1999 yılında PKK bitirilmiş, gücünü kaybetmişti…
Abdullah Öcalan, Kenya’da yakalanıp yurda getirildiğinde, bitkin, çekingen, korkak bir görüntü sergiliyordu… Yenilgiyi kabul etmişti. Yolda, “Benim annem de Türk, fırsat verilirse size yardım etmek isterim…” demişti.
Aslında APO, teslim bayrağını 1998’de çekmiş, tek taraflı ateşkes ilan etmişti…
Yargılanırken söylediği “Ben, Şeyh Sait’in devamıydım, kullanıldım, şimdi devletimin emrindeyim…” sözleri onun içine düştüğü ‘Aczin ve çaresizliğin’, en belirgin göstergesiydi…
Peki, kimler kullanmıştı onu, kimler ırkçılık, milliyetçilik temelinde yönlendirip, Türk Milletinin başına bela etmişti?
Elbette Batılı emperyalist devletler ve ABD… Ona her çeşit silah, para malzeme desteği yapmış, onun beslenip semirmesine yardımcı olmuşlardı… Çekiç Güç, Kuzey Irak’ta, tüm ulusların gözü önünde havadan PKK’ya lojistik destek sağlamıştı.
Hedef Ortadoğu’nun yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan etmek, bölgeyi ve özellikle Türkiye’yi devletçiklere ayırmak, parçalamak, güçsüz düşürmekti… Yoksa emperyalistler, ne Kürtlerin kara gözüne ne de karakaşına hayrandı… Demokrasi, özgürlük, insan hakları onların umurunda bile değildi.
Onların tek tek derdi ve isteği Ortadoğu’nun petrollerine konmaktı. Bu, yüz elli yıllık bir hedefti… Irak’ta işgalden sonra, bu amaçlarına kısmen de olsa ulaştılar.
Artık günümüzde, ABD’nin Ortadoğu’daki en yakın ortağı, yandaşı PKK ve öteki Kürt terörist örgütlerdir. ABD için onlar Türkiye’den daha önemli bir konuma geçmiştir… Zaten Amerika bu gerçeği açık açık söylemektedir…
ORTADOĞU’DA UYGULANAN BU POLİTİKA, HALKLARI IRK, DİN, MEZHEP TEMELİNDE BÖLME, YÖNETME VE SÖMÜRME POLİTİKASIDIR…
Bu plan çerçevesinde isyancı Kürtler ve siyasal İslamcılar her zaman, her yerde, tarih boyunca, emperyalizmin saflarında yer almış, onların amaçlarına hizmet etmişlerdir…
Emperyalizmin maşası İslamcı ve ırkçı terörist gruplar, 1806’dan 1918’e kadar tam yedi ayaklanma gerçekleştirmiş ve Cumhuriyet döneminde de defalarca isyanlar çıkararak, Türk milletini sırtından bıçaklamışlardı…
Yani onlar söylenildiği gibi ”Sütten çıkmış ak kaşık” değildirler…
Örneğin İngilizler, Musul Meselesinde Şeyh Sait’i kullanmışlar; Fransızlar, Hatay sorununda Cumhuriyet Hükümetini zor durumda bırakmak içim Dersim İsyanını çıkarmışlardı… 1984’ten bu yana da PKK’yı kullanmaktadırlar.
Bu kısa açıklamadan sonra, şimdi günümüzle ilgili olarak, sormamız gereken can alıcı bir soru var:
Peki, ne oldu da ““Benim annem de Türk, fırsat verilirse size yardım etmek isterim…” diyen, ya da “Ben, Şeyh Sait’in devamıydım, kullanıldım, şimdi devletimin emrindeyim…” diyen bir Abdullah Öcalan’dan, “Devletle görüşüyorum. Böyle bilinsin. Kürt sorununun demokratik, anayasal çözümü gerçekleşmezse, topyekun savaş dönemi başlar!..” diyen tehditkar, saldırgan, isyankar bir APO’ya gelindi? Ne oldu da bir Frankeştayn’a dönüştürüldü o?
Elbette AKP ile… AKP’nin ulusalcılık karşıtı, ümmetçi politikaları ve ödünleri ile…
1999’yılında yakalanıp getirildiğinde “SÜT DÖKMÜŞ KEDİLERE BENZEYEN” Öcalan ve sıfırlanan PKK eylemleri 2002’de AKP’nin iktidar olması ve ortağı ABD’nin yönlendirmesi ile yeniden başını kaldırmaya başladı…
Bu başkaldırının başlangıcı ve temeli ise, devleti yönetenlerin tüm inkârlarına karşın, 2006 yılında PKK ile Oslo’da, kapalı kapılar arkasında yapılan gizli görüşmelere dayanmaktadır…
AKP kendisinden önceki hükümetlerin izlediği terörizm ve teröristlerle mücadele yerine, “MÜZAKERE” politikasını seçti… Vee görüşmelere Başbakan adına katılan yetkili, PKK temsilcilerine şunları söyledi:
“Beğenmediğiniz vali, beğenmediğiniz savcı, beğenmediğiniz emniyet müdürü varsa, söyleyin hemen değiştirelim, beğenmediğiniz kim var, bildirin, biz gereğini yapalım…”
“Süt dökmüş kediyi” kimler “kaplan” haline getirmiş, gördünüz mü?
Daha sonra, 2009’larda da “Kürt Açılımı” dönemine geçildi…
Slogan “Analar ağlamasın”dı…
Ne var ki, analar ağlamaya devam etti…
APO’nun yakalandığı 1999’dan AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılına dek, bu dört yıllık dönem içerisinde verilen şehit sayısı ise sadece 52 idi… Ki, bunun büyük bir çoğunluğu da zaten Kuzey Irak’ta yitirilmişti… Terör sıfırlanmıştı… AKP iktidarında bu onlara katlandı…
Günümüzde de Tüm AÇILIM – SAÇILIM yaygaralarına, çalışmalarına, verilen ödünlere karşın içinde yaşadığımız şu ortamda ölümler, baskınlar, yakmalar, yıkmalar günümüzde de artarak devam etmektedir…
Ordunun eli kolu bağlanmış, karşı koyma, operasyon yapma yetkileri kısıtlanmış ya da yerel mülki amirlere devredilmiştir…
Bu ödünlerle, kısıtlamalarla terör örgütü meydanı boş bulmuş, giderek daha da küstahlaşmış, daha da saldırganlaşmıştır…
Artık ABD ve PKK açık açık özerklikten, dağdaki canilere aftan, toprak talebinden falan dem vurmaktadırlar…
Bu bir ihanettir…
Günümüzde “Kürt Açılımı” adı altında vatana ihanet suçu işlenmektedir…
Günümüzde “İHANETİN ADINA ‘AÇILIM” DENİLMİŞTİR…
Kimseyi “Analar ağlamasın…” bilmem ne palavraları ile kandırmasınlar. Onların asıl amacı Güneydoğu’yu terör örgütü PKK’ya teslim etmek ve Bebek Katilini serbest bırakmaktır…
Ama avuçlarını yalarlar…
Asla amaçlarına ulaşamayacaklardır.
Bu vatanı kurtarmak için her aileden en az bir şehit veren bu ülke asla buna izin vermeyecektir. Çünkü biz bu vatanı sokakta bulmadık…
AKP de ABD de PKK da boş hayaller görmekten vaz geçmelidirler artık…
Bir yanıt yazın