Değişmeyen Tek Şey İslam Karşısındaki Cahilliktir

Bütün ansiklopediler İslamın Arabistanda , yani arap yarımadasında doğduğunu yazar. Coğrafya olarak dikkate alınırsa doğrudur, tarih olarak dikkate alınırsa belirsizdir. Çünkü tarihsel olarak arabistan , özellikle VII yy. islamın doğuşu sırasında , hem kültürler hemde dinler açısından homojen bir yapıya sahip değildir. İslam kendinden önceki dünyadan etkilenmekten geri kalmamış , halada etkileşim halindedir.

İslamın iki temel kolu olan , Sünni mezhebi ve bu mezhebe bağlı dört okulu -Hanefi , Maliki, Şafi, Hanbeli  Şii mezhebine bağlı olarak ortaya çıkan Haşşaşinler , Dürziler, İsmaililer, On İki imamcılar , Zeydiler , Karmatiler, Fatimiler islamı anlama konusunda oldukça araştırma yapmaya gereksinim doğurmuştur.

Dahada ötesi  her inananın halife seçilebileceğini savunan Hariciler , İnsan edimlerini yargılamayı Tanrının ayrıcalığı olarak gören Mürciler, insanın özgürlüğüne vurgu yapan ve Tanrıya herhangi bir özelliklik atfetmeyi reddeden Kadiriyeciler ,Mutezileler , kutsal bir savaşta ölmenin cennetle mükafatlandırılacağını söyleyen vahabiler , İrfaniye mistikleri Sufiler , Mevlananın öğrencisi bektaşiler , Filistinde Carmel dağında gömülü olan bahaullah’ın öğrencileri olan Bahailer Srinagar’daki İsa mezarının ekçileri Pencaplı Amediyeler ….. Görüldüğü üzere dinler her coğrafyada seyahat etmişlerdir fakat kültür için aynı şeyleri söylemek gerçekle örtüşmez. Batı tarafından yekpare bir din olarak sunulan İslam coğrafyadan coğrafyaya farklılık gösterir.

Dünya coğrafyasına ait bilgiler Avrupa, Hint, Çin bölgeleri için yüzyıllar boyu bilinmekte iken Arap yarım adasına ait veriler otuzlu yıllardan itibaren petrol aramalarına paralel olarak gelişmiştir.  Suriye Çölü Hama’dan başlayan ve Kızıldeniz ile Basra körfezi arasında ilerleyip Hint Okyanusuna kadar ilerleyen bu Issız bölge hala yeterince bilinmemektedir.

1992 yılında arkeologlar Umman’da efsanevi kent Ubar’ın kalıntılarını bulmuşlardır. 

Mısırlılar, Romalılar,Yunanlılar,Etiyopyalılar, Fenikeliler, Yahudiler bu bölgeden geçmişler ve her biri kendi izlerini bırakmışlardır. Ticaret için Asyalılarda  gelmiş, onlarda  kültürlerinden miras  bırakmışlardır.

Arabistan yarım adasında bir çok kültür var olmuştur ve bunların neredeyse tümü Entellektüel Avrupalının bilgisi dışındadır.  ( 1 ) Avrupanın bu yarım adaya bakışı paket program şeklindedir.

Kökenleri İÖ II bin yıla kadar uzanan Mineen Krallığı  , İÖ 950 ‘ye doğru kralı ziyaret etmiş olan Saba Melikesinin hüküm sürdüğü Sabiiler , İÖ 115’e doğru Sabii’lerin yerine geçmiş olan Himyeriler ve Gassan ve Kinda krallığından Hiritler. Dillerinin  Sami dili olduğu çıkarılır. Bu nokta kesin değildir.

Mineenlerin  (2) panteonunda yüz kadar Tanrı vardır ; bunlar hakkında hemen hemen hiç bir şey bilmemekteyiz. Babil şamaş’ından doğrudan kaynaklanan Güneş-Şems -Arapça-Shams- bir Tanrıçadır ve Venüs yıldızının tanrısı Attar erkektir ; dişi olan Babil İştar’ının ve değişime uğramış Babil Astaroth ‘unun Mimeen çeşitlemesidir. Yunan’da aşk tanrıçası Astarte olacak ve Tarih öncesi dönemlerin Bereket Tanrıçası soyuna layık olarak tapınaklardaki Kutsal Fahişeliklere Başkanlık edecektir. Diğer taraftan Ortaçağ Hristiyan kilisesinde Şeytan olarak vucut bulacaktır.

Astaroth  ( 3 ) bir pağan tanrı olsada Kral Süleyman ona layık olduğu değeri verecektir, çünkü babası Davut’ un yüreği Tanrı Rab ile bütün olduğu gibi onun yüreği bütün değildir.

33 Çünkü Süleyman bana sırt çevirip Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e, Moavlılar’ın ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın ilahı Molek’e taptı. Kurallarıma, ilkelerime uyup gözümde doğru olanı yapan babası Davut gibi yollarımı izlemedi. ( I. Krallar : 11 )

Bir başka İsrail Kralı ise  ( Yoşiya) ;

7 Yeruşalim’in doğusundaki tepede Moavlılar’ın iğrenç ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e tapmak için bir yer yaptırdı.  ( I. Krallar : 11 )

Görüldüğü üzere iki İsrail  Kralı Aşk ve Bereket Tanrıcasını şeytan olarak adlandırmayı kendilerine kabul ettirememişlerdir.

Habeşistana ithal edilen Attar, göklerin tanrısı Astari olacaktır.

Bybloslu Philon Astarinin başında boğa boynuzu ile temsil edildiğini aktarır. Sami olduğu şüphelidir. çünkü Mısırlı Hathoru doğrudan çağrıştırır. hathor bereket Tanrıçasıdır ve boynuzları arasında Ay bulunmaktadır.  Hathor Sabilerden (İÖ 715)  en az bin yıl kadar önce var olmuştur. Bu kültür kavşağı için normal bir durumdur.

Hathor

İslamdan önce bölge tanrılarının Mısır’lı olduğu yadsınamaz. Örneğin bu etkiyle büyük tanrısına Rahman –  bağışlayıcı-  sıfatı verilmesi tamamen yahudi etkisidir.  İS IV   ‘ da Kızıldeniz üzerinde yahudi Sitesi mevcuttur. yahudilik her durumda yarımadada etkisini hissettirmiştir. Medine, yemen ve Suriyede Haham okullarının varlığı bilinmektedir. Yahudilik etkisi Saba Krallığına bile ulaştığına Kuran şahitlik eder.

BAKARA 62.   Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan  ve sâbiîlerden Allah’a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.

Buradaki Sabilerin adının anılması raslantı değildir. Saba Krallığının sakinlerdir. ancak bir çok dine inanırlar. Ayette bahsii geçen Sabii yada Subba ‘da denenler mandeciler veya Vaftizci Yahya Hristiyanları olabilir.Ayet net değildir.

İslamiyeti yayanlar Zerdüşt’e tapanların, Mazdacıların ve başka dinlere inananların mekkede yaşama hakkının olduğunu kabul ederler. Nesturi hristiyanlarının varlığıda dışlanmaz. Bu serbestlik doğu ve batı tanrılarını karşı karşıya getirmiş her türden mezhep ve bölünmeyi beraberinde getirmiştir. Tüm coğrafyalara kiliseler kurulmuş , incil bir çok dile cevrilerek bölünmeler çoğalmıştır.

En erken 567 ‘de en geç 579’da kimilerine göre ise 571′ de Mekkede Abdullah ve Emine’nin oğulları Muhammed doğmuştur. Aile mekkede iktidarı paylaşan Kureyş aşiretindendir. Muhammed babasını tanımayacak , annesini ise çocuk yaşta kaybedecektir. daha sonra dedesi tarafından evlatlık edinilecek oda fazla uzun yaşamayınca zengin ve çok yolculuk yapan Ebu Talip tarafından evlatlık edinilecektir.

Muhammedin ilk gördüğü yabancı şehir Bosra ‘ dır.

Büyük bir ticaret merkezi olmayan Bosra , Roma adlandırmasına göre Bostra    , Arapça adlandırması  Bozrah , Eski ahit adlandırmasına göre Botsiaya olması olasıdır. 106 yılında Trajanus burayı yeniden inşa ettirmiş , 222 yılında Alexandros Severus döneminde döneminde zengin Roma Kolonisi , ardından arap kökenli II Philipp döneminde metropol  sonrada , Constantinus döneminde piskoposluğun merkezi olmuştur.

Genç Muhammed bu şehri  keşfettiğinde şehirde Bazilikayı görmekle kalmadı , Bizans iktidarının olağan gücünü hissetmiş olmalıdır. İnanç Bizans  gücünün garantisidir.  Kureyşle  kıyaslandığında dünya sistemi olan aşiret yaşamından hayata dair kuralları olan bir devletle karşı karşıya gelinmiştir.

XI – X yüzyıl Iraklı tarihçi ve Teolog El Tabarri Bostra gezisini anlatmış , burada bir keşişin , Bahiranın Muhammedin vucudunda peygamberlik mührünü bulduğunu yazar. Bu anekdot süsleme sanatından başka bir şey değildir.

Muhammedin eğitimi ve gelişimi hakkında fazla bilgi yoktur. Bunun kabilesinde aldığı eğitimden başka bir şey olduğunu beklemek yanlış olur. kendisine anlatılanları oldukça iyi dinlediği apaçık ortadadır ;

NAHL 103 . Andolsun ki biz biliyoruz, onlar, bunu ona ancak birisi öğretmede diyorlar. Bellettiğini sandıkları adam, yabancıdır, Arapçayı doğru düzen konuşamaz, bu Kur’ân’sa, apaçık Arap diliyle.

Kendisine yöneltilen eleştirilere verilen cevaptır. Bir başka cevap ;

FURKAN 5 . Ve dediler ki: “Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.”

Muhammedin vahyini Hristiyanlardan yada yahudilerden edindiğinin söylenmesi üzerine kitaba yansıyan ayettir. Bazıları ise kitabın hristiyanlar tarafından yazıldığını ; Keşiş yada haham Aish öne sürülür. Muhammed öğretisini yaymaya başladığında cinler tarafından büyülenmiş olduğu eleştirileride almıştır.

Ayetler temelinde inceleme yapan çok sayıda yazar , Muhammedin Yahudi-hristiyan bir öğretinin etkisinde kaldığını ileri sürerler. Durum böyleyse bu en geniş araştırmayla bile doğrulanamaz , çünkü İslami Şeytan kavramı Eski Ahit aksine yaratıcının hizmetkarı değil, onun yeminli düşmanıdır ;

NAHL 98. Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.

Muhammedin adını yahudilerden aldığı Şeytan kovulmuş olmuştur. Kuranda bir kez farklı ifade vardır :  Malik. Bu ad kenanların Moleklerine bir göndermedir.  Bu dinleyicilerden , büyük olasılıkla bölgedeki Zerdüştçülere şeytana direnmeleri çağrısıdır.Şeytan kimi zaman tektir kimi zaman birden çok ;

ARAF 30 . Kimine hidayet verdi, kimi de sapıklığı haketti. Çünkü bunlar, Allah’ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda saymaktadırlar.

Bu ayetten etkilenen Mutezileler , Şeytanı tüm bozulmaların kökeni olarak görürler.

Kuran kozmoloji önermez. On kez göndermede bulunulan Aden bahçesi gibi Yahudilerden alınan mitler  üzerinden kendini doğrudan vahiy olarak sunar. Cennet bahçesi, Nuh Tufanı , Sodom ve Gomora hikayesi aynı şekilde aktarılmıştır. Eski Ahitteki isimlere bolca raslanır. Noe , Abraham , Moiz , İsaak , Jacop , araplaştırılarak Nuh , İbrahim , Musa , İshak , Yakup olurlar. Aden bahçesindeki kışkırtma Tekvine uygundur , tek fark Havvanın olmamsıdır. Şeytan doğrudan ademe hitap etmiştir ;

TAHA 120. Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: “Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?”

Muhammed tevratı zımmi olarak kabul eder ve Tanrı yasası olarak görür. Tek tanrı karşısında tek şeytan fikrini Zerdüşt’ün yolundan giderek izler. Zerdüşt yaptığı reformla Ahura mazdaya eş tutulan tanrıları aniden kötülük cini düzeyine indirir.Muhammedin Şeytanı kabilesinin eski tanrılarıyla özdeşleşecektir.

Kuranda şeytan ve kötülük cinleri hakkında -Eski ahitte- hikayelerden bulunmaz. Ne ölümlüler sevmişlerdir, ne de devler, canavarlar ünlü insanlar doğurmamışlardır. Onlar betimlenmemiştir. Ne de Tanrının kötülük cinlerinide yarattığını söyleyen Hristiyan sapkınlığından örnekler vardır. Eski ahitteki aden bahçesi dört ırmakla sulanması gibi bahçede saf su , süt, şarap ve bal ırmaklarıyla sulanır. Cennet tasfiri ise ölümsüz güzellerden ve yeryüzü nimetleriyle dolu oldukça çocuksu betimlemelerdir.

Cehennem ise kuranda Yeni Ahit tasfirlerine uygun olarak görünür. Ruhlar korkunç işkenceye maruz kalacaklardır. Fakat mekan yeni ahitteki yer değil, yeni bir mekandır. Burası kötüler gidecekleri yerdir. Şeytan kendi kibri yüzünden düşmüştür. Aptallar tam olarak kibirlidirler, yani Muhammed ve öncellerinin aktardığı biçimiyle kelama direnen kişilerdir.  Hristiyanlarında benimsemiş olduğu kötülüğün temel sebebini Muhammedde benimsemiştir :   Bu bireyin ,  bireylik  özlemidir.  Hatta muhammed bunu islamın temeli yapmıştır. Varolma arzusu temel olarak şeytansıdır.

Dinler tarihindeki en can alıcı nokta burasıdır, dinlerdeki bu uzun tarih boyunca bu anahtar kesin olarak ortaya çıkmamıştır ;   Şeytanın varlığının ortaya çıkması  bireyin inancı yadsımasına bağlıdır.  Bu Helenistik Pavlus ‘un mirasçılarında dahi açıkça ifade edilmemiştir. Bunun sebebi bu düşünce karşısında Helenistik dünyayı şaşkına cevirecek bir düşüncedir. Tanrının çıkarları için hareket etmeyen kişi aptaldır ve Şeytanın kölesidir.

Bu şeytan yorumu islamı katolik hristiyanlığın kardeşi dini haline getirir.Her ikiside Fransız devrimine kadar olan süreçte bireyciliği mahkum ederler.  İslam ve hristiyan filozoflarının ortak temeli mutlak tanrı karşısında bireyin indirgenerek yok sayılması esasına dayanır. Bu temel tanrıya meydan okuma olan bilim karşısında her iki dinin tutumunu açıkça ortaya koyar. Daha II yy. göksel cisimlerin hareketlerini çözdüklerini iddia edenler karşısında Enoş kitabının kınamaları bunun habercisidir.

Enoş

Bilinen dünyanın bir haritasının çıkarılması halinde Bilimsel ilerlemelerin katolik ve islam dünyasının haricinde protestan dünyasında ortaya çıktığı açıkça ortaya çıkar. Protestanlar yaratıcıyla yapılan bitmez diyaloglarda bireyi yüceltmişlerdir. Katolik dünyasında ve islam dünyasında ise bu uygulama şeytanla işbirliği olarak ad edilmiştir.

Muhammedin öğretisi sadeliği ile dikkat çeker, tüm göndermeler yarım adada yaşayan kabilelerin yaşamlarına uygun düzenlenmiştir. hristiyan yardım severliğine paralel olarak Sadaka kültürü geliştirilmiş aynı zamanda dürüstlük, ılımlılık , utanç ve insana saygı gibi kuran boyunca övülen erdemler ön plana çıkarılmıştır. VII yy arap yarım adasında şeytana gerek yoktur ve kuran öz bakımından hümanisttir. karmaşık ilişikiler Roma sitelerinde bolca bulunmaktadır. Muhammedin talebi putperest araplar için oldukça sıradışıdır ve bu dünyaya adapte olabilmek bilgi gerektirmektedir. Her şeyin üstünde Allahın gücü , görkemi ve sonsuz iyiliği hüküm sürer.  Bunu red etmek şeytan ve cehennemle özdeşleşmiştir.

İslam dinine tek tanrıcılık gibi şeytan fikride Yahudi-Hristiyan esinlidir. Tek şeytan miti , bu mitin kurucusu mazdacılık hariç yarım adada bulunan halk ve cemaatler arasında bulunmaz. Muhammedin bunu uygulamasındaki ana amaç merkezi bir iktidarın oluşabilmesinin koşulu olmasıdır. Hedef zaten arap birliği sağlayarak merkezi bir iktidardır. Ölümünden çok önce dahi bu dini kabul eden arap olmayan unsurlar arap olarak anılmaya başlanmıştır.

Muhammed kendisini Musa statüsünde bir peygamber olarak sunar. Eski Ahit paralellikleri kişiliklere kadar uzanır. Kendisini zımmi olarak Musa ardılı olarak gösterir ve Sina tepesinde Allahı görmüştür . Onun sopası Musanın asasıdır. O da Musa gibi tüm surelerde putperestleri eleştirir.

Muhammedin , İsa hakkındaki tavrı özellikle batıda yanlış bilinmektedir. Yahyanın doğumunun , Müjdenin ve ardındanda isa’nın doğumunun İncil vari çeşitlemeleri aynen aktarılmıştır.  Muhammed , Meryemin annesine ;

ALİ İMRAN 36. Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.

Dolayısıyla Tanrıya adanan meryem şeytanın kurbanı olamaz ve ilk günahtan kurtulmuştur. Vaftizci yahyanın annesi , zekeriyenın eşinin mucizevi hamileliğide böylece kabul edilmiştir.

40- Dedi ki: ‘Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?’ ‘(Bu) Böyledir’ dedi, ‘Allah dilediğini yapar.’

Meryeme mesih doğuracağını heber verenlerde meleklerdir.

45- Hani Melekler, dediler ki: ‘Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O, dünyada ve ahirette ‘seçkin, onurlu, saygındır’ ve (Allah’a) yakın kılınanlardandır..’

İsa’ ya atfedilen mesih özelliği kuranda Muhammede verilmez.  Şeytanın avı olmaya yakın olduğunu itiraf eder. Ünlü Şeytan ayetleri buna tanıklık etmektedir. (Necm)

Sonuç olarak , Muhammedin Roma Hristiyanlığından iki noktada ayrılır  :  İsa’nın insan olarak meydana çıkması ve çarmıha gerilmesi .

Bu durumda Muhammedin özgün katkısının ve başlangıçta karşılaştığı düşmanlık karşısındaki bu başarısının nedenleri sorulabilir.  Napolyonun gözler önüne serdiği gibi Hristiyanlığın yerleşmesi 300 yıllıık baskı ile gerçekleşmiş olmasına karşın on yıl içerisinde gezegenin yarısına  hakim olmuştur. Yahudiliğe ve Hristiyanlığa yakın bir öğretiyi vaaz etmesine karşın her iki dinide reddetmiştir.

İslam incelenirken dünya çoğrafyasını anlamak oldukça önemlidir ;  yakın doğu ve ortadoğuda , Akdenizde iki büyük din egemendir.  Biri Fırattan İndus’ a uzanan  Sassanilerin Pers imparatorluğu’ nun dini olan Mazdacılıktır. Diğeri İspanyanın güney ucundan ermenistana Büyük Suriyeye ve Mısır’a uzanan bizans dini mevcuttur. Bizans ve Pers’te şehir yaşamı kabileleri büyülemiş, egemen otoritenin konumlarını korumak için çoklu tanrıları tek tanrı ile tasfiye sürecine sokması dünya üzerindeki eğilimleri değişirmiştir. Muhammed dünyanın tek tanrı inancına gidişiyle ilgili düşünceleri uzun yolculuklarda deve sırtında düşünce ile kavramamış, esrarengiz tek tanrıcı haniflerle karşılaşması sonucunda tek tanrı fikri oluşmuş olması en büyük olasılıktır. Bunlar genellikle daldıkları tefekkür sonrasında kendilerini kaybeden kişiler olarak hayal edilsede genellikle belirli kelam peşinde koşarlar.  Muhammedle karşılaşan  Bahira ‘da bunlardan biridir.

Tanrının bu yeni adının kaynağı tam olarak bilinmemektedir. Mandecilerin ( 4 ) , Muhammedin mahkum ettiği sabiler yabancıların sahte tanrısını Alaha ile cağırması -kendi hakiki tanrılarını Büyük Mana dır.

Alaha , Aramcada tanrı anlaamına gelir. Etimolojik olarak açıklanamasada , bir başka mezhebin tanrısı olmasıyla açıklanabilir, fakat bu mezhebin hangisi olduğu bilinmemektedir.Muhammedin Tanrı adından etkilendiği söylenebilir, bir kez daha , tek bir Tanrı.

Öğretiye gösterilen tepkinin sebebini anlamak oldukça kolaydır.Tüm aşiret geleneği alt-üst olmuş araplar bir dizi tanrısallık yanında toplumsal düzene zorlanmışlardır, ve bu düzene uymamanın sonucu şeytanla işbirliğidir.

İslamın bu denli hızlı yükselişi hakkında Napolyonun gözlemi ise ;

Hicretin 8. yılının Ramazan ayının 20′ sinde Mekkenin askeri olarak ele geçirilmesi ile ikincii askeri zafer olan Halife Ömerin Şama girişi arasında uzun bir zaferler dizisinin başlangıcı , 637 ‘de Perslerin Ktesifon’da yenilmesi , 639 ‘da Musulun fethi , aynı yıl Amr İbnül As tarafından Mısır’ ın zaptı, Bizansın iskenderiyeyi boşaltması , Kabil , Buhara ve Semerkantın fethi , 713 yılında Rodrigonun Vizigot Krallığının düşmesi , bir yüzyıldan kısa sürede gerçekleşti. O dönemin iki büyük imparatorluğundan biri olan Pers imparatorluğunun diinden dönenler in saldırılarıyla çökmesi için bir yüzyıldan az süre geçmiştir.

Diğer büyük imparatorluk Bizans ‘da oldukça zarar görmüştür.Barbarların saldırılarıyla oldukça zarar görmüş batı yorgun düşmüş ve ispanyayı müslümanlara kaptırmıştır. 732 yılında Muhammedin ölümünden bir yüzyıl sonra , Poitierde  , Charles Martel adlı bir saray başhademesi islami emperyalimi durduracak darbeyi vurmuştur ; Büyük Komutan Apdurrahman komutasındaki arap birliklerini yenilgiye uğratmıştır. Bu savaşa kadar islam altın noktasına ulaşacaktır , düşüşe geçmeden önce kendini Türklerin devreye girmesiyle yedi yüzyıl daha koruyacaktır.

İslam oluştuktan sonra bile Müslümanların Bizans hayranlığı devam etmiştir. Bu El Cahiz tarafından aktarılan metinlerde görülmektedir. Tek tanrıcıların Bizans inancında en çok saldırdıkları Teslis ve Tanrı ‘nın isada cisimleşmesi bile Bizans Kültürü ve medeniyetine olan ilgiyi azaltmamıştır.

El Cahiz

Ulusların devletlere evrimi ile dinlerin tek bir tanrı etrafında kaçınılmaz olarak merkezileşmesini beraberinde getirmiştir. On iki yüzyıl sonra Hristiyanlığa karşı derin bir tiksinmeyle başlayan Fransız devriminde Tanrı adının yerine en yüce varlık koyularak yine aynı yol izlenmiştir. Etik ve kamusal ahlakı aşan içkin bir tanrısallıktan vazgeçmek devletlerin temelini tehlikeye atmak demekti. Fransız devrimi önderleri bile bu konuda kendilerini riske atmadılar.

Muhammedin politik yönüne saygı göstermek ona hakaret etmek değildir, zaferinin tarihi bunu kanıtlamaktadır. bir tarihçi , bir entellektüel için vahiy budur. Muhammedin dinle birlikte arap aşiret ve kabilelerini devletleştirdiği en önemli tarih gerçeğidir. İslam olmasaydı bu asla olmazdı.

Totaliter teokrasinin ilki olan Zerdüşt dininde olduğu gibi İslamda Şeytan Devlet memurudur.  O da islami devlet kurallarının güvencesidir. her kim ki İslam kurallarına aykırı hareket derse şeytanın pencesine düşecek ve Arap uluslaşmasına darbe vuracaktır.

Notlar :

—————-

( 1 ) .  Vahab İbn Munnabih ve El-Hasan İbn Ahmed ve Hamdani gibi tarihçiler Güney arabistan tarihini ancak XX yy incelemeye başlamışlardır. ( Between Past and Present – Archeology, İdeology and nationalizm in the Middle-East.1989) Petrol aramalarıyla başlayan süreç Belkıs Tapınağında 1951-52 kazı kampanyası politik sebeplerden durdurulmuştur. Bölgede Muhammed öncesi yaşayan toplulukların Arap oldukları oldukça  muğlak ve dürüstlükten uzaktır.

( 2 ) . Mineen yunanca kökenli bir isim olup, Mineen Krallığı Ma’in yada Ma’ an olarakta bilinir.

( 3 ). Astaroth , Astarti’ nin çoğuludur. Çünkü bu Tanrıça çok biçimli olabilir.

( 4 ) . Mandecilerle ilgili bilginin büyük bölümü  N.Siouffi  tarafından bize ulaşmıştır.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir