Kim ne derse desin; Türkiye önemli bir devlet adamını ve Demokrasi Havarisi’ni kaybetti. Doğrusu Çoban Sülü, enteresan bir şahsiyetti. Hem de sağlığında türbesini yaptıracak ve kendi türbesinin ziyarete açılış kurdelasını kendisi kesecek kadar enteresan.
Zira, kardeşi Şevket Demirel tarafından, memleketleri olan Isparta’nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy beldesinde yaptırılan ve Süleyman Demirel’in, bir kısmı askeri müdahalelerle olmak üzere 7 kere iktidardan gidip 8 kere gelmesinden ve onun en az kendisi kadar meşhur olmuş fötr şapkasından esinlenilerek kubbeleri fötr şapka şeklinde düşünülmüş ve yanılmıyorsam 8 kubbeden ibaret Demokrasi Müzesi’nin açılışını da kendisi yapmıştı. Süleyman Demirel muhtemelen, bu müzenin bulunduğu alana defnedilecektir.
Dolayısıyla, Demirel hakkında “sağlığında türbesini yaptıracak ve kendi türbesinin ziyarete açılış kurdelasını kendisi kesecek kadar enteresan” dememiz bu yüzdendir.
Süleyman Demirel, bana göre; her şeyden önce demokrat ve siyasi tecrübe timsali bir siyasi figürdü. Bu yüzden de sadece taraftarlarınca değil, muarızları tarafından da sevilen veya en azından saygı duyulan bir kişiydi. Türkiye’de onunla görüş alışverişinde bulunmayan siyasi var mıydı bilmiyorum. Bu yüzden kendisine “Bir Bilen” lakabı verilmişti.
Bunun yanında Süleyman Demirel, tolerans ve hoşgörü sahibi bir adamdı. Hakkında yazılan hakaret içerikli yazıların ve kendisini hicveden karikatürlerin müellifleri hakkında hiç dava açtı mı, şahsen bilmiyorum. Duyduğuma göre; hakkında yazılan yazılardan birisinde kendisine “kazığı yiyeceksin” denildiği için yazının sahibi hakkında dava açmış, ancak bu yazıyı takip eden günlerde askerlerce iktidardan indirilip içeri alınınca davasını geri çekmiştir. Sebebi sorulduğunda ise “Adam doğru yazmış, bundan âlâ kazık yemek olur mu” demiştir.
Ben Süleyman Demirel ile 1970’lerin başında tanıştım. Belki de 12 Mart Muhtırası’nın verilmiş olduğu yıllardı. O sırada köyde ilkokul öğrencisiydim ve şehirden gelen öğretmenimiz köye bazı gazete ve dergiler getirirdi. Dergiler arasında galiba karikatür dergisi Akbaba da bulunuyordu. Dergideki karikatürlerden birisinde Demirel yumurtlayan tavuk olarak tasvir ediliyordu. Ancak yumurtladığı her yumurta çatlıyor içinden “ZAM” çıkıyordu! Yani karikatürist, Demirel’i zam yumurtlayan tavuk olarak tasvir etmişti…
Sonraki zamanlarda da Merhum Demirel, hem Cem Karaca ve Fikret Kızılok gibi şarkıcılar tarafından şarkılarla, hem tiyatro ve güldürü sanatçılarınca bol bol hicvedildiği halde, merhum bunlara sadece gülüp geçmiştir. Demirel’in yerine mesela Tayyip Erdoğan olsaydı, herhalde açacağı tazminat davaları ile var olduğu iddia edilen milyonlarına milyonlar katardı. Ancak Merhum Demirel bunlara asla tenezzül etmemiştir.
Süleyman Demirel’in en meşhur aksesuarı, bilindiği gibi fötr şapkasıydı. Darbeciler tarafından zaman zaman iktidardan indirilmesinden dolayı “Direnmiyor, şapkasını alıp gidiyor” şeklinde yapılan tenkitlere, Süleyman Demirel bir seçim gezisinde çok güzel cevap vermiştir. Yanılmıyorsam bir seçim gezisi sebebiyle Sinop’ta kalabalıkların içinde yürürken bir genç Demirel’in elindeki şapkasını kapmaya çalışmış, Demirel ise vücut vücuda direnerek, yaka paça mücadele ederek şapkasını kurtarmayı başarmıştır.
Süleyman Demirel, 12 Mart 1971 muhtırasıyla ve 12 Eylül 1980 darbesiyle iktidardan iki kere zorla uzaklaştırılmasına rağmen, demokrasi mücadelesini hiç bırakmamıştır. Acaba neden? Öyle ya, kendisi çocuksuz bir adamdı, yani bunca mücadeleyi kendi çocukları için yapıyor olamazdı. Yakınlarının çocukları deseniz, bu da mümkün değil. Zira adı yolsuzluklara bulaşan bazı akrabaları hakkında yasal işlem yapılması ve yakınlarının hapse atılması karşısında hukuka müdahale anlamında herhangi bir girişimde bulunduğu asla söylenemez. Demirel, şimdikiler gibi hakim ve mahkeme tayin etmek gibi yollara hiç tevessül ve tenezzül etmemiştir.
Süleyman Demirel, uzun siyasi yaşamında ve uzun iktidar yıllarında hiç şüphesiz ülke için önemli yatırımlar ve şaheser niteliğinde eserler de vücuda getirmiştir. Boğaziçi Köprüsü, Keban Barajı ve GAP, bunlardan sadece birkaçıdır. Sakarya’da bir otomobil fabrikasına arazi tahsis etmesi üzerine kedisine itiraz edenlere “Bu tarlalarda patates ve kabak değil, bundan sonra otomobil üretilecektir” şeklindeki çıkışı kayda değerdir. Son yıllarda patates fiyatlarının bir türlü inmemesi karşısında merhum acaba neler düşünüyordu ve o gün söylediği sözler için pişmanlık duyuyor muydu, doğrusu merak ediyorum.
…
Görüldüğü gibi; Demirel hakkında hiç kötü şeyler yazmadım. Sakın ola bana Demirel’in arkasından övgü düzmüşsünüz diye sitemde bulunmayın. Bu tür sitemlerde bulunacak okuyucularıma bir cevap olmak üzere; rahmetli babam ve anamın çocukluğumuzda yapılan seçimlerde almış oldukları siyasi tavrı anlatmak isterim.
1960’lı ve 70’li yıllarda bizim evde tam bir demokrasi hakimdi ve mesela babam anama “Şu partiye oy vereceksin…” şeklinde hiç bir dayatmada bulunmazdı. Anlaşılacağı gibi; babam son derece demokrat bir adamdı! Gerçi anam da cesur bir kadındır. Babam dayatsa bile doğruluğuna inandığı konularda babamdan dayak yeme pahasına babamı dinlemezdi!
Bu sebeple o yıllarda yapılan seçimlerde anam tıpkı babam dışındaki bütün köylüler gibi sürekli Adalet Partisi’ne, babam ise 1973’te kurulan Cumhuriyetçi Güven Partisi’ne oy verirdi. Köy Camii’nin önüne konulan sandığa oy verdikten sonra anam eve ya “Demirel Baba’ya oy verdim” diyerek, ya da “Mührü kır ata bastım” diyerek gelir, babamın damarına basardı. İşte o zaman babam Demirel ile karışık anama “senin babanı da seni de…” diyerek bir güzel kalaylar ve sürekli olarak Demirel’in “Yalancı” olduğunu söylerdi. Arkasından da gider, “Bu adam doğru konuşuyor” dediği, Turhan Feyzioğlu’nun amblemi koç olan Cumhuriyetçi Güven Partisi’ne oy verirdi…
Demirel’in hataları ve günahları yok mudur. Elbette vardır. Hem de kıyamet gibi. Ancak mübarek Ramazan’ın şu ilk günü akşamı bırakın onu da başkaları yazsın. Bu akşam benden kem söz işitemeyeceksiniz; üzgünüm!
Hem babalar gününe 3 gün kala hayatını kaybeden “Baba” ve “Çoban Sülü” lakaplı Süleyman Demirel’e, hem de “Çoban Osman” lakaplı kendi babama Allah’tan bir kez daha rahmetler diliyorum. Her ikisinin de mekânları cennet olsun…