NECDET BULUZ
Bugünlerde öylesine ölüm olayları ard arda geldi ki, ister istemez insan sarsılıyor. Yakınlarımız, değerli arkadaşlarımız, ağabeylerimiz birer birer aramızdan ayrıldı. Hepsinin ardından bir anı yazısı yazmaya kalkarsak üstesinden gelemeyiz. Bu satırlar yazılırken de Türk siyasi tarihine damgasını vuran, bizim de “baba”mız Süleyman Demirel’in ölüm haberi ile sarsıldık.
Demirel, bizim de gazetecilik mesleğimizde katkılarının yanı sıra, siyaseti yakından tanımamıza katkı sağlayan bir siyaset adamı idi. Anılarımız çoktur. Kendisinden çok şeyler öğrendik. Mesleğimiz gereği, özellikle seçim gezilerinde yıllardır seçim otobüsünde birlikte olduk. Sohbetlerimiz olmuştur. Güniz Sokak’taki evine her gidişimizde yeni şeyler öğrenmenin heyecanını hep yaşadık.
Demirel, eşi Nazmiye Hanım’ın rahatsızlığından sonra adeta bir çöküş sürecine girdi. Nazmiye Hanım’ın ölümü ile de iyice çöktü. Çünkü hayat arkadaşına olan bağlılığı, Nazmiye Hanım’a olan aşkı ve sevgisi bize göre Süleyman Bey’i hep diri tutmuştur. Bu durumu sanıyoruz Doktoru Aylin Hanım çok daha yakından gözlemiştir.
Demirel’in en büyük özelliklerinden biri, birleştirici, bütünleştirici ve ikna gücüdür. Demokrat Parti’nin yükselişi, iktidarla kucaklaşma bu özelliklerinin eseri olmuştur. 1980 askeri darbesinden sonra 10 yıl bitkisel hayata giren Demirel, daha sonra yeniden Başbakanlık, ardından Cumhurbaşkanlığı gibi en üst makamla tanışabilmiştir. Bu bizim siyasi tarihimize bir mucize olarak geçecektir.
Müthiş bir hafızası, çelik gibi iradesi vardı. Sevgi doluydu. Kindarlığını hiç göstermezdi, ancak kinin var olduğunu da biliyoruz. Bülent Ecevit ve Turgut Özal’a karşı bunu çeşitli biçimlerde sergilemiştir. Bir dönemler Ecevit’in Başbakanlığını kabul etmemiş, bize de “Ecevit’ten bahsederken (Başbakan) olarak değil, (Hükümetin başı) olarak yazmanızı istiyorum” demiştir.
Süleyman Demirel, 1991 yılında Başbakan olarak yeniden seçilmesinden sonra, biz de Başbakanlığa Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olarak atanarak göreve başladık. Süleyman Bey ile daha yakından çalışmanın güzelliklerini yaşadık. Mesleğimizde edindiğimiz deneyimlerimizi Başbakanlıkta birlikte çalışmaya başladığımız diğer Devlet Bakanları ile paylaştık. Mesleğimizin güzelliklerini burada da devletimiz, birliğimiz, bütünlüğümüz için yansıttığımız görüşündeyiz.
Süleyman Bey’in en büyük özelliklerinden birisi, halkın adamı olmasıdır. Siyasette bulunduğu süre içinden hiçbir zaman halktan kopmadı. Çözümü hep halkta aradı. Meydanlara çıkıp “Düşün peşime” sözü adeta sembol haline geldi. Bu gezilerin hemen hepsine birlikte katıldık. Uzun süre Ankara’dan, evlerimizden uzak kaldık. Bu siyasi mücadeleye yakından şahit olduk. Bu süre içinde de çok anılarımız olmuştur. Bunları yazmaya kalksak sayfalara sığmaz.
Güniz Sokak, adeta bir okul gibiydi. Bu nedenle bazı sohbetlerimizde arkadaşlarımıza, yakınlarımıza “Biz Süleyman Demirel’in Güniz Sokak’taki okulunda okuduk” derdik. Bundan da her zaman büyük mutluluk duyduk. Gerçekten de Süleyman Bey, bize çok şeyler öğretti. Çok önemli dersler verdi. Bunları zaman zaman fıkralarla da desteklerdi. Elinden kitapları, özellikle de Anayasa eksik olmazdı.
Demirel’in bizim kulağımıza küpe olan bir sözü de “ Sakın ola, arkasında duramayacağınız, savunmasını yapamayacağınız bir şeyi ortaya atmayın” olmuştur.
Son Havadis Gazetesi Ankara Bürosu’nda birlikte çalıştığımız rahmetli foto muhabirimiz Bahattin Haskokar, Süleyman Demirel ile yurt gezilerinde birlikte olduğumuz arkadaşımız, ağabeyimizde. Çok güzel ve anlamlı fotoğraflar çekerdi. Bunları daha sonra da bir albüm yapar, Güniz Sokak’a gittiğimizde Demirel’e armağan ederdi. Demirel de hep Bahattin Haskokar’a “Teşekkür ederim Sabahattin” derdi.
Bahattin’e hep “Sabahattin” derdi.
Bahattin Haskokar, bu “Sabahattin” adına bayağı takılmıştı. Bir gün bana “Baba, herkesi tanıyor, hiç kimsenin adını şaşırmıyor. Beni çok yakından tanımasına rağmen bana hep Sabahattin diyor. Sen uygun bir zamanda benim adımımın Bahattin olduğunu söyleyiver” demişti.
Böyle bir anımsatmayı Süleyman Bey gibi birine söylememiz mümkün müydü? Bahattin Ağabeye “Ben böyle bir şey söyleyemem” demiştim.
Bahattin Ağabey, yine bir konuşmada Süleyman Bey’in “Sabahattin” demesi üzerine kulağına hemen eğilip “Bahattin efendim” deyiverdi.
İşin garip tarafı bundan sonra da Bahattin Süleyman Bey’in dilinde hep “Sabahattin” olarak kaldı.
Süleyman Bey, yorulmak nedir bilmezdi. Yurt gezilerinde, teşkilat ne istiyorsa, halk ne bekliyorsa gece geç saatlerde de olsa bunu yerine getirirdi. Biz, o dönemlerde çok genç olmamıza rağmen, yollarda yorulup, bitkin düşerdik, Süleyman Bey’in hızına yetişmemiz mümkün olmazdı. Çoğu yerlerde gezileri yarım bırakıp, dinlenmek üzere otellere geldiğimiz de olmuştur.
Süleyman Demirel ile ilgili çok yönlü araştırma, anılar vardır. Bunların çoğunu bir dönemler birlikte çalıştığımız değerle ağabeyim Hulusi Turgut kitaplaştırdı. Sanıyorum, Demirel’in ölümünden sonra daha başka araştırma ve anılarını da kitaplaştıracaktır.
Süleyman Bey, kırata düşkünlüğü ile de bilinir. Yurdun birçok yerlerinden kendisini ziyarete gelenler bronz, gümüş, kırat sembollerini getirirlerdi. Demirel’in Güniz Sokak’taki alt kat çalışma ofisi bu kırat heykelleri ile dolmuştu.
Baba, şimdi çok sevdiği bu kıratına bindi ve sonsuzluğa yolculuğa çıktı. Hiçbir zaman unutamayacağımız “baba”mızı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Acısı ile tatlısı ile bir yığın anı bıraktı. Türk siyasi tarihine damgasını vurdu. Allah rahmet etsin, yattığı yer cennet olsun. Nurlar içinde yatsın.
[email protected]
[email protected]
Bir yanıt yazın