Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi ile merkezi Londra’da bulunan CESRAN araştırma kuruluşunca düzenlenen Avrasya Politikaları konulu sempozyumda yuvarlak masa toplantısında Türkiye’nin mülteci sorunu hakkındaki politikaları tartışıldı. Sorun 2 milyona yaklaşan Suriyeli mültecilerdi. Bu insanların gelecekleri, çocuklarının eğitimi, sağlık ve sosyal hakları bağlamında birçok konu ve öneri gündeme geldi. Bunlardan biri “çılgın bir öneri” olarak tam da Kıbrıs’ta yeni seçilen başkanın da gündeminde olan Maraş’ın açılması ile bağlantılı idi. “Suriyeli 100.000 mülteci Maraş bölgesine yerleştirilmeli. Cüz’i bir kredi ile bu konutlarda, üretici haline getirilmeli”. Bu öneriye karşı itiraz ise “Avrupa Birliği ne der?” sorusuydu.
Buna karşın Akritas Planı ile Türkler katledildiğinde ve bu katliamdan yaklaşık yarım asır geçmesine rağmen AB ne dedi, sorusu gündeme geldi. Nerdeyse yarım asırdır Maraş kapalı ve Türk tarafı adil bir çözüm için her kapıyı zorlarken AB ne dedi? Rauf Denktaş’ın ömrü “Güven Artırıcı Önlemler Paketi” hazırlayıp sunmakla geçti de AB ne dedi? Denktaş’tan sonra mesela Mehmet Ali Talat büyük bir hevesle bu sorunu mutlaka çözmek üzere seçildi. Ancak koltuğa oturunca Rum tarafından sadece teslim olması istendiğini, adil bir müzakerenin akıllarından geçmediğini anladı. Talat “tek başıma Vals yapamam, çözüm için Rum tarafının da iradesi gerekli” demesine karşın AB ne dedi? BM Genel Sekreteri Annan tarafından uzun ve yorucu görüşmelerden sonra, Türk tarafına büyük haksızlıklar içeren plan referanduma sunuldu, Türk tarafı her şeye karşın “Yes be Anam” dedi, Rum tarafı bunu dahi kabul etmedi, AB ne dedi?
Son sorunun cevabı: AB kesinlikle uzlaşmaz, Enosis (Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama) politikasından başkasını kabul etmez Rum kesimini bu şartlar altında dahi AB’ye aldı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yeni başkanı Mustafa Akıncı, yarım asrı aşan bu sorunu çözmek üzere büyük bir irade ile seçilmiş bulunmaktadır. Gerek Kıbrıs’ta gerek Türkiye’de bazı kesimler sanki bugüne kadar Türk liderler çözümden yana değilmiş havasında olup ilk defa Akıncı’nın bu iradeye sahip olduğunu ima etmektedirler. Halbuki aynı havayı Talat seçildikten sonra da yaşamıştık. Sorunun kaynağında Türk liderler değil de Enosis’ten geri adım atmama inadı olduğunu anlamak için çok zaman geçmesini beklemek gerekmemişti.
Herşeye rağmen adil bir çözümün bir an önce gerçekleşmesi hepimizin en büyük arzusudur. Ancak “ne pahasına olursa olsun” çözüm havasına girmek, bir başka deyişle “ver, kurtul” politikası, diplomasi olmayıp belki ihanet olarak bilinmektedir. Zira çoğu komşu ülkeler arasında az veya çok meselâ sınır, yahut karasuları veya tartışmalı adalar sorunları bulunmaktadır. On yıllar geçtiği halde bunların çözülemediği birçok örnekler bulunabilir. Ancak akl-ı selim bir yönetici “yeter ki sorun çözülsün, her istediğini verelim” diyemez. Çünkü anarşi döneminden kurtulamamış uluslararası ilişkilerde son varlığınızı, kimliğinizi verinceye, sizi yok edinceye kadar karşı tarafın istemeye devam etme ihtimal vardır.
Akıncı, Maraş’ın şimdiye kadar niçin kapalı tutulduğunu, buradaki evleri yılanların, çıyanların bastığını söylüyor. Gerçekten bu şehrin kapalı kalması, Rum tarafına karşı pazarlık gücü olarak iskâna kapalı olarak tutulması akıl alır bir şey değil. Ancak yarım asır sonra havaalanı ve limanın açılması karşısında bu şehrin verilmesi de diplomatik akılla bağdaşamaz. Çünkü Maraş teslim edildikten sonra havaalanı, liman ulaşımı tekrar kapatılabilir.
Ercan Havaalanı’nın uluslararası uçuşlara ve Kıbrıs Türk limanlarının uluslararası seferlere açılması karşılığında Rum kesimi gemi ve uçaklarının Türkiye’nin liman ve havaalanlarını kullanması gündeme gelebilir. Bu durumda Rum kesimi KKTC’yi devlet olarak kabul etme karşılığında Türkiye de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin zımnen tanımış olur. Sınır düzenlemeleri, iki yönetim arasındaki ilişkiler, adanın yönetim tarzı gibi hususlar da böylece birbirini tanımış iki eşit taraf arasında yürütülebilir. Halen Rum kesiminin azınlık olarak kendilerine katılmasını istedikleri Türk kesiminin yok olma sözleşmesine imza atmalarını kimsenin beklememesi lazım; Akıncı da böyle bir ihanet belgesini imzalamayacaktır.
2006’dan beri her fırsatta tekrarlanan sözlerin uygulama zamanı geçtiğini hatırlatalım: Rum kesimi için bu seneki görüşmeler son olup bu sefer de çözüm olmazsa kendi yolumuza bakarız. Kendi yolumuz nedir? KKTC’nin başta Türk ve İslam ülkeleri olmak üzere diğer devletlerce bağımsızlığının tanınması yolunda harekete geçmek.
Yüzde altmış gibi rekor bir oyla başkanlığa seçilmiş olan Sayın Akıncı’yı kutlarken hedefin mutlak çözüm değil fakat adil ve kalıcı bir çözüm olduğunun hepimiz farkındayız. Maraş’ı iskâna açma konusunda ne AB’nin ne de BM’nin görmezden geldiği Suriyeli mültecilerin bir kısmının bu alanda göz önünde bulundurulması ise önemli bir alternatif olacaktır. Bu insanlar bir taraftan bu kadim şehri yaşanacak hale getirecekler, bir adım sonra ise kendilerine tahsis edilecek bahçe ve tarlalarda üretime başlayacaklardır.
Öncevatan, 02.06.2015
alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr
Bir yanıt yazın