HERKES RÜTBESİNİ BİLECEK

untitled

 

HERKES RÜTBESİNİ BİLECEK

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Kars ve Hakkâri’deki hava”limanları”na (-alanı- değil) “Harakâni” ve “Selahattin-i Eyyûbi”; Adıyaman’daki köprüye “Nissibi” adını uygun görüyoruz ama Uludere’ye Türkçe “Kendi Savaş Uçağımızı Yapıyoruz” cümlesini içeren parti seçim afişini asamayıp, tepkiler üzerine başkasıyla değiştirmek zorunda kalıyoruz.

Baştan alalım; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bir yerleşim yerine “Kendi Savaş Uçağımızı Yapıyoruz” yazamıyoruz.

Memleketimin dağlarına, taşlarına, ovalarına, yaylalarına “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” yazamadığımız gibi.

Kars’taki havalimanına “Harakâni”, Hakkâri’deki havalimanına “Selahattin-i Eyyûbi” adını veriyoruz ama Ordu-Giresun havalimanına “Topal Osman Ağa” diyemiyoruz.

O zaman neden benzer şekilde “Kars havalimanı”, “Hakkâri havalimanı” diyemiyoruz da ille başka bir isim arıyoruz?

Yer ve tabelâ isimlerindeki partiyi, acaba Van’daki kışladan “Muğlalı” ismini kaldırınca mı kaybetmiştik?

“Sarı Öküz”ün kırılma noktası orası mıydı?

Tarihleri değiştirmeye, kendimize uydurmaya pek meraklıyız ya, İstanbul’un fethi de bu sene nereden icabettiyse asıl tarihinden bir gün sonra, 30 Mayıs’ta kutlanacakmış..

Madem öyle, o güne mahsus olmak üzere gösteri yapacak uçaklara da “Osmanlı Yıldızları” ismini koysak daha anlamlı olmaz mı?

Kandil’den röportaj veren Karayılan; “Seçim sonuna kadar şiddete başvurmayacağız” demiş.

Lütfetmiş..

Eş zamanlı olarak Barzani Amerika’ya gidiyor, Washington’da kendisine sıra dışı, görülmemiş bir protokol uygulanıyor. Beyaz Saray’da, ABD Başkanı Barack Obama ve Başkan Yardımcısı Joe Biden ile aynı anda, masada buluşan Barzani bir gün sonra da “bağımsızlık” açıklaması yapıyor.. “Ne zaman olacağını söyleyemem ama bağımsız Kürdistan geliyor” diyor.

Biden’ın da kendisine “İkimizin de ömrü Kürt devletini görmeye yetecektir” dediği öne sürülüyor.

Bu olağanüstü ilgiden, sırtının sıvazlanmasından fazlasıyla yüz bulan Barzani, astarını da istemeye niyetleniyor ve dönüşte huzuruna topladığı siyasi parti ve azınlık temsilcilerine, “Eğer arkamda durursanız hemen bugün bağımsızlık ilanını yaparım” diyor..

Konuyla Diyarbakır’ın ne alakası varsa derhal surlara Barzani’nin fotoğrafı ve Kürtçe “Arkandayız ve ülkemizin fedaileriyiz. Yaşasın birleşik, bağımsız Kürdistan” pankartı asılıyor.

Pankartı ilk kez surlarda görenler şaşırırken, bazıları da pankart önünde hatıra fotoğrafı çektiriyor.

Yetmiyor..

Herhangi bir makam ve memuriyetten en ufak bir tepki görmeyince de Diyarbakır duvarlarına “Sur kantonuna hoş geldiniz” yazılıyor..

Ekim sonu, Kasım başında da Cizre, Silopi ve İdil’in bazı mahallelerindeki aynı kanton ilanlarını televizyonlarda seyretmemiş miydik?

Türkçe “Kendi uçağımızı yapıyoruz” yazamadığımız gibi; Kürtçe “Yaşasın birleşik, bağımsız Kürdistan” ve “Sur kantonu”na da ses çıkaramıyoruz.

“Nerede bu devlet ?” sözünün akıllara gelmesi için ille Alibeyköy Deresi mi taşmalıdır?

İçişleri Bakanı’na ve valilere bağlanılan ve de halen bağlanılmayan güvenlik güçleri nerededirler?

Bölgeden külliyen tahliye mi edilmişlerdir?

Kanton filan varsa “vatanın ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü” maddesi halâ yürürlükte midir?

Kim koruyup kollayacaktır?

Yoksa hepsi, kurumsallaştırıldığını nedense hiç yadırgamadığımız “Dolmabahçe Toplantıları”nın bir sonucu mu?

Son toplantıdaki fotoğraf aklınızda mı?

Devlet erkânı (Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı) buz gibi bir yüz ifadesiyle resmin sağında oturuyor; senarist vekil Sırrı Süreyya ise Ayestefanos’taki Prens İgnatiyef edâsıyla “muhtıra”yı okuyor..

Galatasaray’ın “Dördüncü Yıldız”ı taktığı Beşiktaş maçının ertesi sabahı NTV haberlerinde geçen alt yazıya gözüm takılıyor; “İstirahati biten Özel’in işbaşı yapacağı öğrenilmiş”.

Gözlerimi ovuşturuyorum, “Herhalde haber redaktörü grevdeki otomotiv sektörü işçileri ile çok meşgul olduğu için bir zihin karışıklığı yaşadı” diyorum içimden..

Benden başka hiç kimsenin bu ifadeye hayret etmediğini görünce de…

Hayret ediyorum…

Demek Barzani o lâfları söyler ve Diyarbakır surlarına o yazılar asılırken Özel “istirahatli” idi.

Tesadüf işte Galatasaray’ın Beşiktaş’ı yendiği maçta tribünlere “Herkes rütbesini bilecek” afişi asılıyor boydan boya..

Doğrudur..

Rütbeler; emeğin, çalışmanın, ter ve gözyaşının, yorgun/uykusuz/yıpranmış geçen yılların; eğitim, görgü ve bilginin ürünüdür.

Pazarda satılmaz, tezgâhtan alınmaz..

Rütbesiz, sınıfsız toplumlar ancak Marks’ın rüyalarında ve “sanal âlemde” olur. Kast sistemi kalkınca “moral ve motivasyon”un artacağı da kocaman bir palavradır ve yine benzer ütopyalarda yer alır.

“Statü ve hiyerarşi” tabiat kanunudur. Bulutların üzerinde uçanlar da vardır, yerlerde sürünenler de..

Başı dumanlı dağlar da vardır, dipsiz derin kuyular da..

İtibardan tasarruf olamayacağına göre Galatasaray’ın omuzlarındaki dört yıldız da aynen işte bu itibarın fotoğrafıdır.

Hak edene ceketler iliklenmeli, selam durulmalıdır.

Neden hayat bir yarıştır?

Neden hayatın ve her mesleğin her safhasında “yarış”ların yapıldığı; sıralamaya göre neden ille bir “birinci”nin olduğu ve aynı zamanda “küme düşüldüğü” acaba hiç düşünüldü mü?

  1. Bernard Shaw’un unutulmaz lâfıdır;

                “Rütbeler; üstün insanların canını sıkar, orta karar insanlara şeref verir, aşağılık insanlar tarafından kirletilir”.

Suyun fokurdayıp fokurdamadığını bilmiyorum ama Galatasaray’ın 110’uncu yılındaki 20’inci Süper Lig şampiyonluğunu ve “4 yıldız”ını yürekten kutluyorum..

Sonuna kadar da hak edildiğini düşünüyorum.. 28 Mayıs 2015 

 

 

 

 

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

 


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir