AKP Eskişehir Milletvekili adayı Prof. Dr. Emine Nur Günay, 2011 yılında Barış Can ile birlikte yaptıkları ve benim iki kitabıma da atıfta bulundukları “Orta Asya, Güney Kore ve Türkiye Arasında Olası Bir Gümrük Birliği : Türkiye’nin Potansiyel İhracat Kazanımları” başlıklı çalışmasında Altay Birliği önermiştir:
“Avrupa’daki sorun ve Çin’in önlenemez yükselişi, Türkiye’nin bölgedeki potansiyel kazanımlarının araştırılmasının önemini vurgulamaktadır. Altay Birliği isimli Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Güney Kore, Türkmenistan ve Özbekistan arasında kurulacak tarihi, sosyal ve kültürel bağlarla desteklenen, küresel ekonomiye uyarlanmış, modern bir birlik önerilmektedir.”
Seçim öncesi bu konuyu farklı yorumlara yol açmamak için özellikle yazmak istemedim.
Öncelikle belirtmek isterim ki “Altay Birliği” ne isim olarak ben sıcak bakarım. Çünkü 1990-1992 yılları arasında Başbakanlıkta Sayın Namık Kemal Zeybek ile görev yaparken Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye’nin ekonomik entegrasyonu konusunda “Türk Ödemeler Birliği” kurulması konusunda bir model geliştirdim ve bir anlaşma taslağı hazırladım. Bu taslak sanırım Başbakanlığın tozlu raflarındadır.
O dönemde daha Sovyetler Birliği dağılmamıştı. Sovyetler Birliği’nin Ankara Büyükelçisi Albert Çernişev bu taslaktan haberdar olmuş ki bir toplantıda bana taslağı sormuştu. Bu anlamlı sorgu karşısında Sovyetler Birliği’ni uyandırmamak için “Türk Ödemeler Birliği”nin adını “Avrasya Ödemeler Birliği” olarak değiştirdim. Bu konuda geliştirmiş olduğum projenin özeti, 13. baskısı Ekim 2014 tarihine piyasaya çıkan Türkiye Ekonomisi kitabımda vardır. (s. 760-761)
Prof. Günay, Türkiye’nin Orta Asya ile bir “ekonomik birlik” kurmasını önermektedir. Bu birlik şüphesiz gümrük birliğine dayanacaktır. Altay Birliği’nde Orta Asya ülkeleri ile gümrük birliği kurulması uluslararası hukuk ve de Dünya Ticaret Kuruluşu (WTO) kuralları gereğince mümkün değildir. Bunun için Türkiye’nin öncelikle AB ile imzaladığı Ankara Anlaşması ve Katma Protokol’ü karşılıklı olarak feshetmesi gerekmektedir. Şimdilik böyle bir girişim yoktur.
Sadece “tarihi, sosyal ve kültürel bağlarla” bir yere varılamaz. Ülkeler arasındaki esas bağ dokusu ekonomik ilişkilerdir. Nitekim TASAM Başkanı Süleyman Şensoy şu doğru tespiti yapmıştır: “Sadece din, dil, tarih, coğrafya gibi etmenlerin bizi kurtaracağını, bizi bu çok boyutlu rekabette başarılı kılacağını zannedersek yanılırız diye düşünüyorum.”
Türkiye AB ilişkilerinde son zamanda yaşanan sorunlar ve AB ile olan gümrük birliğinin gözden geçirilmesi gündem de iken Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin Pamukkale’de düzenlenen Serbest Bölgeler Çalıştay’ında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB sürecinden asla ayrılmaması ancak Avrasya’yı da unutmaması gerektiğini belirtmesi ve “…Avrasya Gümrük Birliği’ni göz ardı ederse çok büyük hata yapar …Avrasya Gümrük Birliği, Türkiye için vazgeçilmezdir. Biz orada olmak zorundayız. Körfez İşbirliği Teşkilatı içinde olmak zorundayız. Orta Afrika Birliği denen… birliğin içinde yer almak zorundayız” açıklaması, AB ile imzalanan tüm anlaşmaların ortadan kaldırılması ve müzakere sürecinin bitmesi anlamına gelir.
Avrasya Gümrük Birliği ve Vietnam arasında serbest ticaret bölgesi oluşturulmasını öngören anlaşma taslağı Rusya tarafından 26 Mayıs 2015 tarihinde onaylamıştır. Böylece Vietnam AGB ile serbest ticaret bölgesi anlaşması imzalayan ilk Asya ülkesi olmuştur. Mısır, 2016 yılı sonunda Birlik ile serbest ticaret bölgesi oluşturabileceğini 3 Haziran 2015 tarihinde açıklamıştır. Mısır’ın Rusya Büyükelçisi Muhammed Elbadri, ülkesinin bu talebi AGB’ye geçen yılın sonunda ilettiğini ve konunun Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Şubat 2015’de gerçekleşen Kahire ziyaretinde de gündeme geldiğini söylemiştir.
2000’li yılların başında Putin iktidara gelmesinin ardından çeşitli bölgesel kuruluşlar aracılığıyla Sovyet ardılı ülkeler arasında bölgesel işbirlikleri ve ekonomik entegrasyon sağlanmayı amaçlamıştır.
Böyle bir oluşum içerisinde Rusya’nın Türkiye’yi gerçekten görmek isteyip istemeyeceği önemlidir. Avrasya Gümrük Birliği ülkelerinin toplam nüfusu 170 milyondur. 76 milyonluk bir Türkiye’nin Birliğe katılması Birlik içindeki nüfus ağırlığını değiştireceği ve Türkiye’nin etkinliğini arttıracağı için Rusya bu üyeliğe sıcak bakmaz.
Aslında Rusya istese bile Türkiye’nin bu Bilik’te yer alması AB ile olan yükümlülükleri kapsamında mümkün değildir. Çünkü, yürürlükteki Ankara Anlaşması ve Katma Protokol değişmediği sürece, GATT/WTO kuralları gereğince Türkiye aynı anda “iki farklı gümrük birliği” içinde olamaz. Bu durum uluslararası hukuk açısından mümkün değildir.
Fakat buna rağmen bazı köşe yazarlarının Türkiye’nin Avrasya Gümrük Birliği üyeliğini desteklemeleri, uluslararası hukuku ve de GATT/WTO kurallarını bilmemelerinden kaynaklanmaktadır.
Altay Birliği’ne değil de Avrasya Ekonomik Birliği’ne (Gümrük Birliği) Türkiye’nin de girmesini isteyen Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’dir. Bu durum, Esengül Kafkaskızı’nın Prof. Dr. Abdülvahap Kara tarafından çevrilen ve Türkistan gazetesinde 14 Kasım 2013 tarihinde yayınlanan “Ankara Gümrük Birliği’ne Katılmayı Gerçekten İstiyor mu? Kazakistan Cumhurbaşkanın Teklifi Üçlü Gümrük Birliği’nde Görüşlerin Farklı Olduğunu Ortaya Çıkarmış Gibidir” başlıklı makalesinde ortaya konmuştur.
Kafkaskızı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “AB bizi oyalarsa biz de alternatif ararız, Şanghay 5’lisi bizi kabul etsin, AB’ye hoşça kal deriz” demecinin perde arkasını şöyle açıklamaktadır:
“Siyasi gözlemcilere göre, Nazarbayev’in bu teklifinin altında yatan iki sebep olabilir. Birincisi Suriye konusunda Rusya ile taban tabana zıt bir politika takip eden Türkiye’yi Gümrük Birliğine üyeliğe sunmak ve böylece yakın zamanlarda Rusya’nın ‘Suriye’nin birliğe üye olması mümkündür’ şeklindeki ifadesine karşılık yapılmış bir hamledir. Ayrıca üye devletler gelecek yıl kurulması beklenen Avrasya Ekonomik Birliği’ne sıcak bakmamaktadır.”
Ayrıca Türkiye’nin birliğe katılması durumunda dil – kültür dengeleri değişecektir. Birlik içinde uluslararası belgelerin sadece Rusça değil, ikinci bir dilde daha hazırlama zorunluluğu ortaya çıkacaktır.
Bunlara ek olarak Kazakistan’ın Türkiye ile birlikte Türk Kengeşi’ne üye olduğu da göz ardı edilmemelidir. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in geçen yıl İstanbul’da yaptığı konuşmayı da hatırlamak gerekir.
Nazarbayev konuşmasında; Rus sömürgeciliği üzerinde durmuş, Ankara’dan Altaylar kadar olan coğrafyada yaşayan 200 milyon Türk’ün birlik olması durumunda dünyada büyük bir güce dönüşebileceklerine, Rus hegemonyası dolayısıyla milli kültür ve dilleri kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarına değinmişti.
Demek ki, Rusya için Türkiye’nin Gümrük Birliği’nde girmesi hiç te istenen bir durum değildir. Çünkü, Gümrük Birliği’nin amacı Rusya’nın eski Sovyet ülkelerindeki nüfuzunu güçlendirmektir. Bunu, Rusya’nın siyasi gözlemcileri de kabul etmektedir.
Rusya’da yayınlanan bir makalede ‘Rusya, ekonomisi küçük ülkeler de kendi hegemonyasını sürdürmeyi amaçlar, bundan dolayı kendisinden büyük ekonomilere Birliğin kapısını açmak istemez’ ifadelerine rastlıyoruz. Çünkü, bu birlikte eşitler arasındaki ortaklık şeklinde bir anlayış henüz oluşmamıştır.”
Türkler Batı’ya yönelmiş bir millettir.
Atatürk’ün 29 Ekim 1923 tarihinde açıkladığı hedeften şaşmamak gerekir: “Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edipte Batı’ya yönelmemiş millet hangisidir?”
Türkiye için zaman zaman “Batıya giden gemide Doğuya koşan ülke” benzetmesi yapılmıştır ama bunun doğru olmadığı Türkiye’nin üye olduğu Avrupalı ekonomik, askeri ve siyasi kuruluşlar tarafından ispatlanmıştır. Türkiye’nin dışında hiçbir İslam dünyası içindeki ülke AB dışındaki tüm Avrupalı kuruluşlara üye değildir.
Sandık Güvenliği Demokrasinin Temelidir
Bu yazı yazıldığı saate kadar seçimler güvenli bir şekilde yapılmış, önemli bir olay olmamıştır. Bu durum Türkiye’de demokratik kuralların zaman içinde geliştiğini göstermektedir. Fakat geçmiş için aynı şeyi söylememiz mümkün değildir.
Benimde aday olduğum 1994 Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde seçimi az farkla DSP adayının kazandığı ilan edilmiş, fakat çok kısa bir süre sonra karar değişmiş ve DYP adayının kazandığı açılanmıştı.
Karar değişiminde; dönemin iki DYP milletvekilinin il seçim kurulunu ziyaret etmelerinin sonucun değişmesinde etkili olduğu söylenmişti. DYP adayı ile çok az oy farkı olmasına rağmen dönemin iki ANAP milletvekili nedense DYP milletvekilleri ile birlikte kurulu ziyaret etmemişti.
O dönemde, kısa boylu yetkili hakimin bir kağıt parçasına yazılmış “kargacık burgacık” rakamlarla basına açıklama yapmasını hiç unutmuyorum. Üstelik seçim sonrası Salı günü Eskişehir çöplüğünden ANAP basılı oy pusulaları da çıkmıştı ama seçimler nedense iptal edilmemişti. O dönemde ANAP muhalefette idi.
Engin Bayri’nin 29 Mart 2014 tarihli Sandığına Sahip Çık yazısı aşağıdadır.
“Yıl; 1994.
Bir 28 Mart seçim günü.
Zeki Ünal (CHP) Abdülkadir Adar (SHP) Sadi Nebrekli (DSP) Rıdvan Karluk (ANAP) Aydın Arat (DYP)’den aday olarak seçime girdiler.
Adliye’de gece yarısı açıklama yapıldı gazetecilere.
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı seçimini Sadi Nebrekli kazanmıştı.
Açıklama böyleydi ve DSP’liler sokaklara döküldü.
Ardından 1977’deki oyunlar sahneye kondu yine.
Seçim sonuçları değişti.
Aydın Arat belediye başkanı oldu.”