Başkanlıkta ısrar eden,otoriter bir sistemin yerleştirilmesinde kararlı,tarihin saygınlığını yok sayan bir anlayışta.İnsan hak ve özgürlüklerinin nerede ve nasıl yaşandığını sorguladım kendimce, siyasi iktidar her söyleminde bu ülkede insanca bir yaşamdan söz ededursun, ancak hala nasıl bir demokrasiyle yönetildiğini bilmeyen cehaletin. Kendisini yönetenleri yargılama sorgulama hakkına bile sahip olamayan, kendi kendini yönetmeyi bile bilemeyen böyle bir toplumun, insan hak ve özgürlüklerinin yok olduğunu görmesi mümkün mü?. Düşüncesini serbestçe yazıp söyleyemeyen bir Gazeteci, yazar, bilim adamı, hala korkular içindeyse, nasıl bir demokrasiyle baş başa kaldığımız ortada değil mi?. Eğer bu değerler düşüncelerini korkmadan toplumla paylaşamıyorlarsa demokrasi yok demektir. Gazeteci toplumun gerçekleri görmesi duyması öğrenmesi için çabalar, yazar toplumun aydınlanmasını ona yol göstermesini sağlar, bilim adamı toplumun Batı çağdaşlığının içinde olması adına aydınlığın gereğini savunur. Bu ülkede 76 milyon insanın sadece 6-7 milyon kadarının kitap ve gazete okuduğunu söylemek acı veriyor insana.Batı uygarlığının neresinde kaldı Türkiye?,bunun cevabını aslında kime soracağımı bilmiyorum.Türkiye’de yaşananlara baktığımda, her şeyden korkan bir toplum olmanın verdiği ürpertiyle gelecek adına sağlıklı düşünememek ne acı. Sanata sanatçıya gösterilmeyen duyarlılık, oysa bir ülkede uluslararası saygınlığın kazanılmasında sanatçıların önemini hala bilmiyorsak biz nasıl çağdaş demokrasiden söz edebiliriz. Ben yüklenmiş sınıflandırılmış kaydırılmış yalaka sınıfından söz etmek istemiyorum. Daha sanatın tanımını bile bilmeyen, kendisine sanatçı adı veren, yalakalık dalkavukluk getirisinde buluşmayı sanat sananlardan söz etmeye gerek bile duymuyorum.
GELECEK KORKUSU…
Türkiye iki ay sonra çok ciddi bir seçim süreci yaşayacak, bu seçimler Türkiye’de öncelikle demokrasinin adının konulması adına çok önemli. Tek adam siyasetinin değil çoğulcu bir demokrasinin adının belli olması gerçeği önemli. Atatürk akıl ve bilim gerçeğini bu ülkeye miras olarak bıraktığında, bu değerlerin artık yaşanmıyor olması acı veriyor insana, birileri Atatürk ve bu çağdaş değerlerden nefret ediyor, oysa geleceğin aydınlık inşasında bu değerlerin ne kadar önemli olduğunu ne zaman anlayacak bu cahil toplum, bunu kestirmek bile artık mümkün değil. Herkes korku içinde bu ülkede, beklenmedik algı operasyonu sonucunda haksız yere suçlu olarak gösterilmek, sorgusuz sualsiz özgürlüklerin kısıtlanması, toplumun dengesinin ve asıl önemlisi de yaşam haklarına bir müdahalenin açıkça yaşanıyor olması demokrasiye karşı bir baskı unsuru değil mi?. Toplum sesini düşüncelerini hak edişlerini tepkiyle sokakta bile gösteremiyorsa bunun neresinde insan hak ve özgürlükleri?. Başbakan ” herkes artık aklını başına alacak, istediğiniz anda sokakta bile sesinizi yükseltemeyecek siniz ” diyor. Bu ülke askeri darbelerden çok zarar gördü, peki şimdi bu açıklamalar neyin nesi ?.Sivil bir darbenin ayak sesleri değil mi?. Toplum huzursuz ve mutsuz, ama bunu yaşadıklarını korkularından dolayı dışa yansıtamıyor, her şeyden korkar hale gelmiş getirilmiş bir toplum haline gelmek ne kötü. 76 milyon ülkede 30 milyon insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor, 400 milyar dolar dış borç hala saklı tutulmaya çalışılıyor, şimdi seçim propagandaları adıyla partilere haksız yere yoksul vatandaşın sırtından çıkacak paraların aktarılmasına karşı olduğumu savunmak birilerini kızdıracak mı bilmiyorum. Atatürk saygınlığını devrimlerini yok saymak, onun ruhundan bile rahatsızlık duymak bir cumhuriyet ülkesinde insanın içini acıtmıyor. Ya da birilerini onunla kıyaslamanın yaşandığını görmek ne acı. Ülkede tüm tarihi değerler yok edildi, Türk kimliğinin saygınlığı, Atatürk onun akıl ve bilim anlayışının saygınlığı kalmadı, cumhuriyetin çağdaş anlayışının verdiği tek tutunacak değerler yok edildi. Yoksul bir milletin acı içinde yaşadığı ülkede, sınırsızca harcanarak yapılan bir saray, oraya harcanan parayla bugün kaç emekliye çare, yada yoksul insana iş kapısı kapı açılırdı, doğuda kaç fabrika açılarak işsiz insana çalışma sevinci yaşatılır. Birilerinin siyasi hırsı yüzünden ülkede insanların gelecek korkusuyla yaşamaları kaygı verici.Türk olmak bu ülkede suç sayılacak artık,tarihimizi bize tekrar aynı heyecanla yaşatacak bayramlar yasaklanıyor, Atatürk büstüne çelenk koymak yasak bu ülkede.
TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR…
Uluslararası saygınlığımızın kalmadığı bir ortamda, eleştirilmeye bile farklı biçimde kin ve öfkeyle karşılık vermek değil, aklın getirdiği biçimde konuşmak bana göre yapılması gerekendir, bunun aksini yaparken Türkiye daha da Batı’da saygınlığını yitiriyor. Sizi elbette eleştirenler olacak, yada yaptıklarınızı beğenmeyenler olacaktır, ama buna karşılık öfkeyle siyaset üslubunun dışında konuşmak ülkeye zarar getirecektir. Papa’nın 1915 soykırım olaylarıyla ilgili açıklamaları karşısında, ” sen kimsin kim oluyorsun nasıl böyle bir açıklama yaparsın ya ” demek değil, bunun aksine haklılığın var olduğunu açıklamak, Batı’nın bize bakış açısında bir yaklaşımın gelmesi demektir. Aksini yaparak karşı fikirlerin daha çok gelmesine zemin hazırlamak bunun adını koymak mümkün değil.Türkiye’nin orta doğunun kabile demokrasisine sürüklenmesi bize kaostan başka ne kazandıracak acaba?.
Hiç bir eleştiriye olumlu yaklaşmayan, sadece kendi inandıklarını savunan bir iktidar.Bugün kırsalda halk kitap ve gazete okumuyor, sadece günde 7-8 saat televizyon başında anlamsız içi boş kalitesiz mistik dizilerle zamanı geçiriyor. Ülkede yaşanan acı gerçeklerden haberi yok, aslında bu onların umurunda da değil. Sadece zaman zaman narkozla beslenmenin verdiği uyuşuklukla neyin nerede nasıl yaşandığından haberi olmadığı gibi, bunu anlatacak gösterecek yayınlardan da be haber. İktidar sadece kendi medyasını oluşturarak bunu çok kolay hayata geçiriyor. Peki kendisini seçen halka karşı, bir siyasi iktidarın kendisini sorgulama yetkisini vermesi gerekmez mi?. Siz sizi seçen halka sizi sorgulama hakkı vermiyorsanız bunun adına demokrasi diyebilir misiniz?. Yada sizin gibi düşünmeyen, sizin yaptıklarınıza size biat etmeyen birine karşı algı operasyonu adıyla korku vermek hangi demokraside var? Çoğulcu demokrasilerde fikirler paylaştıkça özde demokrasinin adını koyabilirsiniz, laik cumhuriyet ülkesinde hiç kimse özde dolaysız çağdaş bir demokrasi değerlerinin dışında kendi adına bir demokrasiyi yazamaz. Laik Cumhuriyette parlamenter sistem kaçınılmazdır,ancak bu sistem içinde fikirler tartışılarak anlam kazanır. Ama otoriter bir sistem için baskının yaratacağı sıkıntılar, sonunda korkunç felaketlerin yaşanası bir ülke haline gelmek demektir. Türkiye laik cumhuriyet ülkesidir, bunun dışında başka bir sistemin içinde olması demek felaket demektir. Burada felaket tellallığı yapmak istemiyorum, ancak ben düşüncelerimi toplumla paylaşmak adına bu duyarlılığımı yansıtmak istedim. Şimdi demokrasiden insan hak ve özgürlüklerinden söz edenler ” sen nasıl olur da bunları yazarsın ” diyecek olurlarsa bende sizin her keresinde söz ettiğiniz insan hak ve özgürlükleri nerede demek hakkına sahip değil miyim?. Hiç bir eleştiriye tahammül edememek bunun adını koymak mümkün değil.Eleştiriden feyz almak barıştır birleştiricilik tir. Siyasetin kirlendiği bir ülke bu gerçek acı veriyor insana. Toplumun tümünün duygularını yansıtmayan bir parlamentoda, tek başınıza kendi demokrasi anlayışınızı koymaya çalışırsanız bunun adına demokrasi demek mümkün değil, her şeyden korkar hale gelmiş bir toplum olmak demokrasinin içinde yer almaz, düşüncelerini toplumla paylaşmaya çalışan bir düşünce adamını algılanacağı korkusuyla baş başa bırakmak demokrasinin içinde yer almaz, siyaset tüm fikirlerin karşılıklı saygınlıkta paylaşımı demektir, tek başına siyasete isim koymak demokrasi demek değildir. Türkiye son derece önemli bir seçim süreci yaşayacak, güçlü bir muhalefet olsaydı da seçim farklı yaşanıyor olurdu.Ben hiç bir partinin bu kısır döngüyü değiştireceğinden umutlu değilim, APK gene nasıl olur bilemem ama hayli yüksekte kalacak, bunu yazmak hüzün verse de bu değişmeyecek bir gerçek, inşallah yanılan ben olurum ve seçimler sonrasında farklı bir tablo çıkar karşımıza, bir eserimde dediğim gibi ” ZAMAN SEVMEYE YETMEYECEK” dedim, ama yetecek umarım. Türk toplumunun daha fazla sıkıntılar içinde kalması değil, artık çağdaş değişim içinde mutlu huzurlu yaşaması için, belki de hala biraz daha zaman kalmıştır diye düşünüyorum.Cehaletin içinde bırakılanlar her seçim döneminde ülkenin geleceğini tayin ediyorlar,okumayan bir toplum neyi nasıl seçecek işte korkularım burada.Yeni bir Türkiye’de tüm çağdaş değerler olmayacak.Kirlenmiş bir siyasette insan hak ve özgürlüklerini aramak mümkün değil.Bugün yemin edenlerin tarafsız kalmaması siyasetin kirlenmesi anlamına gelmiyor mu? Cumhurbaşkanı siyasetin dışında kalmalı,birleştirici barışçıl olmalı.Türkiye’de tıkanan sistem ve kirletilmiş siyaset, ancak bu gerçeği gören vatandaşın artık uyutulduğu uykudan uyanmasıyla temizlenecektir.
Prof.Dr.Levent Seçer