Papa Francis, 1915’in 100. Yılında St. Peters Bazilikası’nda ayin düzenledi.
Genel duaya Ermenistan Cumhurbaşkanı S.Sarkisyan,Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu II. Karekin ve Kilikya Katolikosu I. Aram’ da katıldı.
Papa geçtiğimiz yüzyılda eşi görülmemiş trajedi yaşandığını söyledi, ” Bunların ilki, 20. Yüzyılın ilk soykırımı olarak tanımlanan, Ermeni halkına yapılan soykırımdır” dedi.
*
Papa Francis’in, ABD’nin Hazar Havzası ve Orta Doğu kaynaklarından talebi doğrultusunda,
güvenlik alanında ortağı ve dengeleyici güç olma stratejik işbirliğinde olması gereken Rusya ile arasında sorunların oluştuğu,
ABD ve Rusya’nın konumlarını kanıtlamak üzere mütemadiyen uluslararası hukukun norm ve ilkelerine işaret ettikleri bu sıradaki konuşması dikkat çekti.
*
Çünkü,
Birincisi; ABD’nin Rusya ile cepheleşmek istemediği, Ukrayna anlaşmazlığını durgunluğa, küresel politikada Rusya ile ilişkileri “Soğuk Savaş” çerçevesine taşıdığı,
İkincisi; Rusya eski Sovyet topraklarında yaşayan Rus kökenlilerin yaşadığı devletler ile etno-kültürel, tarihsel ya da siyasal anlamda sorun yaşamasını kullanarak Avrasyacı dış politika doktriniyle, aleyhine hareket eden ve Batı ile yakınlaşan devletleri kendi lehine hareket eder hale getirilmelerini sağlamayı ya da merkezinden kopmuş donmuş çatışma bölgelerini işlevsel hale getirmeyi istediği çok zorlu bir dönemden geçiliyor.
*
Rusya’nın kendi açısından en zorlu bölge olarak kabul ettiği Kafkasya’daki politikasında,
Her ne kadar enerji kaynakları açısından Azerbaycan ön plana çıksa da, siyasi bağlamda dikkat Gürcistan üzerinde yoğunlaşmış,
Ermenistan ise gerek siyasi gerek ekonomik açıdan Moskova’ya bağlanmış durumdadır.
*
Bölgeyi sorunlu hale getiren başka bir neden, başta Abhazya, Güney Osetya ve Karabağ olmak üzere Kuzey Kafkasya’da Karaçay/Çerkez, Kabarney/Balkar, Kuzey Osetya, Çeçenistan,Dağıstan gibi sorunlu bölgelerde etnik çatışma alanlarının bulunmasıdır.
Çünkü bölgede Rusya ile aynı amaçları hedefleyen Batı, Kafkasya’daki bu sorunlu bölgelerde tarih kitapları üzerinden karşı bir mücadele yürütüyor…
*
Batı tarih kitapları, 19 yüzyıldan itibaren Rus ordularının Çerkes güçlerini yenmesini izleyen birkaç ay içinde yerli halkı katlettiğini, o topraklara Rus askeri personeli ve Kazakları iskan ettiğini, ardından iskan ve sürgün politikasının Kuzey Kafkasya’nın her yerinde uygulandığını yazıyor.
Rus tarih kitapları ise Rus-Kafkas Savaşı terimi yerine Kafkasyalıların birbirleriyle savaştığına işaretle “Kafkas Savaşı” ifadesi kullanıyor.
Batı; Rusya İmparatorluğu’nun tarihsel mirası üzerine anlaşmazlığı körüklüyor ve etnik Ruslarla Kuzey Kafkasyalıları karşı karşıya getiriyor…
*
Üstelik, bölgeden geçen boru hatları ve enerji koridorları etnik ve toprak sorunlarıyla örtüşmektedir.
Boru hatlarının yönü ise sorunların çözümünde oluşan bloklaşmalarla paralel şekilde gelişiyor.
Bu anlamda Batı-Doğu (Bakü, Tiflis, Ankara-Washington) ve Kuzey-Güney (Moskova, Yerevan, Tahran) bloklaşmaları oluşmuş bulunuyor.
Bölgedeki dengeler ve bloklaşmalarda Rusya’nın bölgede tek dayanağının Ermenistan olması, Ermenistan’ın ise yer altı kaynaklarına ve transit yollarına sahip olmaması yüzünden bütün projelerden by-pass edilmesi gibi konular Rusya-Ermenistan ilişkilerini belirliyor.
*
Rusya ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin genel olarak Ermenistan’ın Rusya ile dayanışma politikası çerçevesinde yürütülmesi yüzünden,
İşte, Ermenistan’ın iki komşusu Türkiye ve Azerbaycan ile sorun yaşaması sonucu ortaya çıkıyor…
*
Nihayet son zamanda Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden sonra, Abhazya ve Güney Osetya’nın 1990’larda Gürcistan’dan bağımsızlıklarını ilan etmeleri,
2008’de Rusya’nın Gürcistan’ı istila ederken bu iki bölgeyi tanıması ve işgal etmesi sürecinde,
Rusya’nın Abhazya ile Kasım 2014’de imzaladığı ittifak ve bütünleşme antlaşmasından sonra, 18 Mart 2015’de Moskova’da Rusya-Güney Osetya ittifak ve bütünleşme antlaşmasını imzalamasıyla yeni bir uluslararası hukuk tartışması daha ortaya çıkmış bulunuyor.
*
Bu kez, Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı blokları arasında bir yumuşama belgesi olan Helsinki Nihai Senedi ihlal edilmiştir.
Bununla birlikte sınırların ihlal edilmezliği ve devletlerin toprak bütünlükleri esaslarına bağlı kalınarak, Avrupa’da karşılıklı güven anlayışının güçlendirilmesi, barış ortamına elverişli şartların geliştirilmesi, demokrasi ve insan haklarının zemin kazanmasına katkıda bulunmak amacı ciddi yara almış bulunuyor.
Bu paralelde 1975′ de 35 ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından imzalanan Helsinki Nihai Senedi ile başlayan sürecin günümüzde vardığı aşama olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının (AGİT) meşruiyeti tartışılıyor…
*
ABD ve Rusya’nın sorunlara yaklaşımdaki çifte standartlar yüzünden mesela, Dağlık Karabağ ve işgal altındaki Azerbaycan toprakları sorununun çözümü, Rusya’yı dengeleme misyonu Türkiye ve Azerbaycan’a verildiği için beklemeye kalıyor…
*
Çünkü, Ermenistan SSCB’nin yıkılışından itibaren Rusya’nın Güney Kafkasya politikasının temel dayanağını oluşturuyor ama bulunduğu izolasyondan ve Rusya’ya olan zorunlu bağımlılıktan kurtulmaya da çok hevesleniyor.
Bu hevesle yakın zamanda Ermenistan’ın NATO üyeliği, hatta Batı ile entegrasyonunu arttırması pek mümkün görülmese de bir kısım Ermeni siyasetçinin Ermenistan’ın bugüne kadar izlediği zorunlu Rusya temelli politikanın sakıncalarını dile getirmesine neden oluyor.
Bu heves bilhassa Alman vakıfları ve ekonomik desteğiyle Ermenistan’ın Rusya bağlılığını kırmaya kapı aralıyor.
Nitekim aralanan kapıdan bu kez Papa Francis girmiş ve Ermenistan üzerinden Rusya’yı dengeleme misyonunu yürüten Türkiye ve Azerbaycan’ının birbirleri arasındaki güven anlayışını dinamitlemiştir.
*
Yine bir 24 Nisan öncesi, Türkiye-Ermenistan arasında imzalanan protokollerle gündeme gelen, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarını terk etmesi şartına bağlı olan Türkiye-Ermenistan yakınlaşması, yine Ermenistan’ın 1915 olaylarıyla ilişkin söylemine toslamıştır.
*
Nasılsa ABD’nin liderliğinde Avrupa’nın lideri Almanya , V.Putin’in Devlet Başkanı olmasıyla birlikte Rusya’nın Avrupalılaşmasına ilişkin tükenen umutlarını,
1967’de yürürlüğe koyulan Sovyetler Birliği ile doğrudan ilişki kurulması, Varşova Paktı ülkeleri ile ilişkilerin normalleştirilmesine dayanan “Ostpolitik” asını terkederek, yerine jeopolitik çıkarlarının yönlendirdiği yeni bir siyasete yönelmiştir.
Şimdi Almanya, Rusya’dan hem çekinen,hem düşmanlık besleyen Polonya ve Baltık ülkelerinin çıkarlarını ön plana alıyor,
Kuzey Kafkasya’da ise Karaçay/Çerkez, Kabarney/Balkar,Kuzey Osetya, Çeçenistan,Dağıstan gibi etnik çatışma alanlarında ve Ermenistan’da tarih kitapları üzerinden karşı bir mücadele yürütüyor.
*
Üstelik Papa Francis “kaş yapayım derken göz çıkarıyor”, tıpkı “İslamcılık” gibi “Hristiyancılık” yapıyor
Misyonuyla toplumu Hristiyan idealine yaklaştırırken,Ermeni Soykırımı söylemini ilahî bir mesajın ışığında değerlendiriyor algısı yaratıyor.
Bu suretle dinin kendisini bir üstyapı kurumu olarak değil bir temel şekillendirici olarak ele alıyor ve Hristiyanlığı dünyevî bir dine dönüştürüyor.
Azizim Papa Francis…
15.4.2015
Bir yanıt yazın