LEŞ KARGALARI
HÜSEYİN MÜMTAZ
Takke düştü kel göründü..
Ortalık toz duman… Göz gözü görmüyor…
At izi, it izine karışmış vaziyette… Kimin elinin, kimin cebinde olduğu belli değil…
1.Kandil’in “Oylar emanet değil” ve “Silah bırakma çağrısı yapamazsın” çıkışları üzerine, HDP yönetiminin, partinin dümenini tamamen PKK’nın dağ kadrosunun kontrolüne bıraktığı söyleniyor. Seçim sonuçları konusuna da el koyan Kandil yönetimi, HDP’ye “Derhal dağa gelin” talimatı vermiş. İmralı-Kandil hattındaki bu bölünme HDP’yi büyük sıkıntıya sokmuş. HDP ’emanet’ oyları korumak için önce İmralı’ya sonra Kandil’e gidecekmiş…
2.Suriye sınırımız 910 kilometre. Bu sınır boyunca IŞİD, PKK, El Nusra, Hizbullah gibi terör örgütleri birbirleriyle çarpışıyor. Kan gövdeyi götürüyor. Milyonlarca insan onlardan kaçıp Türkiye’ye sığınıyor. Memleketin her köşesi, her trafik lambasının dibi Suriyeli Arap dilencilerle dolu… Kayıtlı sayıları 2 milyon, kayıtsız 2 milyon (tahminen); TOPLAM 4 MİLYON.. Dün Amerikan uçaklarının (nereden kalkıyorlar?) bombardımanı sırasında sakallı IŞID’cılar da Türkiye’ye sığınmış. Güle oynaya.. Onlar gülüyor, yakalayan askerler gülüyor.. Fotoğraflardan kimin neye güldüğü belli olmuyor.
Serpil Çevikcan (Hürriyet) diyor ki;
“PYD’nin silahlı kanadı YPG ile Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Burkan El Fırat gruplarının, Kobani (Ayn El Arab) ve Cizire arasında kalan, Akçakale’nin hemen karşısında yer alan IŞİD’in denetimindeki Tel Abyad’a yönelik operasyonları, binlerce kişinin yine sınıra yığılmasına neden oldu.
ABD’nin, PYD’yi müttefik olarak seçtiği son manzara en çok Türkiye’yi ilgilendiriyor.
Suriye’deki iç savaş nedeniyle 2 milyonu aşkın mülteciye kapılarını açmak durumunda kalan Ankara açısından konunun iki boyutu var.
Sınırda görevli asker, Şanlıurfa Valiliği’nin talimatları doğrultusunda savaştan kaçanları kontrollü biçimde Türkiye’ye kabul ediyor. Bu nedenle, TSK, Ankara’dan gelen talimatı uygulayan valiliğin, uygun gördüğü zamanlarda aç-kapa yapıyor, Akçakale’deki sınır kapısını açıyor ve kapatıyor.
Hareketliliğin nedenine gelince. Kobani’den çıkartılan IŞİD’in, Suriye’nin kuzeyinde kontrol ettiği en stratejik nokta olarak Tel Abyad kaldı.
PYD’nin kontrolündeki, Özgür Suriye Ordusu unsurlarının da bulunduğu Kobani ve Cizire’nin tam arasındaki Tel Abyad’ın IŞİD’den alınması kuzey hattının neredeyse tamamının PKK’nın Suriye kolu olarak bilinen PYD’nin kontrolüne geçmesi anlamına geliyor… Kara Kuvvetleri’nin yaklaşık yüzde 15’i uzun süredir bölgede konuşlandırıldı.”
Muhterem valilerimizin 14 yahut 18 veya 22 aylık yedek subaylık dönemlerinde asteğmen rütbesi ile gördükleri üstün askerî eğitim, görgü ve disiplin sonucu edindikleri derin taktik/stratejik harekât bilgilerine hiç bir diyeceğim olamaz.. Ama sayıları her saniye değişen ve aslında asıl miktarını kimsenin bilmediği 20 bin, 70 bin, 200 bin Suriyeli (IŞID’ciler dahil, Allah bilir başka kimler dahil) usûleten biraz bekletilip aç/kapa ile içeri alındıklarına göre; Kara Kuvvetlerinin %15’inin neden sınıra konuşlandırıldığını bir türlü anlayamıyorum..
4 milyon Suriyeli istediği zaman aç/kapa ile girip çıkıyorsa sınıra kilometrelerce tel örgü, hendek, duvar çekilmesini de anlamıyorum.
Ve derken bombalar birbiri ardına patlıyor..
Kobani ve Cizire kantonları arasında stratejik öneme sahip olan Tel Abyad, YPG ve Burkan El Fırat’ın operasyonu ile IŞİD’den alınıyor; Kürtlerin yönetimindeki iki kanton birleşiyor. Akçakale sınır kapısının Suriye tarafı YPG’nin eline geçerken, IŞİD militanlarının bir kısmı yukarıda bahsettiğimiz gibi “gülerek” Türkiye’ye kaçıyor..
Yâni Kuzey Irak ile Kuzey Suriye; yâni “4 parçanın 2’si” birleşip Akdeniz’e ulaşıyor. Güney Irak/Suriye sınırımız boyunca, sarı/yeşil/kırmızı bir Kürt kuşağı teşekkül ediyor.
Rice/Ralph Peters (BOP) projesinin hedefe ulaşmasına kalan son adımı da hiç gecikmeden, eş zamanlı olarak Barzani atıyor; Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), “Başkan” Mesud Barzani’nin 2 Ağustos’ta düzenlenecek seçimlerde tekrar seçilmesi halinde 2 yıl içinde “Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edeceğini” açıklıyor.
Darısı 4’ün geriye kalan 2 parçasının başına!..
Siz Saddam’lı, Esad’lı dönemleri özlemiyor musunuz?
Güneyimizde komşularımızın tek parça Irak, tek parça Suriye halinde kim olduğunu biliyor, tavrımızı ona göre belirliyorduk..
Hatay’da omuzu kalabalık bir görevli “HÖT” deyince eşkıya, uçak kargosuyla adrese/eve teslim ediliyordu.
Şimdi ise hadi buyurun cenaze namazına.. Omuz verin de rahmetliyi el birliği ile kaldıralım..
3.Böyle toz/duman arasında Kıbrıs’ın kuzeyindeki linobambakiler hiç durur mu?
Onlar da aynen Barzani, Kandil, İmralı, El Nusra, IŞID, El Fırat gibi “Ankara’daki belirsizlik”ten faydalanmak istiyorlar.
“Ankara’da siyasetin hangi yöne akacağı, kuşkusuz Kıbrıs sorununun geleceği açısından da önemli bir belirleyen olacak. Ancak Türkiye siyaseti ve siyasetçisi şu anda Kıbrıs’ta olan bitene yoğunlaşabilecek durumda görünmüyor. Geçtiğimiz hafta yapılan genel seçimde sandıktan çıkan tablo nedeniyle ciddi anlamda bir hükümet belirsizliği var. Meclisteki partilerin bir hükümet kurma konusunda başarılı olup olamayacakları ise ayrı bir belirsizlik unsuru. Bu konuda başarılı olunamazsa, sonbaharda Türkiye bir kez daha seçime gidecek….
Bu karmaşık denklemin nasıl çözümleneceğini ilerleyen günlerde izlenecek politikalar belirleyecek. Bu denklem çözümlenene ve seçimle ya da seçimsiz, yeni bir hükümet kurulana dek de Kıbrıs sorunu, Türkiye siyasetinin ve siyasetçisinin yoğunlaşma fırsatı bulabileceği bir konu olmayacak.
Bu noktada, Türkiye’de yaşanmakta olan bu belirsizlik, Kıbrıs sorunu açısından bir fırsata çevrilebilir. Akıncı ve Anastasiadis müzakere süreci çerçevesinde önemli bir momentum yakalamış durumda. Bir yandan müzakere masasının ana unsurları üzerinde yapıcı ve ümit vadeden açıklamalar yapan liderlerin, diğer yandan da sosyal ve kültürel içerikli temaslar aracılığıyla toplumlar nezdinde olumlu bir hava yaratıyor olmaları, sürece ivme katıyor.
Tam da bu dönemde, yani Türkiye’de sular durulana değin kaydedilebilecek her türlü ilerleme, sürecin ilerleyen aşamalarında yanımıza kâr olacaktır. Kıbrıs Rum tarafında, özellikle ekonomik sıkıntılar nedeniyle çözüme yönelik beklentinin yükseldiği bir dönem yaşanıyor oluşu da kuşkusuz, ilerleme beklentisi adına umut vericidir.
Liderler, içerde ve dışarda oluşan bu uygun atmosferi iyi değerlendirebildikleri ve mümkün olduğunca seri hareket edebildikleri oranda, Kıbrıs sorununun çözüm kavşağına yakınlaşmak kaçınılmazdır” diyorlar.
Tam bir “batan geminin malları” durumu..
Osmanlı moda ya, Türkiye’nin “Fetret Devri” mi yaşadığını zannediyor yoksa “bizim mahallenin” cümle sakinleri?
“8 HAZİRAN SABAHI” başlıklı yazımızda şöyle bir cümle vardı;
(Böyle durumlarda) “Bilhassa güvenlik ve dış politika konularında; geçiş dönemleri, azınlık hükümeti veya zayıf tabanlı koalisyon dönemlerinde özellikle ihtiyaç duyulan (ve bir süredir rafa kaldırılmış olan) ‘devlet geleneği ve devlet aklı’ devreye girecektir”.
Eski dünyanın kadim İmparatorluklarının devamı olan büyük devletlerde; tarih ve coğrafyanın mecbur ettiği bin, iki/üç bin yıllık devlet aklı ve devlet gelenekleri vardır.
İngiltere’de Almanya’da, Fransa’da, Rusya’da, Çin-Japonya’da, hatta İran’da; iktidarlar, yönetimdeki partiler/şahıslar değişse bile bu akıl ve geleneklerin değişmeyeceğini/değişmemesini denetleyen kurumları/bürokratları vardır devletlerin..
Ben Türkiye’de de, kısa sürmesini umut ettiğim bu geçiş döneminde hala var olduğuna inandığım o devlet aklından, her şeye rağmen ümitliyim.
Meydan zannettikleri kadar boş değil.17 Haziran 2015
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ