MESUD BARZANİ

 
 
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi lideri (IKYB) Mesut Barzani’nin 3 Mayıs’ta ABD’ye yaptığı  haftalık ziyaretin detayları belli oldu.
Barzani, Başkan Obama ve Yardımcısı J.Biden’a “Artık komşu ülkelerin bizle nasıl bir ilişki geliştireceklerini bekleyecek değiliz. Kendi geleceğini belirleme fırsatının referandumla Kürt halkına verilmesi ama bunun da şiddetten uzak, barış, koordinasyon ve anlayış içinde olması gerekiyor” demiştir.
 
*
Bunun üzerine Başkan Obama, “Biz Kürt milletinin taleplerini öğrenmek istedik. Taleplerinize karşı değiliz ancak şu durumda bizim için öncelik  IŞİD örgütünün bitirilmesidir” derken,
Joe Biden’ın, Mesud Barzani’ye, “İkimizin de ömrü Kürt devletini görmeye yeter” dediği bildiriliyor. 
J.Biden 1942’lidir ve 73, Mesut Barzani 1946’lı ve 69 yaşındadır…
Nitekim Barzani, Washington’da Atlantik Konseyi’ndeki konuşmasında, “Ne zaman olacağını söyleyemem ama bağımsız Kürdistan geliyor” açıklamasında bulunuyor.
 
*
Ortadoğu’da Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırların, Suriye ve Irak’ta  kan akıtılarak yeniden çizilmeye yazdığı,
Gelişmelerin zorunlu taksimin sonsuza dek sürmeyeceğini gösterdiği, Suriye ve Irak’ın yapısının değişmeye zorlandığı bir süreçten geçiliyor.
 
*
İşte, M.Barzani Obama ile IŞİD’le savaşı konuşurken,
Kürtlerin IŞİD ile  Kobani’den Hanekin’e 1500 kilometre uzunluğunda bir alanda savaştığını,
IŞİD ile mücadelede 1200 peşmergenin öldüğünü, 7000 yaralı verildiğini, maddi ve moral kayıplar yaşandığını, IŞİD’den kaçan insanlarla Suriyeli mülteciler için güvenli bölge haline geldiklerini ve şu anda yerlerinden edilenler ile Suriyeli mültecilerin sayısının yerel nüfusu geçtiğini anlatıyor.
Bu mücadelenin de bir bedeli olduğuna dikkati çekiyor…
 
*
Barzani’yi anlamak için biraz geriden almak gerekiyor.
Son Irak Parlamentosu seçimlerine Şiiler iktidardaki paylarının artması, Sünniler merkezi hükümetin yapısının ve Başbakanın değişmesi, Kürtler ise statülerinde yükselme talepleriyle girmişti.
Seçim sonuçları taleplerin karşılanmasına yetmedi, her talep Irak’ın birliği ve dirliğini belirleyecek bir çatışma ortamı oluşturdu.
 
*
M. Barzani merkezi hükümeti zayıflatmak için BAAS Partisi liderleriyle işbirliğine girişti.
Öte yanda IŞİD’in varlığına itiraz etse de Musul’un düşmesindeki rolüyle Irak’ın fiili olarak üçe bölünmüş halinin sürmesini hedefleyen bir stratejiyi izledi.
 
*
Üstelik merkezi hükümetin, seçimlerin ardından ABD liderliğinde Suudi Arabistan ve Türkiye’nin desteklediği IŞİD’e karşı Sünnilerin yaşadığı bölgede yürüttüğü mücadelede yetersiz kalışı ve Sünni halk üzerinde kurduğu baskı karmaşık etnik ve dini gruplar arasında ayrışmalara hız veriyordu.
Hükümet hem siyasi karmaşa ve istikrarsızlığın önüne geçmek, hem İŞİD’in ele geçirdiği fakat henüz etkinliğini tam olarak kuramadığı bölgelerde örgütü pasifize etmenin yöntemlerini arıyordu.
 
*
Ama Barzani, birincisi; Musul’un merkezi hükümetin kontrolünden çıkarılması için BAAS’çılarla doğrudan işbirliğindeydi.
Nitekim Musul’un düşmesinden sonra İŞİD tehditini ileri sürerek en önemli petrol havzasında yer alan Kerkük’ü kontrolüne aldı.
İkincisi; IŞİD’le de dolaylı olarak işbirliği yapıyordu…
Mesela, Barzani Musul’un düşmesinden bir hafta önce ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’nin öngörüsüyle  Ürdün/Amman’da  yapılan bir toplantıda KDP ile temsil edilmiş ve BAAS’çılarla birlikte Musul’un düşüşünü planlamıştı!
 
*
Sonra Anayasa’nın 140. maddesinin kendiliğinden uygulandığını ve Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi’ne katılmış olduğunu, bunun müzakere konusu bile olmayacağını açıkladı.
Sonra BBC televizyonunda “Bağımsızlık Kürdistan halkının doğal hakkıdır. Son gelişmelerin ardından artık şunu saklamayacağız; Kürdistan’ın nihai hedefi bağımsızlıktır. Bağımsızlık referandumuna gideceğiz ve Kürdistan halkının kararına saygı duyacağız” ifadesiyle, o gün- bugün Irak’ın her saat daha fazla siyasi karmaşaya ve istikrarsızlığa boğulmasına katkı koyuyor…
 
*
O gün Barzani’nin referandum kararı zorlu bir durum yaratıyordu. 
Birincisi; Barzani, eğer Kerkük’ü Kürdistan bölgesi içine alan ve böylece ekonomisi kendine yeten bağımsız bir Kürdistan kurguluyorsa,
Irak, İran, Rusya, Çin  gibi muhaliflere koz veriyordu ki, bu durumda Kürdistan’ın tanınması çok zordu. 
İkincisi; Barzani eğer Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde askeri varlığını tutarak sadece Kürdistan bölgesinde bağımsızlık ilanını kastediyorsa,
Bu defa da Kürdistan ekonomisini ayakta tutabilmek için yaşanılan kaosu gerekçe gösterecek ve Irak Anayasasını ihlal etmek pahasına Kerkük petrollerinin satışına devam edecekti. 
Bu durum da Kürdistan-Irak arasında  sorunlu tartışmalı bölgelerin uluslararası platforma taşınması sonucu oluşacaktı…
 
*
O yüzden o günlerdeki referandum ve bağımsızlık kararı askıya alındı.
Rağmen Barzani, IŞİD’in Irak’ı fiilen parçalayan saldırısını fırsata dönüştürdü ve  tartışmalı bölgeleri ilhak etmeye yönelik adımlarını pekiştirdi.
Hatta tartışmalı bölgeleri ele geçirmek için Peşmerge güçlerini özellikle Kerkük’te yoğunlaştırırken, Erbil’in güvenliği konusunda ciddi açıklar meydana getirdi.
Sonra IŞİD, Erbil’e yaklaşınca Kürdistan’ın bağımsızlığı bir yana varlığının bile büyük bir tehlike altında olduğu gibi bir görüntü oluşturarak ortalığı yangına verdi…
 
*
Barzani, güya IŞİD’e karşı kullanmak bahanesiyle “Biz tüm dostlarımızdan silah talep ettik. Askeri destek talebimiz karşısında bize ilk yardım eden İran İslam Cumhuriyeti oldu. Bize silah verdi ve askeri işbirliğinde bulundu” dedi.
Ve Erbil’e ilk müdahale hâlâ o bölgede bulunan İran birliklerinden geldi.
Bugün, Irak’ta IŞİD işgaline karşı kısa sürede ve kesin sonuç alabilecek tek gücün bölge ülkeleri tarafından oluşturulan  Şii milisler  olduğu görülüyor.
 
*
Bu sırada Batı’da nükleer programına ilişkin elde edilen anlaşmanın realize olması halinde İran’ın dünya politikasına eklenmesi ve Ortadoğu’da istikrarın oluşması gibi fikirler hızla gelişiyor.
Ağır yaptırımların iptali halinde İran’ın kendi doğal kaynaklarını kullanacağı, ekonomik olarak ayağa kalkacağı ve Ortadoğu’da etki gücünü arttıracağı düşünülüyor.
 
*
Bu noktadan hareketle,
Birincisi;  dünyanın en tehlikeli bölgesi Ortadoğu’da yer alan tümü stratejik derinlikten yoksun, saldırıya açık petrol ülkelerinin ekonomilerinin bağlı olduğu petrol ve gaz akışının Hürmüz Boğazı, Doğu Akdeniz ve Türkiye’deki su yollarından serbest olarak yapılması ve bölgede istikrar,güven, barışın oluşması öngörülüyor.
İkincisi; Batı, enerji güvenliği için Avrupa ülkelerinin enerji alımında Rusya’ya olan bağlılığı önlemeyi hedefliyor.
Eğer Avrupa pazarlarına ulaşan enerji kaynakları çeşitlendirilirse enerji güvenliği temin edilir düşüncesi işletiliyor.
 
*
O yüzden,
Birincisi, Ortadoğu’yu Rusya ile paylaşma fikri terkedilmektedir.
İkincisi, Ortadoğu’daki gücün Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmanın yöntemleri oluşturuluyor.
Üçüncüsü, Ortadoğu’da kimi bölünmeler göze alınarak Suriye’de 35. paralel üstünde güvenli bölge, uçuşa yasak bölge başlıklarında Sünni bir kuşak  oluşturmanın alt yapısı yapılıyor.
Dördüncüsü, bölünmelerden Kürdistan’ın da yararlanması ve bağımsız bir devlet olarak enerji kaynaklarını “Büyük Ermenistan İdeali “parantezinde İran ve Azerbaycan enerji kaynaklarıyla birlikte Doğu Anadolu-Karadeniz güzergahından Avrupa’ya aktarması hedefleniyor…
 
*
Merkezde İsrail-Filistin arasında barış, çevresinde Suriye iç savaşının önlenmesi, savaşı radikal boyuta taşıyan terörist unsurların yok edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması,yeni Irak ve yeni İran derken,
Nihayet Ortadoğu’daki gücün Sünni-Şii ekseninde dengelenmesi sağlanmış,
Rusya ile cepheleşilmemiş, Avrupa’nın doğusunda Batı ile Rusya arasında genel bir savaşa dönüşme potansiyeli soğuk savaşın durgunluğuna bırakılmıştır…
 
*
Kabak Türkiye’nin başında mı patlayacaktır?
 
19.5.2015
 
 
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi lideri (IKYB) Mesut Barzani'nin 3 Mayıs'ta ABD'ye yaptığı  haftalık ziyaretin detayları belli oldu.
Barzani, Başkan Obama ve Yardımcısı J.Biden'a "Artık komşu ülkelerin bizle nasıl bir ilişki geliştireceklerini bekleyecek değiliz. Kendi geleceğini belirleme fırsatının referandumla Kürt halkına verilmesi ama bunun da şiddetten uzak, barış, koordinasyon ve anlayış içinde olması gerekiyor" demiştir.
 
*
Bunun üzerine Başkan Obama, "Biz Kürt milletinin taleplerini öğrenmek istedik. Taleplerinize karşı değiliz ancak şu durumda bizim için öncelik  IŞİD örgütünün bitirilmesidir" derken,
Joe Biden'ın, Mesud Barzani'ye, "İkimizin de ömrü Kürt devletini görmeye yeter" dediği bildiriliyor. 
J.Biden 1942'lidir ve 73, Mesut Barzani 1946'lı ve 69 yaşındadır...
Nitekim Barzani, Washington'da Atlantik Konseyi'ndeki konuşmasında, "Ne zaman olacağını söyleyemem ama bağımsız Kürdistan geliyor" açıklamasında bulunuyor.
 
*
Ortadoğu'da Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırların, Suriye ve Irak'ta  kan akıtılarak yeniden çizilmeye yazdığı,
Gelişmelerin zorunlu taksimin sonsuza dek sürmeyeceğini gösterdiği, Suriye ve Irak'ın yapısının değişmeye zorlandığı bir süreçten geçiliyor.
 
*
İşte, M.Barzani Obama ile IŞİD'le savaşı konuşurken,
Kürtlerin IŞİD ile  Kobani'den Hanekin'e 1500 kilometre uzunluğunda bir alanda savaştığını,
IŞİD ile mücadelede 1200 peşmergenin öldüğünü, 7000 yaralı verildiğini, maddi ve moral kayıplar yaşandığını, IŞİD'den kaçan insanlarla Suriyeli mülteciler için güvenli bölge haline geldiklerini ve şu anda yerlerinden edilenler ile Suriyeli mültecilerin sayısının yerel nüfusu geçtiğini anlatıyor.
Bu mücadelenin de bir bedeli olduğuna dikkati çekiyor...
 
*
Barzani'yi anlamak için biraz geriden almak gerekiyor.
Son Irak Parlamentosu seçimlerine Şiiler iktidardaki paylarının artması, Sünniler merkezi hükümetin yapısının ve Başbakanın değişmesi, Kürtler ise statülerinde yükselme talepleriyle girmişti.
Seçim sonuçları taleplerin karşılanmasına yetmedi, her talep Irak'ın birliği ve dirliğini belirleyecek bir çatışma ortamı oluşturdu.
 
*
M. Barzani merkezi hükümeti zayıflatmak için BAAS Partisi liderleriyle işbirliğine girişti.
Öte yanda IŞİD'in varlığına itiraz etse de Musul'un düşmesindeki rolüyle Irak'ın fiili olarak üçe bölünmüş halinin sürmesini hedefleyen bir stratejiyi izledi.
 
*
Üstelik merkezi hükümetin, seçimlerin ardından ABD liderliğinde Suudi Arabistan ve Türkiye'nin desteklediği IŞİD'e karşı Sünnilerin yaşadığı bölgede yürüttüğü mücadelede yetersiz kalışı ve Sünni halk üzerinde kurduğu baskı karmaşık etnik ve dini gruplar arasında ayrışmalara hız veriyordu.
Hükümet hem siyasi karmaşa ve istikrarsızlığın önüne geçmek, hem İŞİD'in ele geçirdiği fakat henüz etkinliğini tam olarak kuramadığı bölgelerde örgütü pasifize etmenin yöntemlerini arıyordu.
 
*
Ama Barzani, birincisi; Musul'un merkezi hükümetin kontrolünden çıkarılması için BAAS'çılarla doğrudan işbirliğindeydi.
Nitekim Musul'un düşmesinden sonra İŞİD tehditini ileri sürerek en önemli petrol havzasında yer alan Kerkük'ü kontrolüne aldı.
İkincisi; IŞİD'le de dolaylı olarak işbirliği yapıyordu...
Mesela, Barzani Musul'un düşmesinden bir hafta önce ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye'nin öngörüsüyle  Ürdün/Amman'da  yapılan bir toplantıda KDP ile temsil edilmiş ve BAAS'çılarla birlikte Musul'un düşüşünü planlamıştı!
 
*
Sonra Anayasa'nın 140. maddesinin kendiliğinden uygulandığını ve Kerkük'ün Kürdistan Bölgesi'ne katılmış olduğunu, bunun müzakere konusu bile olmayacağını açıkladı.
Sonra BBC televizyonunda "Bağımsızlık Kürdistan halkının doğal hakkıdır. Son gelişmelerin ardından artık şunu saklamayacağız; Kürdistan'ın nihai hedefi bağımsızlıktır. Bağımsızlık referandumuna gideceğiz ve Kürdistan halkının kararına saygı duyacağız" ifadesiyle, o gün- bugün Irak'ın her saat daha fazla siyasi karmaşaya ve istikrarsızlığa boğulmasına katkı koyuyor...
 
*
O gün Barzani'nin referandum kararı zorlu bir durum yaratıyordu. 
Birincisi; Barzani, eğer Kerkük'ü Kürdistan bölgesi içine alan ve böylece ekonomisi kendine yeten bağımsız bir Kürdistan kurguluyorsa,
Irak, İran, Rusya, Çin  gibi muhaliflere koz veriyordu ki, bu durumda Kürdistan'ın tanınması çok zordu. 
İkincisi; Barzani eğer Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde askeri varlığını tutarak sadece Kürdistan bölgesinde bağımsızlık ilanını kastediyorsa,
Bu defa da Kürdistan ekonomisini ayakta tutabilmek için yaşanılan kaosu gerekçe gösterecek ve Irak Anayasasını ihlal etmek pahasına Kerkük petrollerinin satışına devam edecekti. 
Bu durum da Kürdistan-Irak arasında  sorunlu tartışmalı bölgelerin uluslararası platforma taşınması sonucu oluşacaktı...
 
*
O yüzden o günlerdeki referandum ve bağımsızlık kararı askıya alındı.
Rağmen Barzani, IŞİD'in Irak'ı fiilen parçalayan saldırısını fırsata dönüştürdü ve  tartışmalı bölgeleri ilhak etmeye yönelik adımlarını pekiştirdi.
Hatta tartışmalı bölgeleri ele geçirmek için Peşmerge güçlerini özellikle Kerkük'te yoğunlaştırırken, Erbil'in güvenliği konusunda ciddi açıklar meydana getirdi.
Sonra IŞİD, Erbil'e yaklaşınca Kürdistan'ın bağımsızlığı bir yana varlığının bile büyük bir tehlike altında olduğu gibi bir görüntü oluşturarak ortalığı yangına verdi...
 
*
Barzani, güya IŞİD'e karşı kullanmak bahanesiyle "Biz tüm dostlarımızdan silah talep ettik. Askeri destek talebimiz karşısında bize ilk yardım eden İran İslam Cumhuriyeti oldu. Bize silah verdi ve askeri işbirliğinde bulundu" dedi.
Ve Erbil'e ilk müdahale hâlâ o bölgede bulunan İran birliklerinden geldi.
Bugün, Irak'ta IŞİD işgaline karşı kısa sürede ve kesin sonuç alabilecek tek gücün bölge ülkeleri tarafından oluşturulan  Şii milisler  olduğu görülüyor.
 
*
Bu sırada Batı'da nükleer programına ilişkin elde edilen anlaşmanın realize olması halinde İran'ın dünya politikasına eklenmesi ve Ortadoğu'da istikrarın oluşması gibi fikirler hızla gelişiyor.
Ağır yaptırımların iptali halinde İran'ın kendi doğal kaynaklarını kullanacağı, ekonomik olarak ayağa kalkacağı ve Ortadoğu'da etki gücünü arttıracağı düşünülüyor.
 
*
Bu noktadan hareketle,
Birincisi;  dünyanın en tehlikeli bölgesi Ortadoğu'da yer alan tümü stratejik derinlikten yoksun, saldırıya açık petrol ülkelerinin ekonomilerinin bağlı olduğu petrol ve gaz akışının Hürmüz Boğazı, Doğu Akdeniz ve Türkiye'deki su yollarından serbest olarak yapılması ve bölgede istikrar,güven, barışın oluşması öngörülüyor.
İkincisi; Batı, enerji güvenliği için Avrupa ülkelerinin enerji alımında Rusya'ya olan bağlılığı önlemeyi hedefliyor.
Eğer Avrupa pazarlarına ulaşan enerji kaynakları çeşitlendirilirse enerji güvenliği temin edilir düşüncesi işletiliyor.
 
*
O yüzden,
Birincisi, Ortadoğu'yu Rusya ile paylaşma fikri terkedilmektedir.
İkincisi, Ortadoğu'daki gücün Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtmanın yöntemleri oluşturuluyor.
Üçüncüsü, Ortadoğu'da kimi bölünmeler göze alınarak Suriye'de 35. paralel üstünde güvenli bölge, uçuşa yasak bölge başlıklarında Sünni bir kuşak  oluşturmanın alt yapısı yapılıyor.
Dördüncüsü, bölünmelerden Kürdistan'ın da yararlanması ve bağımsız bir devlet olarak enerji kaynaklarını "Büyük Ermenistan İdeali "parantezinde İran ve Azerbaycan enerji kaynaklarıyla birlikte Doğu Anadolu-Karadeniz güzergahından Avrupa'ya aktarması hedefleniyor...
 
*
Merkezde İsrail-Filistin arasında barış, çevresinde Suriye iç savaşının önlenmesi, savaşı radikal boyuta taşıyan terörist unsurların yok edilmesi, yeni Suriye'nin kurulması,yeni Irak ve yeni İran derken,
Nihayet Ortadoğu'daki gücün Sünni-Şii ekseninde dengelenmesi sağlanmış,
Rusya ile cepheleşilmemiş, Avrupa'nın doğusunda Batı ile Rusya arasında genel bir savaşa dönüşme potansiyeli soğuk savaşın durgunluğuna bırakılmıştır...
 
*
Kabak Türkiye'nin başında mı patlayacaktır?
 
19.5.2015 - erbil parlamento aaarsiv

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir