CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin ancak küresel boyutlu bir hamle ile sıçrama yapabileceği ve ülkeyi içinde bulunduğu orta gelir tuzağından kurtaracağını iddia ettiği “Yüzyılın Ekonomi Projesi:Merkez Türkiye” projesini açıkladı.
*
Projeye göre lojistik, finans, hafif imalat, otomotiv markaları bu merkezde yer alacak.
Proje Orta Doğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Afrika’ya erişimi kolaylaştıracak.
Çin’den gelen bir ürün, Mersin veya İskenderun limanlarına ulaştıktan sonra tren yoluyla “Mega Kent”e gelecek.
Mega Kent çevresinden itibaren Kalkınma Ajanslarını, Serbest Ticaret bölgelerini, organize sanayi bölgesini ve teknopark yerleşkesini kapsayacak.
Özel bir yasası olan Mega Kent’ te bir vali olacak ama yönetim büyük ölçüde sivil toplum kuruluşlarından oluşacak.
Ürünler burada depolanacak, işlenecek, ambalajlanacak ve çevre ülkelere demir yolu,hava-kara-deniz yolu vasıtasıyla gönderilirken,
Türkiye elde ettiği ticarî gelirle orta gelir tuzağından çıkacak ve küresel sisteme entegre olacak…
*
O halde “Yüzyılın Ekonomi Projesi: Merkez Türkiye” projesinin ne olup-ne olmadığına ilişkin bir ön bakış gerekiyor.
*
Yakın süre önce Rusya, Batı ile ekonomik fayda getirebilecek ilişkiler kurma isteğini sürdürüyordu.
Henüz Rusya’nın Batı’dan kendini dikkate almasını, nüfuz alanlarını tanımasını ve eski Sovyet ülkelerine karışmamasını açıktan istemediği günlerdi.
Aynı şekilde Asya’nın en gelişmiş ülkesi Çin de altyapı planlama, inşaat ve yurt dışında proje finansmanı konularında önemli bir deneyime sahipti.
Uluslararası ekonomik ve finansal dalgalanmalardan büyük ölçüde etkilenmesine rağmen Asya bağlantılarını ABD ve AB ile eşit düzeyde artırmak gibi bir talepte bulunmuyordu.
*
ABD “Küresel Serbest Piyasa”ların tartışmasız lideri ve hamisiydi.
Ülke ekonomilerinin rekabetçi baskılara ve diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir ekonomi varlığında bulunmalarını teminen “Küresel İşbirliği “ni dayatıyordu.
İşbirliğinin şartını ise insanların yaşamlarında bilgiye kolay erişen ve iyi standartlarda olmalarını sağlamak üzere insan haklarına saygı gösteren rejimler ve süregelen ayrımcılıkları halletmiş çeşitli din ve etnik kimlikli halkların özgürlükleri oluşturuyordu!
*
2006’da Kabil’de, Afganistan’ı merkez alan ve bölgedeki bütün ülkeleri kapsayan “Büyük Orta Asya’da İşbirliği Konferansı” yapıldı.
Bölgede ekonomi, kalkınma, güvenlik, eğitim gibi alanlarda çok boyutlu işbirliğinin sağlanması öngörülüyordu.
Konferans, ABD’nin teklifi “Yeni İpek Yolu” projesiyle, Afganistan sorununun çözülerek istikrarın sağlamlaştırılmasını,
Orta Asya’dan Hint Okyanusu’na, Güney Asya ve ötesine doğru temel ulaşım yollarının açılmasıyla bölgenin Batı’ya entegrasyonun güçlendirilmesini karar altına aldı.
*
Proje denize doğrudan açılamayan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini olduğu gibi Çin, Hindistan, Rusya dahil tüm ülkelerin kalkınma vizyonunu etkiledi.
İpek yolu güzergâhında Güney Kore,Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye’nin küresel piyasaların demokrasi ve ekonomik kriterleri başlığında ortaklaştırılması, aralarındaki psikolojik duvarların yıkılması, piyasaların canlandırılması ve güvenliğinin sağlanması, doğrusu bütün ülkeleri heyecanlandırdı.
*
Afganistan’da Mezar-ı Şerif, Kabil, Kandahar ve Herat çevre yolu inşası,
Özbekistan ile olan Hayraton Mezar-ı Şerif demir yolu hattı,
İran’ın Chabahar limanını Afganistan’a bağlayan karayolu,
Çin’in Orta Asya ve Pakistan/ Karakurum otoyolu üzerinden Afganistan’a bağlanması gibi farklı ulaşım projelerine yol verildi.
Türkmenistan doğal gazının Türkmenistan- Afganistan- Pakistan’dan Hint Okyanusuna ulaştıracak Trans Afgan Boru Hattı Projesine de…
*
Türkiye ise Türk ve İslami nitelikleriyle Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığını düşünülen İslam ülkelerine ve Sovyet baskısıyla demokratik gelişim sağlayamadığı düşünülen Orta Asya Türk devletlerine model edildi.
Çok taraflı ya da ikili anlaşmalarla serbest ticaret, ortak proje ve yatırımlar, kültürel işbirliği anlaşmalarıyla o ülkelere girildi.
*
Türkiye, Doğu-Batı güzergâhında İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasında lokomotif rolde ve transit ülke konumundaydı.
Gürcistan ile yapılan “Yolcuların, Taşıtların ve Eşyaların Uluslararası Dolaşımına İlişkin Elektronik Veri Paylaşımının Detaylarına Dair Protokol” ortak gümrük kapılarında basitleştirme sağlarken,Yeni İpek Yolu projesine katılımın bir örneği idi.
İstanbul’un Finans Merkezi yapılması, Galataport, Kanal İstanbul projesi, Marmaray projesi, 3.Boğaz köprüsü, 3.Hava Limanı da Yeni İpek Yolu Projesi kapsamında düşünülmelidir.
Örgütsel olarak çoğu ulusal ya da bölgesel hükümetler tarafından kurulup yönetilen, merkezi hükümet ve kamu ile kuvvetli ilişkileri olan ve çoğu kere kamusal yetkiler kullanabilen kuruluşlar olan ve ” eyaletler oluşturacak” diye tartışılan Kalkınma Ajansları ve Serbest Ticaret Bölgeleri de…
*
Ne ki, bugün Rusya ve Çin’in, ABD’nin ekonomik, siyasal gelişmeler adına yaptığı küresel girişimlerden endişesi saklanamaz boyutlara ulaşmış,
Avrupa-Atlantik ve Asya-Pasifik mekânlı ortak güvenlik anlaşmaları çökmüştür.
Nitekim ABD Temsilciler Meclisi Ukrayna kriziyle ilgili 758 sayılı kararla, ABD-Rusya arasında “Soğuk Savaş” tescil edilmiş bulunuyor.
*
Şimdi çok kutuplu dünyaya doğru, tek kutuplu dünyanın Küresel Serbest Piyasalarının oluşturduğu çok sayıda serbest ticaret bölgesi ve AB, NAFTA, APEC, MERCOSUR gibi serbest ticaret grupları karşısında, Asya’da istikrara ve gelişmeye yönelik güçlü ve farklı adımlar atılıyor.
Çok sayıda serbest ticaret anlaşması, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği, Doğu Asya Zirvesi önemli roller oynuyor.
Ya da Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BRICS işbirliği çerçevesi, ortak gelişme yönünde ekonomide istikrarın dayanak noktasıdır ve uluslararası toplumda huzurun kalkanı olmak amacıyla bir Kalkınma Bankası ve Kurtarma Fonu kurmuştur.
Bu üye ülkelerin güçlerini birleştirerek ABD ve doların egemenliğine meydan okumaları anlamına geliyor.
Dünya Bankası ve IMF’yi tek olmaktan çıkarırken, ABD’nin güç hegomonyasında büyük bir gedik açılıyor.
Ya da Şanghay İşbirliği Örgütü,Shangri-La Diyaloğu ve Asya Bölgesel Forumu gibi bölgesel güvenliği korumada önemli platformlar bölgesel işbirliği mekanizmalarını geliştiriyor.
*
Çin ve Rusya’nın önderliğinde milliyetçilik ve yeni bölgecilik akımları gelişiyor.
Buna karşın ABD ve gelişmiş ülkeler de yeni bir küresel ekonomi-politik geliştiriyor.
*
Yeni ekonomi-politikler kişi başına milli geliri belli seviyeye ulaşan gelişmekte olan ülkelerin teknolojik olarak gelişmemiş üretim biçimine bağlı kalmaları ve yurtiçi aktivitelerinin eksikleri, işte finansman kısıtlılığı, kimi sektörde aşırı üretim kapasitesi ya da yatırım talebinin zayıf olması gibi kendi iç sorunları nedeniyle gelişmiş ülke kategorisine ulaşmalarının olanaksızlığı üzerine inşa ediliyor.
*
Gelişmekte olan hiçbir ülkenin geçmişte büyük çapta yabancı yatırımı çeken, teknolojilerini yükselten, ağır korumacılıkla yerli üretimi ve hizmeti geliştiren,nispeten gelişmiş teknolojiler ve kalifiye işgücü üzerinde kurulu rekabetçi üretim işletmelerine sahip olan Japonya ve Güney Kore’nin başarısına ulaşamayacağı öngörülüyor.
Gelişmekte olan hiçbir ülkenin sürdürülebilir ekonomik gelişmeyi sağlayamayacağı düşünülüyor.
*
Yalnızca küresel büyümenin en önemli motoru ve dünyanın ikinci ekonomisi olan orta gelir düzeyli Çin’in zor da olsa gelişmiş ülke olacağı kabul ediliyor.
Çin’in gelecek 15 yılda ortalama 5-6 oranında büyümesi halinde kişi başına gelirinin 20 bin dolar gibi yüksek bir düzeye çıkabileceği hesaplanıyor ki, zaten bu aynı zamanda küresel büyümenin ve istikrarın da en önemli unsuru olarak görülüyor.
*
Ve yeni bir gerçeklik yaşanıyor.
Soğuk Savaş sürdürülen sürekli gerginlik ve sınırlı çatışma biçimidir.
Ülkeler toprak bütünlüğünü güvence altına almak yönünde dış politika yürütürler.
Ancak yeni bir dış politika çerçevesinde farklılıkları bağdaştırabilme başarısını gösteren bünyeler, Soğuk Savaş dönemlerinden güçlenerek çıkarlar.
Halbuki çok eski devlet geleneği olan Türkiye’nin Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasya arasındaki konumu aynı zamanda bu üç bölgenin sorunlarının da bünyesine bulaşmasına yol açmıştır.
O yüzden Soğuk Savaş’ta bütün ülkeler ve Türkiye’nin de her zamandan daha çok mevcudu oluşturan esaslarını koruması, istikrar, güvenli ve hesaplı olmaları gerekiyor.
Çünkü rekabet, artık karmaşık ve uzun dönemli, terörizmi kullanan, ulusal sınırları aşan,medya maniplasyoncusu, kültür tecavüzcüsü, psikolojik savaşı da kapsayan, siyasi-ekonomik-askeri tüm olanakların kullanıldığı, düşük yoğunluklu yeni nesil savaşla devam ediyor ve ülkeler daha ne olduğunu anlamadan birden bire çöküveriyor..
*
Bu çerçevede CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı “Yüzyılın Ekonomi Projesi:Merkez Türkiye” projesi kutuplaşan bir dünyada, tek kutuplu dünyadan yadigar, o günün Küresel Sermaye Piyasalarının öngördüğü fakat bugünün yeni bölgeciliğinde demode olmuş,müşterisi olmayacak ya da donmuş bir proje olmaktan ileri gitmiyor.
“Yüzyılın Projesi-Merkez Türkiye”; Alman Sosyal Demokratlarının “Yeni İpek Yolu Projesini” dondurulduğu yerden alıp fısıldadığı ve Kılıçdaroğlu’nun kendini alamayıp, “Sözüm Söz! Türkiye’yi uçuracağım ” dedikten sonra gelen, mazisi ve atisi olmayan YCHP’nin bir fantazisidir.
*
Hal böyle olunca, bu yeni Soğuk Savaş döneminin Türkiye için çok zorlu olacağı açıkça görülüyor..
23.5.2015
Bir yanıt yazın