TÜRKİYE’ NİN YUMUŞAK KARNI

 
 
Türkiye gündemi genel seçimler ardından koalisyon hesaplarına odaklanmışken, çevre coğrafya ve dünyada önemli uluslararası gelişmeler sürüyor. 
Halbuki, Türkiye’nin yeni dönem siyasal hayatında herşeyden daha çok dış politikada istikrarı yakalama ve sürdürebilme gayreti göstermesi gerekiyor.
 
*
Rakip cepheler ulusal kazançları adına enerji politikalarının stratejik önemi çerçevesinde çok ciddi rekabetler yaşıyor.
Her gün yeni bir açılım Rusya-AB-ABD üçgenindeki gelişmeleri, İsrail odağından İran ve Suudi Arabistan ilişkilerini, IŞİD’in Esad rejimi ile devamlılığını, Irak’ta ve Türkiye’deki gelişmeleri karmaşıklaştırıyor.
 
*
Şimdi ABD dış politika çevrelerinden, Türkiye’yi bölgeye model ülke olarak sunan Obama yönetiminin seçimler öncesi artan “otoriterleşme”den endişe duyduğu ve “Türkiye’nin Suriye’de yaptıklarından” memnun olunmadığı vurgusuyla, 7 Haziran Genel Seçim’i sonuçlarıyla ilgili memnuniyet ifadeleri yükseliyor… 
 
*
Çünkü ABD ve Erdoğan’ın Arap Baharı sürecinde birlikte  yükümlendikleri,
Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodları yönünde değişiminden yana olan politikaları iflas etmiştir.  
 
*
Şimdilerde Ortadoğu’da Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırlar, Suriye ve Irak’ta  kan akıtılarak yeniden çizilmeye yazıyor.
Gelişmelerin zorunlu taksimin sonsuza dek sürmeyeceğini gösterdiği, Suriye ve Irak’ın yapısının değişmeye zorlandığı bir acaip süreçten geçiliyor…
 
*
Üstelik dinci ve etnikçi terörle kaynayan bir bölge ile kuşatılmış İsrail, artık güvenliği ve esenliğini her zamandan daha çok istiyor.
Suriye’de BAAS rejimi değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ve büyük bir potansiyele sahip olduğu görülmüştür.
Laik Arap Milliyetçiliği felsefesinde hem Suriye, hem Irak’taki BAAS’ın bölgede İsrail’i bir Yahudi devleti olarak tanıyabilecek ve bölgede yapılacak muhtemel barış anlaşmalarının da yegane tasdikleyicisi olduğu öğrenilmiştir.
 
*
Bu yüzden ABD; Suriye’de Esad’ın BAAS rejimini dengelemek, BAAS geleneğinden gelen Iraklı Sünnilere de iktidar gücü vermesi gerekti.
Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye gibi bölge müttefikleri ile dünyanın dört bir yanından getirilen teröristleri Suriye ve Irak topraklarına sızdırdılar ve onları askeri strateji, teçhizat, silah ve para ile desteklediler.
 
*
Bu noktada, Recep Tayyip Erdoğan “kısmen” ABD ivmesiyle “Devlet Başkanı” olarak güçlenmek,
Osmanlı Mebusan Meclisi’nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak’ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde;
Farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil, Ortadoğu’da  devletler konfederasyonu sistemi içinde bir arada yaşayabilecekleri,
Böylece bölgenin ekonomik kaynakları üzerinde egemen olunacağı senaryosunu yürütmeye heveslendirildi. ​
O heves Türkiye toprakları ve sınırlarını teröristlerin cirit attığı ve Suriye ve Irak’a rahatça geçilen bir alana dönüştürdü…
 
*
ABD bir taraftan da nükleer programına ilişkin elde edilecek anlaşmanın ardından,
Ağır yaptırımların iptali halinde İran’ın kendi doğal kaynaklarını kullanacağı, ekonomik olarak ayağa kalkacağı ve Ortadoğu’da etki gücünü arttıracağını düşünmektedir.
Bu düşünce üzerinden, İran’ın dünya politikasına eklenmesi ve Ortadoğu’da istikrarın oluşması stratejisini geliştiriyor.
 
*
Buna göre ABD, Suriye İç Savaşını  Rusya ile çözmeye çalışır ve Ortadoğu’yu Rusya ile paylaşma fikrini sürdürürken,
Bu fikri Suriye’deki iç savaşın tüm taraflarının dış desteğe dayandığı, o yüzden Suriye genelinde sabit kalan dengenin değişmediği düşüncesiyle Rusya’yı ihtiyatta tutmak kaydıyla,
İşte, Ortadoğu’daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmanın yolunu oluşturmaya çalışıyor. 
 
*
Bu kez Tayyip Erdoğan heveslendirildiği hedef uğruna, Ortadoğu’daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmanın yolunu oluşturmak üzere, 
Suudi Arabistan Kralı Selman ile isyancıları daha etkin kılmak üzere desteği artırma ve isyan çabalarının birleştirilmesinde güçbirliğini yapıyor.  
Türkiye Suriye’nin en güçlü iki isyancı grubu  El Nusra Cephesi ve Ahrar el Şam’ın arasını bulmuş, aynı zamanda  ılımlı Özgür Suriye Ordusu birimlerini birleştiren Fetih Ordusu adlı yeni bir şemsiye örgütünü kurmuştur.
 
*
Halbuki işler, Recep Tayyip’in hevâsı yönünde ya da  Mebusan Meclisi’nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak’ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde;
Ortadoğu’da  devletler konfederasyonu sistemi içinde bir arada yaşanabileceği,
Bu suretle bölgenin ekonomik kaynakları üzerinde egemen olunacağı senaryosu doğrultusunda değil;
ABD’nin enerji güvenliği için Avrupa ülkelerinin enerji alımında Rusya’ya olan bağlılığı önleme hedefi doğrultusunda işlemeye başlamıştır.
 
*
Erdoğan ise bu durumda hâlâ, Ortadoğu’da kimi bölünmeler göze alınarak Suriye’de 35. paralel üstünde güvenli bir Sünni bölgesinin ve Irak’ta Sünni bir kuşağın oluşturulması üzerinden Suudi Arabistan liderliğinde bir Sünni ekesenin kurulmasıo alt yapısına hizmet veriyor.
 
*
Halbuki bu kuşağın kurulmasıyla, 1955′ te Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’ya nüfuz etmesini önlemeye yönelik NATO’nun  bir uzantısı olarak kurulan “Bağdat Paktı”nın yeni bir açılımının hayata geçirilmesine yönelik adımlar mı atılıyor?
Böyleyse İran, hem SSCB’nin o dönemki rolünü üstlenecek, hem de Ortadoğu’da nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Arapların oluşturduğu NATO’nun uzantısı bir savunma örgütünü bulurken, Türkiye kabuğuna çekilecek, İsrail bu gelişmelerden çok hoşnut olacaktır…
 
*
Eh, o saatten sonra Ortadoğu’daki bölünmelerden Kürdistan’ın da yararlanması ve bağımsız bir devlet olarak enerji kaynaklarını “Büyük Ermenistan İdeali”parantezinde İran ve Azerbaycan enerji kaynaklarıyla birlikte Doğu Anadolu-Karadeniz güzergahından Avrupa’ya aktarılması mı amaçlanıyor? 
Neden son zamanda 1915 olayları soykırım olarak kabul görüyor?
 
*
Ama Ortadoğu’daki çıkarlarından dışlanmak istenen Rusya, Hazar’ın statüsünden hareketle boru hatları üzerinde türlü stratejiler geliştiriyor.
Mesela, Azerbaycan doğal gazının Gürcistan- Türkiye üzerinden AB ülkelerine taşınması konusunda planlanan TANAP projesinde Azerbaycan’ın yeterli doğal gaz birikimine sahip olmaması nedeniyle uzun süreli olarak AB’nin doğal gaz ihtiyaçlarını temin edemeyeceği öngörüsüyle, Batı’nın teklif ettiği Hazar denizi yatağından Türkmenistan-Azerbaycan arası Trans- Kaspiisik doğal gaz boru hattı planını reddediyor. 
Böylece Batının Azerbaycan ve Türkmenistan’ı tahrik ederek, Hazar denizi bölgesindeki ülkelere enerji transferini dayatmasına karşılık ABD-AB arasında  uyumsuzluğa gaz veriyor.
Hazar’ın statüsünden hareketle oluşturduğu stratejilerle İran’ı mütemadiyen kendi yanında tutmaya çalışıyor.
 
*
Bu karmaşa sürerken,  aralarında diplomatik ilişkiler bulunmayan İsrail ve Suudi Arabistan yetkilileri geçen hafta Washington’daki Dış İlişkiler Konseyinde bir araya gelmiştir.
Çünkü İsrail ve Suudi Arabistan hem ABD’nin İran’la yaptığı nükleer anlaşmada belirlenen sınırların İran’a fazla esneklik verdiğini düşünmekte, hem de nükleer silaha ulaşma yolunun açık bırakılarak İran’ın bölgesel gücünün artacak olmasından rahatsızdır.
 
*
Halâ İran’ın Suriye’deki rejime, Hizbullah’a ve Yemen’in Husi isyancılarına destekte bulunması  bölgedeki emperyalist planı olarak algılanıyor.
Hattâ, İsrail bu konuda Suudi Arabistan’a Yemen’de kullanılması için Demir Kubbe Füze Savunma Sistemini öneriyor.  
İki ülke İran ile ilgili tereddüdlerinde ortaktır, o yüzden ABD’nin Ortadoğu’daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtma senaryosunda, önemin önce Arap ulusları ve İsrail arasında barışın tesis edilmesi, sonra İran’da rejim değişikliğine verilmesi isteniyor.  
 
*
7 Haziran seçim sonuçları, Recep Tayyip Erdoğan’ın artan otoriterleşme taleplerine  son vermiştir.
Çünkü gelişmeler Tayyip Erdoğan’ın hevesinin yarım kaldığını ve Osmanlı’nın Misak-ı Milli’si çerçevesinde;
Bölgenin ekonomik kaynakları üzerinde egemen olunacağı senaryosuna da ince bir ayar verildiğini gösteriyor.
 
*
Çünkü Türkiye’nin yumuşak karnını, bugün Dünya’da devletlerin, hükümetlerin ve bireylerin hukuksal ve siyasal karar ve hareketlerinin  meşruluğu ya da gayrimeşruluğunun tartışılmasının ortak belirleyicisi olan ve toplumların özgürlüğünde ön şart olarak kabul edilen “Hukukun Üstünlüğü”nü talep eden kimi çok güçlü ülkenin,
ABD merkezinden Türkiye’nin  Suriye ve Irak’ta  uluslararası suç işleyen bir ülke olarak kınanması ve cezalandırılması talebi oluşturuyor. 
 
Bakınız,bir elden yavaş yavaş ve son olarak MİT’in IŞİD bayrağı dalgalanan Atme kampına yaptığı cihatçı ve silah transferini belgeleyen,
Akçakale’den Suriye’ye nasıl geçildiğini anlatan ve kendilerini “Bizim bir suçumuz yok, devlet işi yapıyorduk” diye savunan şöförlerin görüntüleri servis ediliyor.
Dışişleri görüntüler için “iftira” diyor ama Recep Tayyip Erdoğan mesajı almıştır.
 Aksaray’ın odaları ve uzun koridorlarında bir o yana, bir bu yana volta atıyor…
 
*
Ne ki “Düşenin Dostu Yoktur.”
Beyaz Saray Sözcüsü J. Earnest “Türkiye attığı bazı adımlarla yapıcı olmaya yönelik istekliliğini gösteriyor ama daha fazlasını yapabileceklerine ve yapmaları gerektiğine inanıyoruz” diyor.
Türkiye’de güçlü bir heves dalgası , bu kez taa YCHP’nin Genel Merkezi’ne de yayılırken,HDP avuçlarını oğuşturuyor…
 
*
 
13.6.2015
 
 
Türkiye gündemi genel seçimler ardından koalisyon hesaplarına odaklanmışken, çevre coğrafya ve dünyada önemli uluslararası gelişmeler sürüyor. 
Halbuki, Türkiye'nin yeni dönem siyasal hayatında herşeyden daha çok dış politikada istikrarı yakalama ve sürdürebilme gayreti göstermesi gerekiyor.
 
*
Rakip cepheler ulusal kazançları adına enerji politikalarının stratejik önemi çerçevesinde çok ciddi rekabetler yaşıyor.
Her gün yeni bir açılım Rusya-AB-ABD üçgenindeki gelişmeleri, İsrail odağından İran ve Suudi Arabistan ilişkilerini, IŞİD'in Esad rejimi ile devamlılığını, Irak'ta ve Türkiye'deki gelişmeleri karmaşıklaştırıyor.
 
*
Şimdi ABD dış politika çevrelerinden, Türkiye'yi bölgeye model ülke olarak sunan Obama yönetiminin seçimler öncesi artan "otoriterleşme"den endişe duyduğu ve "Türkiye'nin Suriye'de yaptıklarından" memnun olunmadığı vurgusuyla, 7 Haziran Genel Seçim'i sonuçlarıyla ilgili memnuniyet ifadeleri yükseliyor... 
 
*
Çünkü ABD ve Erdoğan'ın Arap Baharı sürecinde birlikte  yükümlendikleri,
Osmanlı'nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodları yönünde değişiminden yana olan politikaları iflas etmiştir.  
 
*
Şimdilerde Ortadoğu'da Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırlar, Suriye ve Irak'ta  kan akıtılarak yeniden çizilmeye yazıyor.
Gelişmelerin zorunlu taksimin sonsuza dek sürmeyeceğini gösterdiği, Suriye ve Irak'ın yapısının değişmeye zorlandığı bir acaip süreçten geçiliyor...
 
*
Üstelik dinci ve etnikçi terörle kaynayan bir bölge ile kuşatılmış İsrail, artık güvenliği ve esenliğini her zamandan daha çok istiyor.
Suriye'de BAAS rejimi değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ve büyük bir potansiyele sahip olduğu görülmüştür.
Laik Arap Milliyetçiliği felsefesinde hem Suriye, hem Irak'taki BAAS'ın bölgede İsrail'i bir Yahudi devleti olarak tanıyabilecek ve bölgede yapılacak muhtemel barış anlaşmalarının da yegane tasdikleyicisi olduğu öğrenilmiştir.
 
*
Bu yüzden ABD; Suriye'de Esad'ın BAAS rejimini dengelemek, BAAS geleneğinden gelen Iraklı Sünnilere de iktidar gücü vermesi gerekti.
Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye gibi bölge müttefikleri ile dünyanın dört bir yanından getirilen teröristleri Suriye ve Irak topraklarına sızdırdılar ve onları askeri strateji, teçhizat, silah ve para ile desteklediler.
 
*
Bu noktada, Recep Tayyip Erdoğan "kısmen" ABD ivmesiyle "Devlet Başkanı" olarak güçlenmek,
Osmanlı Mebusan Meclisi'nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak'ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde;
Farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil, Ortadoğu'da  devletler konfederasyonu sistemi içinde bir arada yaşayabilecekleri,
Böylece bölgenin ekonomik kaynakları üzerinde egemen olunacağı senaryosunu yürütmeye heveslendirildi. ​
O heves Türkiye toprakları ve sınırlarını teröristlerin cirit attığı ve Suriye ve Irak'a rahatça geçilen bir alana dönüştürdü...
 
*
ABD bir taraftan da nükleer programına ilişkin elde edilecek anlaşmanın ardından,
Ağır yaptırımların iptali halinde İran'ın kendi doğal kaynaklarını kullanacağı, ekonomik olarak ayağa kalkacağı ve Ortadoğu'da etki gücünü arttıracağını düşünmektedir.
Bu düşünce üzerinden, İran'ın dünya politikasına eklenmesi ve Ortadoğu'da istikrarın oluşması stratejisini geliştiriyor.
 
*
Buna göre ABD, Suriye İç Savaşını  Rusya ile çözmeye çalışır ve Ortadoğu'yu Rusya ile paylaşma fikrini sürdürürken,
Bu fikri Suriye'deki iç savaşın tüm taraflarının dış desteğe dayandığı, o yüzden Suriye genelinde sabit kalan dengenin değişmediği düşüncesiyle Rusya'yı ihtiyatta tutmak kaydıyla,
İşte, Ortadoğu'daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmanın yolunu oluşturmaya çalışıyor. 
 
*
Bu kez Tayyip Erdoğan heveslendirildiği hedef uğruna, Ortadoğu'daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmanın yolunu oluşturmak üzere, 
Suudi Arabistan Kralı Selman ile isyancıları daha etkin kılmak üzere desteği artırma ve isyan çabalarının birleştirilmesinde güçbirliğini yapıyor.  
Türkiye Suriye'nin en güçlü iki isyancı grubu  El Nusra Cephesi ve Ahrar el Şam'ın arasını bulmuş, aynı zamanda  ılımlı Özgür Suriye Ordusu birimlerini birleştiren Fetih Ordusu adlı yeni bir şemsiye örgütünü kurmuştur.
 
*
Halbuki işler, Recep Tayyip'in hevâsı yönünde ya da  Mebusan Meclisi'nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak'ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde;
Ortadoğu'da  devletler konfederasyonu sistemi içinde bir arada yaşanabileceği,
Bu suretle bölgenin ekonomik kaynakları üzerinde egemen olunacağı senaryosu doğrultusunda değil;
ABD'nin enerji güvenliği için Avrupa ülkelerinin enerji alımında Rusya'ya olan bağlılığı önleme hedefi doğrultusunda işlemeye başlamıştır.
 
*
Erdoğan ise bu durumda hâlâ, Ortadoğu'da kimi bölünmeler göze alınarak Suriye'de 35. paralel üstünde güvenli bir Sünni bölgesinin ve Irak'ta Sünni bir kuşağın oluşturulması üzerinden Suudi Arabistan liderliğinde bir Sünni ekesenin kurulmasıo alt yapısına hizmet veriyor.
 
*
Halbuki bu kuşağın kurulmasıyla, 1955' te Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'ya nüfuz etmesini önlemeye yönelik NATO'nun  bir uzantısı olarak kurulan "Bağdat Paktı"nın yeni bir açılımının hayata geçirilmesine yönelik adımlar mı atılıyor?
Böyleyse İran, hem SSCB'nin o dönemki rolünü üstlenecek, hem de Ortadoğu'da nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Arapların oluşturduğu NATO'nun uzantısı bir savunma örgütünü bulurken, Türkiye kabuğuna çekilecek, İsrail bu gelişmelerden çok hoşnut olacaktır...
 
*
Eh, o saatten sonra Ortadoğu'daki bölünmelerden Kürdistan'ın da yararlanması ve bağımsız bir devlet olarak enerji kaynaklarını "Büyük Ermenistan İdeali"parantezinde İran ve Azerbaycan enerji kaynaklarıyla birlikte Doğu Anadolu-Karadeniz güzergahından Avrupa'ya aktarılması mı amaçlanıyor? 
Neden son zamanda 1915 olayları soykırım olarak kabul görüyor?
 
*
Ama Ortadoğu'daki çıkarlarından dışlanmak istenen Rusya, Hazar'ın statüsünden hareketle boru hatları üzerinde türlü stratejiler geliştiriyor.
Mesela, Azerbaycan doğal gazının Gürcistan- Türkiye üzerinden AB ülkelerine taşınması konusunda planlanan TANAP projesinde Azerbaycan'ın yeterli doğal gaz birikimine sahip olmaması nedeniyle uzun süreli olarak AB'nin doğal gaz ihtiyaçlarını temin edemeyeceği öngörüsüyle, Batı'nın teklif ettiği Hazar denizi yatağından Türkmenistan-Azerbaycan arası Trans- Kaspiisik doğal gaz boru hattı planını reddediyor. 
Böylece Batının Azerbaycan ve Türkmenistan'ı tahrik ederek, Hazar denizi bölgesindeki ülkelere enerji transferini dayatmasına karşılık ABD-AB arasında  uyumsuzluğa gaz veriyor.
Hazar'ın statüsünden hareketle oluşturduğu stratejilerle İran'ı mütemadiyen kendi yanında tutmaya çalışıyor.
 
*
Bu karmaşa sürerken,  aralarında diplomatik ilişkiler bulunmayan İsrail ve Suudi Arabistan yetkilileri geçen hafta Washington'daki Dış İlişkiler Konseyinde bir araya gelmiştir.
Çünkü İsrail ve Suudi Arabistan hem ABD'nin İran'la yaptığı nükleer anlaşmada belirlenen sınırların İran'a fazla esneklik verdiğini düşünmekte, hem de nükleer silaha ulaşma yolunun açık bırakılarak İran'ın bölgesel gücünün artacak olmasından rahatsızdır.
 
*
Halâ İran'ın Suriye'deki rejime, Hizbullah'a ve Yemen'in Husi isyancılarına destekte bulunması  bölgedeki emperyalist planı olarak algılanıyor.
Hattâ, İsrail bu konuda Suudi Arabistan'a Yemen'de kullanılması için Demir Kubbe Füze Savunma Sistemini öneriyor.  
İki ülke İran ile ilgili tereddüdlerinde ortaktır, o yüzden ABD'nin Ortadoğu'daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtma senaryosunda, önemin önce Arap ulusları ve İsrail arasında barışın tesis edilmesi, sonra İran'da rejim değişikliğine verilmesi isteniyor.  
 
*
7 Haziran seçim sonuçları, Recep Tayyip Erdoğan'ın artan otoriterleşme taleplerine  son vermiştir.
Çünkü gelişmeler Tayyip Erdoğan'ın hevesinin yarım kaldığını ve Osmanlı'nın Misak-ı Milli'si çerçevesinde;
Bölgenin ekonomik kaynakları üzerinde egemen olunacağı senaryosuna da ince bir ayar verildiğini gösteriyor.
 
*
Çünkü Türkiye'nin yumuşak karnını, bugün Dünya'da devletlerin, hükümetlerin ve bireylerin hukuksal ve siyasal karar ve hareketlerinin  meşruluğu ya da gayrimeşruluğunun tartışılmasının ortak belirleyicisi olan ve toplumların özgürlüğünde ön şart olarak kabul edilen "Hukukun Üstünlüğü"nü talep eden kimi çok güçlü ülkenin,
ABD merkezinden Türkiye'nin  Suriye ve Irak'ta  uluslararası suç işleyen bir ülke olarak kınanması ve cezalandırılması talebi oluşturuyor. 
 
* 
Bakınız,bir elden yavaş yavaş ve son olarak MİT'in IŞİD bayrağı dalgalanan Atme kampına yaptığı cihatçı ve silah transferini belgeleyen,
Akçakale'den Suriye'ye nasıl geçildiğini anlatan ve kendilerini "Bizim bir suçumuz yok, devlet işi yapıyorduk" diye savunan şöförlerin görüntüleri servis ediliyor.
Dışişleri görüntüler için "iftira" diyor ama Recep Tayyip Erdoğan mesajı almıştır.
 Aksaray'ın odaları ve uzun koridorlarında bir o yana, bir bu yana volta atıyor...
 
*
Ne ki "Düşenin Dostu Yoktur."
Beyaz Saray Sözcüsü J. Earnest "Türkiye attığı bazı adımlarla yapıcı olmaya yönelik istekliliğini gösteriyor ama daha fazlasını yapabileceklerine ve yapmaları gerektiğine inanıyoruz" diyor.
Türkiye'de güçlü bir heves dalgası , bu kez taa YCHP'nin Genel Merkezi'ne de yayılırken,HDP avuçlarını oğuşturuyor...
 
*  
13.6.2015 - TurkiyeHalki

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir