzun süre Nusra Cephesi, Müslüman Kardeşler örgütü ve IŞİD’le birlikte  Suriye’de hem Kürt köylerine hem de Alevi köylerine yapılan saldırılara  ortak olurken;
 
*
Birdenbire ABD’nin desteği ve İŞİD’in geri çekilmesiyle Suriye’de PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi’nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri sınır kasabası Tel Ebyad’ı ele geçirmiştir.
Bu suretle Türkiye’nin Suriye sınırında bir baştan diğerine yeni bir Kürdistan daha doğmuştur. 
Öte yanda İŞİD şemsiyesi altında olan Sünni Araplarla  Orta Irak’ı Orta Suriye’ ye birleştiriyor.
 
Sonuçta İsrail geleneksel olarak kendisini tehdit eden cephelerde, artık geçmişteki gibi bir tehditle karşı karşıya  bulunmuyor.
Batı Şeria’da Filistinlilere karşı İsrail’in müdahale gücü yüksektir.
Mısır’da M.Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütüne yapılan darbe İsrail güvenliğini pekiştirmiştir, şimdi Mısır İsrail’in sözünden çıkmıyor.
Lübnan çöküş halindedir.
Irak fiilen üçe bölünmüştür,artık İsrail için bir tehdit oluşturmuyor.
Kürtler Kuzey Irak’a hakimdir, bağımsız devlet olmaya hazırlanılıyor.
Irak merkezi hükümeti İran’ın etkisi altındadır.
Ürdün İsrail’le olan barış anlaşması sonucunda İsrail’in doğusundaki stratejik derinliği haline gelmiştir.
Suriye çöküyor, eski ordusunun ve eski gücünün yerinde yeller esiyor.
 
*
ABD Ortadoğu’daki gücü merkez İsrail’i çevreleyen Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmayı öngörüyor. 
Bir zaman bölgenin güçlü ülkesi Türkiye’nin bağımsızlığı, antiemperyalist duruşu ve çağdaşlık iddiası halkının inanışlarına dahi rehber ya da sahip olamayacak düzeyde tükenmiştir.
 
*
Şimdi İsrail  Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmeye çalışırken, Türkiye’yi diplomatik deyimiyle “sevilmişin davası olmaz” mertebesine çekiyor…
 
*
O da ne?  Ermenistan’da Ukrayna senaryosu yineleniyor,aklıma da sözde Ermeni Soykırımı geliyor… 
 
25.6.2015
Exit mobile version