NECDET BULUZ
Bugün, tarımda iyi bir noktada olduğumuz söylenemez. Özellikle AK Parti iktidarları döneminde tarım politikalarımızın iflas ettiği, tarımda dışarıya bağımlı hale geldiğimizi görmekteyiz. Özellikle son yıllarda tarım ürünlerindeki kalitesizlik ve pahalılık, büyükbaş hayvancılık ve kanatlı sektöründeki çıkmazları da buna eklediğimizde giderek daha da sıkıntılı bir döneme girdiğimiz görülüyor.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Ziraat Mühendisleri Odası tarafından yapılan açıklamada tarım politikalarımızda çıkmaz bütün çıplaklığı ile gözler önüne serildi. Yapılan açıklamada “Türkiye’de uygulanmakta olan tarım politikaları nedeniyle çiftçiler son 10 yılda Belçika büyüklüğündeki tarım arazisini ekmekten vazgeçtiler. AK Parti döneminde tarım politikaları çöktü” deniliyor.
Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye bugün tohumdan gübreye birçok girdide dışa bağımlı hale getirilmiş durumda. Bu neden böyle oluyor, neden önlem alınmıyor? Tarım politikalarımız neden çöküyor? İşte bunlara yanıt yine Ziraat Mühendisleri Odasınca veriliyor:
“AKP hükümetinin küresel güçlerin talepleri doğrultusunda ısrarla sürdürdüğü tarım politikaları sonucunda, sadece son 10 yılda tarım arazilerimiz 27 milyon dekar küçüldü. Çiftçimizin kazanamadığı için artık ekmekten vazgeçtiği tarım arazimiz Avrupa`nın merkezindeki Belçika`nın toplam yüzölçümüne yakın bir büyüklüktedir. Modern sulama yöntemleri ile sulanabilir arazinin 125 milyon dekara çıkarılabileceği ve yine modern yöntemler kullanıldığında, 26 milyon dekar olan su ile bekleyen arazinin 66 milyon dekara çıkarılabileceği de görülüyor. Bu veriler çerçevesinde ülkemizin soya ve mısır ihtiyacının kat kat üzerinde üretim potansiyeline sahip olduğu net bir şekilde görülmektedir. Türkiye`nin ihtiyacı olan GDO`lu (genetiği değiştirilmiş organizma) ürünlerin ithalatına kafa yormak değil, kendine yeterlilik derecesinde tarım politikalarını gözden geçirmektir. GDO`ya Hayır Platformu olarak GDO savunucusu akademisyenlerin enerjilerini, ülkemizi GDO`lu ürün pazarına çevirme yönünde değil, üretim ve pazarlama kanallarındaki olumsuzlukların giderilmesi için kullanmamalarını talep ve tavsiye ediyoruz.”
Öncelikle şunu vurgulayalım:
İthal edilen tarım ürünlerinin GDO’lu oluşu, tehlikeyi artırıyor. Kanser vakalarının hızla yayılmasında bu tarım ürünlerinin çok önemli rol oynadığına dikkat çekiliyor. Genellikle de tüketiciler ithal tarım ürünlerini GDO’lu olduğu gerekçesi ile almamaya özen gösteriyor.
Tarım sektöründen gelen seslerde AK Parti dönemlerinde tarımın desteklenmediği, ithalatın ön plana çıktığı, bu nedenle de tarım sektörünün bitirildiği iddia ediliyor. Özellikle de şeker pancarı, pamuk, tütün ve fındık gibi ürünlere kota getirilmesi sıkıntıyı daha da büyütmüş görünüyor.
Yerli tohumun alınıp satılması neden yasaklandı? Hâlbuki yerli tohum ile yapılan üretim, hem sağlık, hem dış bağımlılığı ortadan kaldırma adına önemlidir. Dikkat edilecek olursa, domates üretiminde kullanılan tohumlar İsrail’den ithal ediliyor. Bu yolla yapılan üretimde tohumluk elde edilemiyor. Üretici her yıl İsrail tohumuna muhtaç hale getiriliyor. Çok önemli miktarlarda da para bu yollarla yabancılara gidiyor. Bütün bunlar bilindiği halde neden önlem alınmıyor, neden bu işin önü kesilmiyor bunu da ayrıca sorgulamak gerektiği görüşündeyiz.
Türkiye’de 1984’de tarımın payı yüzde 17,7 iken 2001’de yüzde 14’e düşmüş. 2006 yılında yüzde 11’e, 2009 yılında ise yüzde 8,3’e düşerek gerilemeyi sürdürmüş. Yerli tohumun alınıp satılmasının yasaklanması ile çiftçiler GDO’lu ithal tohumlara yönlendirilmiş.
İşin ilginç tarafı da dünyada tarım ürünlerinde fiyatlar düşerken, Türkiye’de sürekli olarak artmış. Modern tarıma geçiş, üreticinin desteklenmesi fiyatların düşmesini de sağlıyor.
Şimdi şu rakamlara da bir göz atalım:
2000 yılında tarım sektöründe geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,8 iken, 2012 yılında bu 6,1 milyona düşmüş. Bugün ise bu rakamın 4 milyon civarında olduğu ifade ediliyor. Tarım sektöründen vaz geçenlerin işsizler ordusuna yenilerinin de eklenmesi anlamına geliyor. Aslında tarım sektörü desteklense, tarım alanlarında çalışan sayısı artacak, bu işsizliğin de azalmasına katkı sağlamış olacaktır.
Maliyetler sürekli artıyor, çiftçi desteklenmiyor, girdilerdeki pahalılık nedeni ile kazanç elde edilemiyor. Bu nedenle çiftçilik yapanlar da işi bırakmak durumunda kalıyor. Son 10 yılda 27 milyon hektar tarım arazisinde artık ekim yapılamadığı da söyleniyor. Küçümsenecek bir rakam değil.
7 Haziran seçimleri için sahaya inen siyasi parti liderlerinin çiftçilerin bu durumunu göz önüne alarak ürettikleri tarım politikaları ile yaptıkları vaatler hiç kuşkusuz bu kesimde heyecan yaratıyor.
Pamuğun bile ithal edilir duruma geldiği ülkemizde, bu konuda açıklama yapan sektör temsilcileri şunları söylüyor:
“Tarım topraklarının insanların şahsi menfaatleri nedeniyle imara açılması, plansız ve çarpık kentleşme, yanlış tarım politikaları ve yasal düzenlemeler, turizm nedeniyle gerekli büyüklükteki konaklama alanları ve toplum olarak aşırı lüks tüketim alışkanlıkları nedeniyle yok oluyor. Tarım arazilerinin kaderine terk edilmesi, gelecek nesillerimiz için de büyük tehlike olarak görülmelidir. Türkiye tarımı yılardır alarm veriyor ama bu tehlikeyi gören olmuyor.”
Peki, çiftçilerin sıkıntıları ne, çıkış yolu nasıl bulunur? Bunu da şu satır başları ile ilgililere iletiyorlar: Mazot fiyatları pahalı. Gübre ve tohum fiyatları yüksek. Yerli tohuma dönülmeli. Vergiler düşürülmeli. Aracıların ürünlerdeki fiyat oynamalarının ve kar yüksekliğinin önlenmesi. Fiyatlardaki artışlar aracılar tarafından sağlanıyor. Üretici bir şey kazanmıyor. Olan üreticiye ve tüketiciye oluyor. Gıda ithal etme yerine, çiftçilere destek verilmeli.
Bir yanıt yazın