Katoliklerin ruhani lideri Papa Francesco, 12 Nisan Pazar günü 1915 olaylarını anmak için Vatikan´ın Aziz Petrus Bazilikası´nda düzenlediği ayinde 20’nci yüzyılın ilk soykırımının “Ermeni toplumuna karşı yapıldığını” söyleyerek modern dünyada artık unutulmuş olan Haçlı zihniyetinin temsilcisi olduğunu kanıtlamıştır. Francesco, Papa olmadan önce Arjantin’de Ermeni diyasporasına çok yakındı ve de onların etkisi altındaydı.
Ayine Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, dünya Ermenileri ruhani lideri ve Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu İkinci Karekin ve Kilikya Katolikosu Birinci Aram da katılmıştır.
Vatikan’da, 27 Eylül 2001 tarihinde dönemin Papası İkinci Jean Paul’ün Ermeni Başpatriği İkinci Karekin ile imzaladığı ortak bildiride de 1915 olaylarından soykırım olarak söz edilmişti. Papa Francesco bu ifadeye atıfta bulunmuştur. Francesco’dan önce Papalık koltuğunda oturan ve ilk dönemlerinde gerek Türkiye gerekse İslam alemiyle ilişkileri iyi olmayan Papa Benediktus ise soykırım ifadesini kullanmamıştı.
Ben Papa Francesko’ya Kapriel Serape Papazyan tarafından İngilizce kaleme alınmış olan Patriotism Perverted (Boston, Baker Press, 1934) adlı kitabı okumasını öneririm. Papazyan; Taşnakların Ermenileri nasıl Türkler ve Ruslara karşı kullanıp ölüme sürüklediklerini, nasıl Kürt köylerini yaktıklarını ve sorunu 1800’lerden başlayarak 1934’e kadar ayrıntıları ile anlatmaktadır.
1934 yılından sonra neler olduğu, Ermenilerin 10 bin kişilik taburla Nazi saflarında Yahudileri nasıl yok ettiği ve Türk diplomatlarına yapılan saldırıları da kitaba eklemek gerekir.
Osmanlı, Balkanlar ve Ortadoğu uzmanı, “Müslümanlar ve Azınlıklar: Osmanlı Anadolu’nun Nüfusu ve İmparatorluğun Sonu”, “Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarının Etnik Temizliği”, “Osmanlı Halkları Nüfusu ve İmparatorluğun Sonu” gibi kitapların yazarı Amerikalı Hıristiyan tarihçi Prof. Dr. Justin Mc Carthy’nin değerlendirmelerini okumadan Papa’nın bu talihsiz açıklamayı yapması, kendisinin Hıristiyanlık taassubundan henüz kurtulamadığının bir göstergesidir.
Justin Mc Carthy 17 Nisan 2014 tarihinde AA’dan Tuğba Özgür Durmaz’a verdiği demeçte; konuyla ilk defa yıllar önce Anadolu’nun nüfusu, nüfusun Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki durumu ve Savaş‘tan sonra ne kadar kaldığı üzerine araştırma yaparken karşılaştığını belirterek tarihi gerçeklere karşı koyamadığı için soykırım konusuna eğildiğini şöyle ifade etmiştir:
“Neticede ne kadar çok Türk’ün öldüğünü anladım. Bu kadar Türk nasıl öldü çünkü savaşta değillerdi. 2,5-3 milyon Müslüman savaşta ölmüştü, ben de bu konuyu çalışmalıyım diye düşündüm. Ermeniler üzerinde çalışmamın da aslında belirgin bir nedeni yok, aslında ilk çalıştığım Müslümanlardı ama daha sonra fark ettim ki bu kadar insan öldüğüne göre onları birileri öldürmüş olmalı diye düşündüm. Böylece Ermenilerin, Yunanların ve Yahudilerin üzerine de çalışmaya başladım. Ama aslında bu konuyu ben seçmedim, konu beni seçti. Hiçbir zaman Ermeniler üzerine yazmayı planlamamıştım ama oldu.”
Mc Charthy, Ermeniler bu kadar yıl geçmesine rağmen neden hala bu iddiaları sürdürdüklerine ilişkin ise “Bunun nedeni çok basit. Çocuklara nefret etmeyi öğretirseniz, onlar nefretle büyür ve nefret ne olursa olsun büyümeye devam eder. Diğer bir diğer sebep de yurt dışındaki Ermeni milliyetçi gruplar bundan fayda sağlayacaklarına, para alacaklarına, Kars, Erzurum, Bitlis, Van’da toprak kazanacaklarına inanıyorlar. Bunlar yanlış ama yine de inanıyorlar” değerlendirmesinde bulunmuştur.
Mc Charthy, köklerinin Alman ve İrlandalı olmasına rağmen kendisini Amerikalı olarak tanımlaması gibi, Amerika’daki bazı Ermeni gruplarının da Ermenilerin böyle düşüneceği, kimliklerinin milliyetlerinin yok olacağı endişesini taşıdıklarını söyleyerek, “Bundan dolayı Ermeniler soykırım iddiasını kendilerini bir arada tutacak bir bağ olarak görüyorlar. ‘Ne acılar çektik’ demek böyle bir bağ ve kendilerini bu acı üzerinden tanımlıyorlar. Tabii daha başka pek çok neden var. Kendi hikayelerinden, propagandalarından başka bir şey duymadılar, bu yüzden de Türklerin kötü olduğunu düşünüyorlar çünkü aslında onlara hep onların kötü olduğu söylendi” demiştir.
Prof. Dr. Mc Charthy, Avrupa başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarındaki bazı ülkelerin Ermeni iddialarını neden desteklediğine ilişkin ise “Çünkü başka hiçbir şey duymadılar” açıklamasını yapmıştır. Müslümanlara ve Türklere yönelik çok fazla önyargı bulunduğuna işaret eden Mc Charthy şunları söylemiştir:
“Bu önyargılar yüzünden Türkler diğer insanlardan daha fazla çalışmak zorunda. Hristiyanlar, Eğer bir Hristiyan gelir ve bir şey söylerse ona inanmaya, ama eğer bir Müslüman bir şey söylerse ona inanmamaya eğilimli olurlar. Aynı şey Müslümanlar için de geçerli. Müslümanlar da Müslümanlara Hıristiyanlardan daha çok inanırlar, insan doğası böyle. Türkler bu iddiaya karşı daha çok çalışmalıydı. Son 20 yıla kadar böyle olmadı ama artık Türkler gerçek hikayeyi anlatmaya başladı. Fakat bunun çok çabuk, kolay olacağını sanıyorlar halbuki bu diğer tarafta yüz yıldır sürüyor, epey zaman alacak.”
Papa’nın açıklamalarına anında tepki veren Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, Papa’nın 28-30 Kasım 2014’te Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında sarf ettiği ifadelerle çeliştiğini şöyle belirtmiştir:
” Soykırım hukuki bir kavramdır. Kendi koşullarını yerine getirmeyen bu iddialar tamamen iftiradan ibarettir. Biraz önce Papa’nın ifadelerinde Müslüman ve Türk ve Hristiyanlar arasında bir ayrımcılık yaptığını vurgulamıştım veya çekilen acılar konusunda… Örneğin Bosna ve Ruanda olayları uluslararası mahkemelerce soykırım olarak saptanmasına rağmen bunlara ‘toplu kıyım’ diyor ama hukuken tanınmayan 1915 olaylarıyla ilgili ‘soykırım’ ifadesini kullanıyor. Burada bir çelişki ve ayrımcılık var.”
Papa’nın açıklamasından kısa bir süre önce CHP, Kurtuluş Savaşını ve Türkiye Cumhuriyeti’ni soykırımcı ilan eden Erdal Doğan’ın eşini kontenjandan İstanbul İkinci Bölge’den 1’nci sıra adayı yaparak bana göre çok doğru bir karar vermemiştir. Selina Özuzun Doğan adaylığının açıklanmasının ardından Agos gazetesine yaptığı açıklamada, adaylığının Ermeni soykırımının 100’ncü yılına gelmesinin simgesel bir anlamı olduğunu ve bunun CHP’ye olumlu yansımaları olacağını söylemiştir.
Bir basın organı Selina Özuzun Doğan’ın eşi Erdal Doğan’ın, hem CHP’yi hem de Mustafa Kemal Atatürk’ü soykırımcılıkla suçladığı ve bu amaçla Türkiye hakkında “kültürel soykırım” yaptığı gerekçesiyle Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) dilekçe verdiğini açıklamıştır.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yeni milletvekili adaylarını Hürriyet’e değerlendirirken, “Ermeni kökenli Selina Özuzun Doğan da var ki Ermeni kimliğinden öte bilgisi, birikimi ve eğitimiyle TBMM’de bize büyük katkı sağlayacak. Uzmanlık komisyonlarında faydalanacağız. Ayrıca dünyaya da önemli bir mesaj” demiş ve “Kim, nasıl anlam verirse versin. Bizim için bütün anlamlar geçerlidir” yorumunu yapmıştır.
Papa’nın açıklamasını 13 Nisan’da bir televizyon yayınına katılarak yorumlayan Profesör Dr. Mensur Akgün’ün Türkiye’de “Ermeni anıtı dikilmesi” teklifini ben çok yadırgadım. Kendisine Paris’in Sevr banliyösüne Ermenilerin diktikleri sözde Ermeni soykırım anıtını görmesini ve anıtın altında yazılanları okumasını öneririm.
Çünkü, İngiliz Financial Times gazetesinin “Papa Françesko’nun Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki Ermenilerin öldürülmesini 20’nci yüzyılın ilk soykırımı olarak nitelendirmesinin ardından Türkiye Dışişleri Bakanlığı Vatikan Büyükelçisi’ni çağırdı. Papa 2’nci John Paul Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında öldürülen 1.5 milyon Ermeni için ‘soykırım’ ifadesini daha önce kullanmasına karşın Papa’nın bu konuşması özellikle Papa’nın geçen yılki dostça görünen Türkiye ziyaretinden sonra yetkililer tarafından sürprizle karşılandı” haberinde geçen 1.5 milyon Ermeni’nin soykırıma uğradığı ifadesi büyük bir yalandır.
Osmanlı İmparatorluğunu tarihe gömen Sevr (Sevres) Anlaşması’nın imzalandığı Paris’in Sevr banliyösündeki seramik müzesinin önüne Ermeniler tarafından 8 Mart 2001 tarihinde dikilen anıtın üzerinde “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda soykırıma uğratılan 1.5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır. Bu ifade Auschwitz Birkenau toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla. “1.5 milyon Yahudi” “1.5 milyon Ermeni” olarak değiştirilmiştir. Bu, uluslararası intihaldir.
1973-1985 yılları arasında Avrupa’da birçok Türk vatandaşının katledilmesine sebep olan ASALA terörünün en çok eylem gerçekleştirdiği ülke Fransa’dır. Bu dönemde hayatını kaybeden 36 Türk vatandaşından 16’sı Fransa’da uğradıkları terör saldırılarında yaşamlarını yitirmiştir. Avrupa Parlamentosu’nda sözde Ermeni soykırımı iddialarını içeren karar alınırken Fransız parlamenterler bu konuda aktif bir şekilde çalışmıştır.
Türkiye, 24 Nisan Çanakkale Kara Savaşlarının 100’ncü yılını büyük bir barış davetine çevirmeye hazırlanırken, onlarca diplomatı şehit eden ASALA terör örgütü, etkinliklere katılacak ülkelerin soykırım işleyenleri teşvik etme suçunu işlemiş olacaklarını savunarak katılımcıları tehdit etmiştir: “Yukarda adı geçen kutlamaların gerçekleştirilmesi durumunda ASALA, gereğince karşılık verme hakkının saklı olduğunu ilan eder.”
Diğer taraftan Güney Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi’nin AİHM’nin aleyhte kararına rağmen 2 Nisan günü aldığı 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını inkar edenlere 5 yıl hapis ve 10 bin Euro para cezası verilmesine ilişkin kararı, Kıbrıs’ta hiçbir zaman bir anlaşmanın olamayacağının bir göstergesidir. Güney Kıbrıs Temsilciler Meclisi sözde Ermeni soykırımını dünyada tanıyan ikinci, Avrupa’da tanıyan ilk Parlamento’dur.
21 Aralık 1963 gecesi Kıbrıslı Türklere Rum sivil polis teşkilatını saldırtan, başta Makarios olmak üzere dönemin Rum yöneticileri ile bugünkülerin arasında hiçbir fark yoktur. Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi, günümüze kadar 1915 olaylarına ilişkin Ermenilerin iddia ettikleri sözde soykırımı yapanları kınayan üç kararı oybirliği ile onaylamıştır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Avrupa’da Yunanistan, Slovakya ve İsviçre’den sonra sözde Ermeni soykırımının inkarını cezalandıran dördüncü ülke olmuştur. Hollanda Parlamentosu’nun alt kanadını oluşturan Temsilciler Meclisi’nde yapılan oylamada hükümetin “Ermeni soykırımı meselesi” yerine “soykırım” ifadesini kullanma isteği kabul edilmemiştir.
PVV lideri İslam karşıtı Geert Wilders ile PVV milletvekili Harm Beertema ve CU (Hıristiyan Birlik) milletvekili Joël Voordewind tarafından ortaklaşa sunulan 34 000-V-61 numaralı önergeyle ilgili oylama, Kuzu/Öztürk Grubu lideri Tunahan Kuzu’nun isteği üzerine açık oylama şeklinde yapılmış ve önerge 63’e karşı 78 oyla reddedilmiştir.
Ermenistan’da yapılacak sözde soykırımın 100’ncü yılını anma törenlerine Hollanda’dan Kral Willem Alexander ve Başbakan Mark Rutte’nın ya da Başbakan veya bir bakanın katılmasını öngören 2 önerge de yapılan grup oylamasında kabul edilmemiştir. Bulgaristan’da aşırı sağcı ATAKA partisi milletvekillerince hazırlanan Ermeni iddialarının resmen tanınmasına ilişkin yasa teklifi Parlamento genel kurulunda 16 Ocak 2008 tarihinde 50’ye karşı 63 oyla reddedilmiştir. 60 milletvekili çekimser kalmıştır.
24 Nisan yaklaşırken Avrupa Parlamentosu 15 Nisan’da sözde Ermeni soykırımını kabul eden bir tasarının oylamasını yapacaktır. Avrupa Parlamentosu daha önce 18 Haziran 1987, 15 Kasım 2000, 28 Şubat 2002 ve 28 Eylül 2005 tarihlerinde sözde Ermeni soykırımının yapıldığını onaylamıştır. Avrupa Konseyi de 24 Nisan 1998 ve 24 Nisan 2001 yıllarında Ermeniler lehine karar almıştır.
Bu kararlar dururken Türkiye’nin AB üyesi olması mümkün değildir.
Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen şimdiye kadar 20 ülkenin parlamentoları sözde “Ermeni Soykırımı” iddialarını tanımıştır: Uruguay, (1965, 2004, 2005), Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (1982), Arjantin, (1993, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007) Rusya Federasyonu (1995 ve 2005), Kanada (1996, 2000 ve 2004), Yunanistan (1996), Lübnan (1997 ve 2000 ) Belçika (1998) İtalya (2000), Vatikan (2000), Fransa (2001), İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004) Polonya (2005), Almanya (2005), Venezuella (2005), Litvanya (2005), Şili (2007) ve İsveç (2010).
Birleşik Krallığın parçası olmasına karşılık Galler soykırımı kabul etmektedir. 20 Nisan 2007’de Bask Parlamentosu sözde Ermeni soykırımını tanıyan bildiri yayınlamıştır. 23 Kasım 2007’de Mercosur Parlamentosu ile Avustralya’nın Yeni Güney Galler Eyaleti ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 50 Eyaletten 41’i sözde Ermeni soykırımının olduğunu kabul etmektedir.
Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ yaklaşan 24 Nisan öncesinde 9 Nisan 2015 tarihinde soykırım sözcüğü yerine bu kelimenin Ermenicede karşılığı olan “medz yeghern” sözcüklerini telaffuz etmemesi konusunda ABD Başkanı Barack Obama’ya bir mektup yazmıştır.
Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın, “Ancak Papa Francis’in yaptığı açıklama tarihi bir husumet olarak dünya tarihine geçecek yanlış bir açıklamadır. Gerçekten tamamen itilaflı olan, tarihi hiçbir belgeye dayanmayan, kabul edilmesi mümkün olmayan böyle bir açıklamayı Türkiye yok farz edecektir” açıklaması yerindedir ama açıklamanın “yok” (keenlemyekün) sayılması mümkün değildir.
Çünkü yokluk, idare hukuku kavramıdır. Hukuka aykırı olarak nitelendirilebilecek bir idari işlemin iptaline gerek olmadan “yok” sayılmasıdır. Oysa uluslararası hukukta böyle bir kavram yoktur.
ABD’deki Pew Araştırma Merkezi Din ve Kamu Yaşamı Forumu’nun “2010 Dünyanın En Önemli Dini Gruplarının Büyüklüğü ve Coğrafi Dağılımı” adlı raporuna göre dünyada 2,2 milyar Hıristiyan (yüzde 32), 1,6 milyar Müslüman (yüzde 23) vardır.
Dünya genelinde Hıristiyan nüfusun yarıya yakınını oluşturan Katoliklerin sayısı yaklaşık 1,1 milyar civarındadır. Latin Amerika Katolik nüfusun yüzde 40’ından fazlasını barındırmaktadır. Yüzde 41,3’ü Katolik olan Güney Amerika’da 483 milyon Katolik vardır. Avrupa’da 277, Afrika’da 177, Asya’da 137, Kuzey Amerika’da 85 ve Okyanusya’da 9 milyon Katolik yaşamaktadır.
Dünyada en fazla Katolik’in bulunduğu 10 ülkenin 4’ü Latin Amerika’dadır. Brezilya, yaklaşık 140 milyon nüfusuyla dünyada Katoliklerin en kalabalık olduğu ülkedir. Papa’nın ülkesi Arjantin’de nüfusun yüzde 75’ten fazlası Katolik’tir. Avrupa’da en fazla Katolik yaklaşık 57 milyon kişi ile İtalya’da bulunurken, Afrika’da başı yaklaşık 36 milyon ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti çekmektedir.
Papa Katolik dünyasının başı olduğuna göre tüm Katolik ülkeler sözde Ermeni soykırımını tanırsa, biz kafamızı “deve kuşu gibi” kuma gömüp bu kararları yok mu sayacağız?
Ayrıca Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın resmi internet sayfasından yaptığı kısa açıklamadaki, ”Ermenistan için Papa’nın açıklamaları şans ve ümit verici” açıklamasını da unutmamak gerekir.
NTV’de 13 Nisan Pazar akşamı Papa’nın açıklamalarını yorumlayan yorumcular; Ermenilerin yaptığı Hocalı soykırımından, Holokost’tan, Ruanda ve Bosna soykırımlarından, 18 Mayıs 1944 tarihinde Kırım Türklerinin Stalin tarafından bir gecede trenlere binilerek vatanlarından sürgüne gönderilmelerinden ve 150 bin Kırım Türkünün yollarda öldüğünden nedense söz etmemişlerdir.
Acaba neden?
Ben çok merak etmekteyim. Siyasi partilerden aday olan Ermeni kökenli milletvekili adayları bu konuda acaba ne düşünüyorlar? Özellikle Selina Özuzun Doğan’ın görüşleri benim için çok önemli. Türk halkı bu adayın görüşlerini öğrenmek isteyecektir.
Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal’in yanında yer alan ve birinci Mecliste milletvekili olan Ahmet Rüstem Bey, sözde Ermeni soykırımı suçlamalarına karşı 1918’de Bern’de Fransızca olarak yayınladığı La Guerre Mondiale et la Question Turco- Armenienne (Dünya Savaşı ve Türk Ermeni Sorunu) adlı kitabının önsözünde şu tespitte bulunmuştur:
“Ermeni sorununda dünya kamuoyuna karşı Türkiye’yi savunmayı amaçlayan bu kitabı yazarken , her şeyden önce doğduğum, pek çok iyiliğini ve nimetlerini gördüğüm bu ülkeye bağlılık duygularını sürdürmeyi düşündüm…Bu ülkenin ve Türk halkının onurunu korumak için iki kez düelloda bile dövüştüm ve Türk-Yunan savaşına gönüllü olarak katıldım. Bu kitabı yazarken beni harekete geçiren itici gücün, yalnız ve yalnız ülkeme olan sevgim ve saygım olduğunu söylemek istiyorum.”
Bugün “Canım Batılılar öyle söylüyorsa öyledir, demek ki Ermeni soykırımı yapmışız kabul edelim, ne var bunda özür dileyelim olsun bitsin” diyen başta Nobel Edebiyat ödüllü yazar Ferit Orhan Pamuk olmak üzere bazı Türk aydınlarının, ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un (Gün Uzar Yüzyıl Olur, 1980) ifadesiyle “mankurtların” sayısının hızla çoğaldığını gördükçe, Türkleri aşağılayanları düelloya davet edecek kadar gözü pek bir Türk sever olan Polonya kökenli Ahmet Rüstem Bey’i acaba kaçımız biliyor?
Bence, bilen sayısı bir elin parmaklarını geçmez.