ABD’ NİN MURADI

 
ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry, İran ile yürütülen nükleer müzakereler öncesinde Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde konuşuyordu.
“Şunu anlamanızı istiyorum; İran’ın nükleer silah elde etmesine izin veren herhangi bir fırsat yok. İran, nükleer silah elde etmekten ebediyen yasaklandı” dedi.
Sonra tarafların nihai anlaşmanın yazılması için belirlenen 30 Haziran’a kadar sürecek yeni tur görüşmelerine 22 ve 23 Nisan tarihlerinde Avusturya/ Viyana’da başlanacağı duyuruldu.
 
*
ABD’nin nükleer anlaşma konusunda İran ile yürüttüğü görüşmeler ve nihaî anlaşma İran’a bölgenin egemen gücü olma fırsatı veriyor.
Türkiye’yi rahatlıkla bypass edebilecek potansiyeli, kendi savunma çerçevesi, yeterli stratejik-asimetrik tamponları, şimdi de ABD ile gelişen ilişkileri doğrultusunda
İran Ortadoğu’da büyük olasılıkla yegane egemen güç oluyor.
 
*
Ama İran’ın egemen güc olması, ABD’nin demokrasi yoluyla Batı’ya bağlı bir Ortadoğu ülkesine dönüştürmek için yıllarca Irak’ta savaşmasının,Ortadoğu’da bulunmasının anlamını bırakmıyor.
ABD’nin tamamen nükleer anlaşmaya odaklanıp diğer konuları görmezden gelmesi halinde İran liderliğinin Yemen’de, Irak, Suriye ve Lübnan’daki tehditinin süreceği öngörülüyor.
Bu yüzden ABD ve İran ilişkilerinin bu tehditleri engellemesi yönünde gelişmesi gerekiyor…
 
*
Tehditin en büyük aktörü olarak, 1979 İslam Devrimi’yle birlikte dinî lider Ayetullah Humeyni’nin  kurduğu ve Anayasa’ya göre iç düzenin sağlanması, devrimin korunması ve sapkın hareketlerin önlenmesi ile görevli  Devrim Muhafızları Ordusu görülüyor.
Muhafızlar Ordusu son yıllarda “milyarlarca dolarlık iş imparatorluğu” haline gelmiştir, İran Milli Petrol Şirketi ve İmam Rıza Fonu’ndan sonra üçüncü en zengin kurumdur.
 
*
Orduyu hem askeri alanda uzman, hem görevli din adamları vasıtasıyla ideolojik adanmışlığı en yüksek kişiler oluşturuyor.
Muhafızlar Ordusu,rejime yönelik tehdit algıları, askeri tehditler ve kültürel saldırı, kadife devrim girişimi gibi yumuşak tehdit algıları nedeniyle siyasal alanda da güçlüdür.
Mesela  İran reformcularının arasındaki aşırı unsurların İslam Cumhuriyeti ve Devrime tehdit olduğu iddiasıyla reformcu siyasetin alanını daraltıyor.
 
*
Şimdi, nükleer müzakerelerde nihaî  sonuca ulaşılması halinde, ABD’nin İran’ın bölgedeki egemen gücünün oluşturacağı tehditleri nasıl engelleyeceği tartışılıyor.
Aslında bu tehditin arka planını İran ve Rusya ittifakı oluşturuyor, o yüzden tehditin engellenmesi, İran Devrim Muhafızlarının Rusya’ya sırtını dönüp-dönemeyeceği noktasında düğümleniyor.
*
Devrim Muhafızları’nın doğalgaz ve petrol sektöründe çok büyük yatırımları bulunuyor. 
Nihaî Nükleer Anlaşmanın yapılmasıyla birlikte gelirinin çoğunu dünyanın en büyük 2. üreticisi olduğu petrolden sağlayan İran’a uygulanan yaptırımların en önemli ayağında,
Ekonomik işlemlerinin sonlandırılması amacıyla Merkez Bankası işlemlerinin askıya alınması sonlandırılacak, İran enerji piyasalarında ve finans alanında serbestleşecektir.
Bu avantajla hidrokarbon yatırımları dışında çok sayıda sektörde faaliyet gösteren  Devrim Muhafızları Ordusu’nun “İslam Milliyetçiliği” ve “Nükleer Milliyetçiliği” dinamiklerinde normalleşmesi umutları yükseliyor.
 
*
Çünkü, o noktaya gelindiğinde dış yatırımcıların İran ile enerji anlaşmaları yapacağı ve enerjinin ihracatı sırasında;  
Bir süre İran Devrim Muhafızları Ordusu’nda eski Anglo-İranıan Oıl Company hafızasının geri gelmesi,fakat doğalgaz piyasasının batıya çok bağlı olduğunun idrak edilmesi bileşkesinde,
İranlı siyasetçi ve teknokratlarla Devrim Muhafızları arasında yaşanacak muhtemel bir gerginliğe müteakip,
Eğer İran Devrim Muhafızları gazın iletimine dönük kendilerinde bir avantaj görürlerse o zaman gerçekten Rusya’ya rakip olarak Avrupa’nın acil tedarikini yapabilecek bir noktaya gelinebileceği öngörülüyor.
İran bölge egemenliğini petro-dolarlar karşılığı alacağı silahlarla yürütecektir.
 
*
Avrupa’nın toplam gaz ihtiyacı 20 milyar metreküp iken,
İran’ın kanıtlanmış 29.6 trilyon metreküp doğal gazı ve 137 milyar varil petrol rezervi,
Hazar Havzasında  20-28 trilyon metreküp doğal gaz ve 50 milyar varil petrol rezervi,  
Kürdistan Bölgesel Yönetiminde 2.8-5.6 trilyon metreküp doğal gaz ve 40-45 milyar varil petrol rezervi bulunuyor.
 
*
ABD ve AB bu büyük enerji potansiyeli karşısında, işte İran, Azerbaycan ve Kürdistan Bölgesel yönetiminin büyük rezervleri ile Rusya’ya alternatif oluşturmayı hedefliyor.
İlkin henüz hazırlanan TANAP’la bunca zenginliği Avrupa’ya taşıyan köprü olmaya çalışan Türkiye’nin çok rahatlıkla bypass edebilir özelliği ele alınıyor.
Sonra bu üç bölgenin rezervlerini Avrupa’ya iletmek üzere Güneydoğu, Doğu ve Karadeniz yönünde yeni bir hat ile uluslararası piyasalarda alımların daha ucuza gelmesi ve sürdürülme kolaylığı avantaj hanesine yazılıyor. 
Nihayet Gazprom karşısında İran Devrim Muhafızlarının konumlanmasıyla, İran ve Rusya arasında farklı bir jeopolitik çekişme planlanıyor.
 
*
O yüzden Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinin hazırlanması öncesinde,
Papa Francis’ten sonra Avrupa Parlamentosu’nun “Türkiye 1915’te Ermenilere soykırım yapmıştır” kararıyla,
Türkiye’nin giderek genişleyecek siyasi ve hukukî yaptırımlarla karşı karşıya bırakılma süreci başlamış bulunuyor.
Dağlık Karabağ Azerbaycan’a, “Büyük Ermenistan “ideali Ermenistan’a…
 
19.4.2014
 
ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry, İran ile yürütülen nükleer müzakereler öncesinde Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde konuşuyordu.
"Şunu anlamanızı istiyorum; İran'ın nükleer silah elde etmesine izin veren herhangi bir fırsat yok. İran, nükleer silah elde etmekten ebediyen yasaklandı" dedi.
Sonra tarafların nihai anlaşmanın yazılması için belirlenen 30 Haziran'a kadar sürecek yeni tur görüşmelerine 22 ve 23 Nisan tarihlerinde Avusturya/ Viyana'da başlanacağı duyuruldu.
 
*
ABD'nin nükleer anlaşma konusunda İran ile yürüttüğü görüşmeler ve nihaî anlaşma İran'a bölgenin egemen gücü olma fırsatı veriyor.
Türkiye'yi rahatlıkla bypass edebilecek potansiyeli, kendi savunma çerçevesi, yeterli stratejik-asimetrik tamponları, şimdi de ABD ile gelişen ilişkileri doğrultusunda
İran Ortadoğu'da büyük olasılıkla yegane egemen güç oluyor.
 
*
Ama İran'ın egemen güc olması, ABD'nin demokrasi yoluyla Batı'ya bağlı bir Ortadoğu ülkesine dönüştürmek için yıllarca Irak'ta savaşmasının,Ortadoğu'da bulunmasının anlamını bırakmıyor.
ABD'nin tamamen nükleer anlaşmaya odaklanıp diğer konuları görmezden gelmesi halinde İran liderliğinin Yemen'de, Irak, Suriye ve Lübnan'daki tehditinin süreceği öngörülüyor.
Bu yüzden ABD ve İran ilişkilerinin bu tehditleri engellemesi yönünde gelişmesi gerekiyor...
 
*
Tehditin en büyük aktörü olarak, 1979 İslam Devrimi'yle birlikte dinî lider Ayetullah Humeyni'nin  kurduğu ve Anayasa'ya göre iç düzenin sağlanması, devrimin korunması ve sapkın hareketlerin önlenmesi ile görevli  Devrim Muhafızları Ordusu görülüyor.
Muhafızlar Ordusu son yıllarda "milyarlarca dolarlık iş imparatorluğu" haline gelmiştir, İran Milli Petrol Şirketi ve İmam Rıza Fonu'ndan sonra üçüncü en zengin kurumdur.
 
*
Orduyu hem askeri alanda uzman, hem görevli din adamları vasıtasıyla ideolojik adanmışlığı en yüksek kişiler oluşturuyor.
Muhafızlar Ordusu,rejime yönelik tehdit algıları, askeri tehditler ve kültürel saldırı, kadife devrim girişimi gibi yumuşak tehdit algıları nedeniyle siyasal alanda da güçlüdür.
Mesela  İran reformcularının arasındaki aşırı unsurların İslam Cumhuriyeti ve Devrime tehdit olduğu iddiasıyla reformcu siyasetin alanını daraltıyor.
 
*
Şimdi, nükleer müzakerelerde nihaî  sonuca ulaşılması halinde, ABD'nin İran'ın bölgedeki egemen gücünün oluşturacağı tehditleri nasıl engelleyeceği tartışılıyor.
Aslında bu tehditin arka planını İran ve Rusya ittifakı oluşturuyor, o yüzden tehditin engellenmesi, İran Devrim Muhafızlarının Rusya'ya sırtını dönüp-dönemeyeceği noktasında düğümleniyor. *
Devrim Muhafızları'nın doğalgaz ve petrol sektöründe çok büyük yatırımları bulunuyor. 
Nihaî Nükleer Anlaşmanın yapılmasıyla birlikte gelirinin çoğunu dünyanın en büyük 2. üreticisi olduğu petrolden sağlayan İran'a uygulanan yaptırımların en önemli ayağında,
Ekonomik işlemlerinin sonlandırılması amacıyla Merkez Bankası işlemlerinin askıya alınması sonlandırılacak, İran enerji piyasalarında ve finans alanında serbestleşecektir.
Bu avantajla hidrokarbon yatırımları dışında çok sayıda sektörde faaliyet gösteren  Devrim Muhafızları Ordusu'nun "İslam Milliyetçiliği" ve "Nükleer Milliyetçiliği" dinamiklerinde normalleşmesi umutları yükseliyor.
 
*
Çünkü, o noktaya gelindiğinde dış yatırımcıların İran ile enerji anlaşmaları yapacağı ve enerjinin ihracatı sırasında;  
Bir süre İran Devrim Muhafızları Ordusu'nda eski Anglo-İranıan Oıl Company hafızasının geri gelmesi,fakat doğalgaz piyasasının batıya çok bağlı olduğunun idrak edilmesi bileşkesinde,
İranlı siyasetçi ve teknokratlarla Devrim Muhafızları arasında yaşanacak muhtemel bir gerginliğe müteakip,
Eğer İran Devrim Muhafızları gazın iletimine dönük kendilerinde bir avantaj görürlerse o zaman gerçekten Rusya'ya rakip olarak Avrupa'nın acil tedarikini yapabilecek bir noktaya gelinebileceği öngörülüyor.
İran bölge egemenliğini petro-dolarlar karşılığı alacağı silahlarla yürütecektir.
 
*
Avrupa'nın toplam gaz ihtiyacı 20 milyar metreküp iken,
İran'ın kanıtlanmış 29.6 trilyon metreküp doğal gazı ve 137 milyar varil petrol rezervi,
Hazar Havzasında  20-28 trilyon metreküp doğal gaz ve 50 milyar varil petrol rezervi,  
Kürdistan Bölgesel Yönetiminde 2.8-5.6 trilyon metreküp doğal gaz ve 40-45 milyar varil petrol rezervi bulunuyor.
 
*
ABD ve AB bu büyük enerji potansiyeli karşısında, işte İran, Azerbaycan ve Kürdistan Bölgesel yönetiminin büyük rezervleri ile Rusya'ya alternatif oluşturmayı hedefliyor.
İlkin henüz hazırlanan TANAP'la bunca zenginliği Avrupa'ya taşıyan köprü olmaya çalışan Türkiye'nin çok rahatlıkla bypass edebilir özelliği ele alınıyor.
Sonra bu üç bölgenin rezervlerini Avrupa'ya iletmek üzere Güneydoğu, Doğu ve Karadeniz yönünde yeni bir hat ile uluslararası piyasalarda alımların daha ucuza gelmesi ve sürdürülme kolaylığı avantaj hanesine yazılıyor. 
Nihayet Gazprom karşısında İran Devrim Muhafızlarının konumlanmasıyla, İran ve Rusya arasında farklı bir jeopolitik çekişme planlanıyor.
 
*
O yüzden Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinin hazırlanması öncesinde,
Papa Francis'ten sonra Avrupa Parlamentosu'nun "Türkiye 1915'te Ermenilere soykırım yapmıştır" kararıyla,
Türkiye'nin giderek genişleyecek siyasi ve hukukî yaptırımlarla karşı karşıya bırakılma süreci başlamış bulunuyor.
Dağlık Karabağ Azerbaycan'a, "Büyük Ermenistan "ideali Ermenistan'a...
 
19.4.2014 - washington 1212917 640

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir