Cübbeli Ahmet Hoca jet skiye binince kıyamet kopardılar…
Mukayese yapmak gibi olmasın ama; eğer mesele dünya nimetlerinden yararlanmaksa, o da onun tercihiydi…
Keramet gösterip suda yürüyecek değildi ya plajda…
Jet skiyi gördü atladı…
*
Eskiden şeyhler bilhassa gece uçarlardı…
Öyle Mercedes, falan filan yok…
Örgütlenmiş sadık iki mürit “Dün gece yine Hicaz’a gitti geldi” dedi mi kulaktan kulağa, yer yerinden oynar, uçmanın rotası ilaveler yapılarak yayılırdı:
“Hicaz’dan Kudüs’e geçti” gibi…
Anadolu Jet çıkıp da müritler de uçmaya başlayınca, tarikat şeyhlerinin uçma işlemi eski tadında değil…
*
Diyanet İşleri Başkanı’nın Mercedes arabasının olması normal bence…
Dört bakanlığın toplam bütçesinden fazla bütçe vermişsin… Öğretmenden çok imamı, okuldan çok camisi var…
Ankara’nın en görkemli binasıdır; Diyanet İşleri Başkanlığı…
Devlete egemen olan mezhebi temsil ediyor…
Ve onun gibi dindarlar yetiştirmek için laik cumhuriyeti yıkmışsın…
Ducato’ya binecek değil…
*
“Öyle pahalı değil, Mercedes 300 küsur bine alındı” dediler yalan çıktı… Faturası yayınlandı, bir milyon TL…
Bu yalan da normal…
Bunca yalan trafiği içinde devede kulak…
*
Sonunda Diyanet İşleri Başkanı iade edince, imam cumhurbaşkanı müftüye akıl verdi:
“…Binmiyor sattırıyor… Ben farkında olsam derdim ki; Mehmet hocam ne yapıyorsun, niye binmeyip sattırıyorsun, senin Mercedes’in fiyatı ne ya…”
Bu da normal…
Çünkü o Mercedes kendi sarayının bir avizesinden daha ucuz…
*
Bu saraylar…
Bu uçaklar, bu helikopterler, bu yatlar, bu Mercedes’ler, bu cipler, bu havuzlu villalar, bu jakuzili daireler, saray odaları, sultan sofraları…
Bu debdebe, görkem, şatafat…
*
Kısacası…
Siz daha cennete gidene kadar cefa ile…
Onlar cennetlerini bu tarafa aldılar bile…
Bir yanıt yazın