NECDET BULUZ
Dikkat edilecek olursa, Dolarla yatıp Dolar ile kalkar olduk. Yeni Türkiye’den eskiye dönüş başlamış görünüyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’ya karşı yürüttüğü kampanya ve “hainlik” suçlaması ile zıplayan Dolar artık tutulamıyor. Dolar’daki artış bütün ekonomik dengelerimizin alt-üst olmasına da neden oluyor.
İşin ilginç tarafı artık Merkez Bankası’nın Dolar’daki yükseliş karşısındaki müdahaleleri de işe yaramıyor. Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin hızla erimekte olduğu da söyleniyor.
Dolar’daki yükseliş, hayatımızın her tarafını iğneden ipliğe ilgilendirdiği için, bu yükselişin korku ve endişe verecek boyutlara doğru yol alması seçim arifesinde ekonomimizdeki dengeleri de altüst etmiştir. Türk parası erimiş, pahalılık ve enflasyon rakamları sınır tanımaz hale gelmiştir.
2015 yılı itibarı ile Dolar’daki yükseliş, paramızın değerini yüzde 15 oranında düşürdü. Cebimizdeki paranın değeri hızla düştü. Yeni yılın ilk 4 ayında yüzde 15 daha fakirleştik. Öyle görünüyor ki, Dolar kısa zaman içinde 3 TL.’yi bulacak. Bu da ekonomimizin dibe vuracağı anlamına geliyor.
Dolar’daki yükseliş, açık ifade etmek gerekirse ekonomimizi durdurmuştur. Kriz kapımıza dayanmıştır. Daha önce ekonomik krizle mücadele eden ülkelerin arasına girmiş bulunuyoruz. Çünkü vatandaşın tasarrufu bu artış nedeni ile yüzde 21 oranında erimiş bulunuyor.
İşçi, memur, emekli, dul ve yetimler ile diğer çalışan kesimin alım gücünün bir anda yüzde 21 oranında düşmesi önemli değil midir? Kriz değil midir? Kaldı ki, bundan sonra nelerin olabileceğini bile kimse kestiremiyor. Bütün bunlar da ekonomide bir gerilemenin işareti olarak kabul ediliyor.
Peki, ekonomide ne gibi hatalar yapıldı da bugünlere gelindi? Ekonomi uzmanları bu konuda özetle şu görüşleri yansıtıyor, kendilerini dinleyelim:
“Ekonomi tek elden yönetilmedi ve gereksiz müdahaleler yapıldı. Türkiye, paranın ucuz olduğu dönemde sermayeyi yanlış kullandı. Olası riskleri küçümsedi. Nereden geldiği belirsiz sıcak para ile işi çevirmeye çalıştılar. İhracata yönelik mal üretimi yerine lüks konutlara, AVM yapımlarına ağırlık verildi. İstihdam yaratacak, işsizliği azaltacak önlemler alınmadı. Merkez Bankası eğer faizi artırıp, Türk parasına olan talebi çoğaltmazsa büyüme negatife doğru gidecektir.”
Türkiye’nin önündeki en büyük tehlike şu an için pahalılık, enflasyon ve işsizlik olarak gösteriliyor.
İşsizlik 11,3 ile son 5 yılın rekorunu kırdı. Ancak, bu resmi rakamları yansıtıyor. Asıl işsizlik oranının yüzde 10’un üzerinde olduğunun altını çizelim. Üniversite mezunu genç işsizlerin hızla artışı da büyük endişe yaratıyor. Bu durum hali ile sosyal yaşamda deprem etkisi yaratıyor.
Küresel piyasalarda rüzgâr sert esiyor, bu rüzgârdan en fazla etkilenen ülkelerden biri konumundayız. Ekonomisi sağlam ülkelerin rüzgâra dayandığını ve fazla etkilenmediğini de görmekteyiz. Bu da ekonomimizin söylendiği gibi güçlü olmadığını gösteriyor.
Yapılan istatistikî açıklamalara göre son 3,5 ayda parası en çok değer kaybeden ülkenin -13,5 ile Türkiye olduğu görülüyor.
Biz, her konuda olduğu gibi, bu konuda da resmi rakamlara itibar ediyoruz. Bu nedenle konu ile ilgili olarak TÜİK’in yaptığı son açıklamaya bakalım:
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 yılı Ocak ayına ilişkin “işgücü İstatistikleri”ni açıkladı. Verilere göre 15 yaş ve daha yukarı yaştakilerdeki işsizlik sayısı Ocak ayında geçen yılın aynı dönemine göre 454 bin kişi artarak 3 milyon 259 bin kişi oldu. 15-24 yaş grubunu oluşturan genç işsizlik oranı yüzde 2,3 puanlık artışla yüzde 20’ye yükseldi. Bunun yanında TÜİK 2 milyon 748 bin ücretsiz aile işçisini “çalışan” olarak değerlendiriyor. Eğer bunları da bu sayıya ekleyecek olursak işsizlik sayısının yüzde 21,1 noktasına dayandığını görmüş oluruz.
Bir yandan Dolar rekora doymuyor, öte yandan işsizlik patlamış, pahalılık ve enflasyon almış başını gidiyor. Ekonomide artık önümüzü göremiyoruz. Seçime kadar nelerin olabileceğini, seçim sonrası Türkiye’yi nasıl bir ekonomik tablonun beklediğini şu an için söyleyemiyoruz. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yaptığı açıklamada 2015’in ilk 3 ayında 5,4 milyar liralık bütçe açığının olduğunu söyledi. Artık sıcak para akışı da durmuş durumda. Amerikan Merkez Bankası’nın faiz artırımına Haziran’da başlayacağını söylemesine bizdeki siyasi krizler de eklenince Dolar’ın ateşini düşürmek de hemen hemen imkânsız hale gelmiş bulunuyor.
Bütün bunların yanında faiz dışı dengenin 665 milyon lira açık verdiği söyleniyor. Bütçe açığı ise yüzde 34,4’e yükseldi. Kaldı ki Dolar’daki artış, Türkiye’nin dış borçlarını da artırıyor. İşsizlik maaşı almak için başvuranların sayısında da önemli artışlar oluyor. Görüldüğü gibi ortada tam bir ekonomik enkaz bulunuyor.
Belki bazı okurlarımız “felaket tellallığı” yaptığımız düşünecektir. Ancak, biz ortadaki verilere göre yazıyoruz ve görüşlerimizi yansıtıyoruz. Gerçekleri bilmek, görmek herkesin hakkıdır. Bizi yönetenlerin ortaya koyduğu pembe tablo’nun geçekleri yansıtmadığını da böylece görmüş oluyoruz.
Biz, hiçbir zaman ülkemizde ekonomik kriz, işsizlik, pahalılık, enflasyon olmasını istemedik ve istemiyoruz da. Ancak, bu noktada iyi yönetilmediğimizi vurgulayalım. Zaten iyi yönetilebilmiş olsaydık, bu ekonomik krizle de karşı karşıya kalmazdık.
necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com
Bir yanıt yazın