Sadrazam Damat Berat Paşa ve AKP’deki Marksist…

ozan ceyhunOsmanlı padişahları, kendi iradelerinin devlet yönetimine mutlak şekilde yansımasını isterler bunun için de çeşitli tedbirler alırlardı. Bu tedbirlerin başında da devletin ikinci adamlığı olan “Vezir-i Âzamlık”, diğer adıyla “Sadrazamlık” makamı konusunda aldıkları tedbirler gelirdi. Buna göre padişahlar kendilerine sadrazam tayin ederken öncelikle iki temel ilkeyi mutlaka dikkate alırlardı. Bunlardan birincisi güven ve sadakat, ikincisi kolayca yönlendirme ve gerektiğinde problemsiz bir şekilde bertaraf etme ilkeleriydi! Kabiliyet ve liyakat ise genelde ikinci planda gelirdi. Çünkü liyakat ve kabiliyet, aynı zamanda Padişah’ın yetkilerine ortak olma anlamı taşırdı. Padişahlar ise zinhar böyle bir şeyi istemezlerdi. Sonuçta herkes gibi, sadrazamlar da padişahın kullarıydı ve yeryüzünde tanrıyı temsil eden padişah, tanrı adına kullanmış olduğu yönetme yetkisini kullarıyla paylaşmazdı…

Çandarlı ailesine mensup sadrazamlardan sonra, bu makama genelde devşirmelerin getirilmiş olmasının en önemli sebeplerinden birisi de budur bence. Yani padişahın, irade-i seniyesinin, devlet yönetimine tamamıyla egemen olması ve yetkilerin paylaşılmak istenmemesi. Sonraki yıllarda da zaman zaman Padişahın karşısında dik durma temayülü gösteren sadrazamlar çıktı ise de onlar da kısa zamanda bir şekilde bertaraf edilmişlerdir.

Osmanlı Padişahlarının, mutlak iradelerinin devlet yönetimine tam olarak yansımasının bir yolu, yönlendirilmeye müsait, zayıf karakterli ve korkak adamları sadrazam yapmak ise de, bunun dikkat çeken bir başka önemli yolu da, damatların sadrazam yapılmalarıdır. Damatlar, ne kadar güçlü karaktere sahip olsalar bile, netice de her yönden padişaha bağlı adamlardı! Onun için de padişahlar tarafından kolayca yönlendiriliyor ve istenmedikleri takdirde de kelleleri kolayca alınabiliyordu! Çünkü padişahlar, sadrazam eşi olan sultanlar üzerinden sadrazamların yatak odalarına kadar kolayca girebiliyor, attıkları her adımı yakından takip edebiliyorlardı. Bir başka açıdan söyleyecek olursak; yatak arkadaşlarına varıncaya kadar sadrazamların bütün velinimetleri padişah olunca, kellelerini almak da o derece kolay oluyor, ne asker ve sivil bürokrasiden, ne de ahaliden destek bulabiliyorlardı.

Osmanlıda iz bırakmış ünlü damat sadrazamlar vardır ki; Pargalı İbrahim Paşa örneğinde olduğu gibi bunların bazıları, bizzat padişahın emriyle cellatlarının kucağında can vermişlerdir! Damat Sokollu Mehmet Paşa, Damat Rüstem Paşa, Damat Nevşehirli İbrahim Paşa, Damat Silahtar Mehmet Paşa, Damat Hemşinli Mehmet Ali Paşa ve Damat Ferit Paşa örneğinde olduğu gibi Osmanlı’da ikinci adamlık makamı olan ve bugünkü Başbakanlık makamına tekabül eden “Sadrazamlık” makamını işgal etmiş bir sürü “Damat Paşa” vardır.

Padişah Erdoğan ve Sadrazam Damat Berat Paşa

Milletvekili aday listeleri açıklanınca ister istemez konuya ilgi duyduk ve şöyle göz ucuyla listelere baktık. AKP’de dikkatimizi çeken en ilginç isim İstanbul’dan seçilecek sıradan aday gösterilen Berat Albayrak oldu. Bir ara Çalık Grubu’nun ceoluğunu da yapan Berat Albayrak, bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı. Böyle olunca; ister istemez yukarıda aktarmış olduğumuz bilgiler geldi aklımıza.

Malum; Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de parlamenter demokrasiyi rafa kaldırıp, başkan, yani bir anlamda Padişah olmak için yanıp tutuşuyor. Bunun için de ısrarla halktan AKP’ye 400 vekil çıkaracak biçimde oy vermelerini istiyor. Bu sebeple tarafsızlığını filan bir tarafa bırakmış durumda; yana yakıla mitingler düzenliyor, çağrıldığı her töreni fırsat biliyor, hatta bunlarla yetinmiyor, Türkiye sathında görev yapan muhtarları bölük bölük Ankara’ya çağırıp onlara Ak Saray’da nutuklar atıyor. Anlaşılan, Tayyip Bey, kendisini 77 milyonun tek sahibi gördüğü gibi, muhtarları da seçildikleri mahallenin ve köylerin tek sahibi zannediyor. Sanki köylü veya mahalleli muhtarın lafıyla oy verecek! Bu sebeple, Tayyip Bey’e ünlü “Züğürt Ağa” filmini bir kez daha izlemesini salık veririz. Hani ağanın onca çabasına karşı, onun temsil ettiği partiye tek bir oy çıkmıştı ya. İşte o filmi demek istiyoruz.

Geçenlerde Tayyip Bey’in düzenlediği bu muhtar toplantıları konusunda gazetenin birisinde ilginç bir haber vardı. Habere göre; muhtarların çoğu, korkudan, yani fişlenmemek için geliyormuş bu toplantılara. Bütün masraflarını da kendi ceplerinden karşılıyorlarmış. Onlara verilen tek şey ise hamaset dolu bir nutuk ve mütevazı bir öğlen yemeği imiş. Elbette, devlete saygısından dolayı davete icabet edenler ve Cumhurbaşkanlığı sarayını ve Erdoğan’ı yakından görmek isteyenler de varmış aralarında.  Geçenlerde bizim mahallenin muhtarıyla görüştük; “İnadına gitmedim” dedi. “Gidip de ne yapacağım…” diye devam etti…

Özetle; Erdoğan iyiden iyiye kendisini Padişah olma sevdasına kaptırmış bulunuyor. Bunun her türlü hazırlığını yapmış gözüküyor. Damadın, AKP’den vekil olacak olması da bu hazırlığın bir parçası olsa gerek. 8 Haziran’dan sonra kurulacak muhtemel bir AKP hükümetinde Damat Berat Paşa’nın Sadrazam olmasa bile, en azından bir nazırlık kapacağı kesindir. Belki de Sadrazam Naibi yapılır ve Padişahımız efendimiz, hükümeti tıpkı Osmanlı’daki gibi “Naib-i Sadrazam” yapılacak damadı üzerinden yönetir! Kim bilir belki de kendisini tıpkı Memlüklerdeki gibi “Nâib-i Kâfil” tayin eder. Yani kendisine vekil yapar!

Belki de Tayyip Bey’in aklında oğlu Bilal’i veya kızı Sümeyye’yi vekil seçtirmek vardı. Ancak onların vekil adayı gösterilmesinin, çok daha büyük tepki çekeceğini hesap etmiş olacak ki; şimdilik damadını aday göstermekle yetindi. Belki de padişah olacağı günleri hesap ederek, “Sadrazam Damat Berat Paşa” tabirinin, çok aha yakışı kalacağını ve geçmişi çok daha güzel temsil edeceğini düşünmüştür.  Kim bilir?

İşçi Partili Marksist Babanın AKP’li Marksist Oğlu: Ozan Ceyhun

AKP’nin aday listesinde çok ilginç isimler var. Onlara fazla kafa yormaya değmez. Ancak AKP’nin vekil adaylarından birisinin üzerinde bir miktar durmak gerekiyor. O isim İzmir 1. Bölge 5. sıradan aday gösterilen Ozan Ceyhun’dur. Ozan Ceyhun, daha çok şair kimliği ile bilinen Demirtaş Ceyhun’un oğludur. Kendisi Almanya ve Türkiye pasaportu taşıyor. Yani çifte vatandaş. Almanya’da Yeşiller Partisi ve Sosyal Demokrat Parti’de siyaset yapmış ve vekil olarak Avrupa Parlamentosu’nda Almanya’yı temsil etmiş. Ozan Ceyhun’un, Tayyip Bey’in “Gâvur İzmir” diyerek İzmirlilere yapmış olduğu hakareti silmeye gücü yeter mi bilmem. Ancak adı geçenin, Almanya-Türkiye ilişkilerinde, kimden yana tavır koyacağını şimdiden kestirmek biraz zor!

Öte yandan sosyal medyada adı geçen hakkında anlatılanlar bir hayli kafa karıştırıcı. Ozan Ceyhun hakkındaki yorumların en ilginçlerinden birisini Kayserili gazeteci dostum Dursun Berkok Yapmış facebookta. Şöyle diyor Dursun Bey:

“Ülkücü şehit Mustafa Erol’un da katil zanlısı olan ve Avusturya’ya kaçan Ozan Ceyhun… Çok bilinen bir şehit cenazesi fotoğrafımız vardır, kar tipisi altında ülkücüler şehitlerini defnetmek için tabutu omuzlamışlar. İşte o tabutun içinde yatan şehit, Ozan Ceyhun’un katlettiği Mustafa Erol’dur… Allah rahmet eylesin…”

Benzer yorumlardan birisi de Hüseyin Yürük isimli Ülkücüye aittir. Şöyle diyor yapmış olduğu yorumda Hüseyin Bey:

“Mustafa Erol hakkında pek bilgiye ulaşılamıyor, ama onun katil zanlısı olan ve Avusturya’ya kaçan kişi dönemin ünlü solcu yazarlarından Demirtaş Ceyhun’un oğlu Ozan Ceyhun’dur. Peki, kimdir bu kızıl katil? Yazının en önemli kısmı işte bu. Yazıyı okuduğunuzda hemen Google’a Ozan Ceyhun yazıp öğreneceksiniz; biliyorum. Ama hem sizi yormamak için hem de ilgileneceğinizden şüphe ettiğim için ben bildiklerimi yazacağım. Ozan Ceyhun 1960 Adana doğumlu, olaydan sonra Avusturya’ya, oradan da Almanya’ya yerleşiyor. Memleketini yazmamın sebebi, bir Adanalı olarak bana göre bir vatan haini olan bu katilin hemşerim olmasına üzülmüş olmam ve olayın Adana Yurdu’nda meydana gelmiş olmasından kaynaklı hazin tesadüfe dikkat çekmek istememdir. Bölücü ve satıcı siyasi yaşamına burada da devam eden katil, Türk düşmanlığıyla bilinen Alman Yeşiller Partisi’nden Gross-Gerau Milletvekili olarak görev yaptı. 23 Ekim 1998’den beri Avrupa Parlamentosu üyesi olan Ozan Ceyhun, Ekim 2000‘den itibaren SDP üyesi oldu. 20 yıl girmediği Türkiye’ye VIP Kapısından çok önemli adam (!) olarak geri gelmiş ve ODTÜ’de konuşma yapmış. Apo’yu kurtaran idamın kaldırılmasına en çok sevinen isimlerdendi.

Yazının amacı nedir, diyecekler. O dönemlerde ki kutlu mücadelede bulunmuş ve gazi olmuş bir ağabeyimle sohbet ederken şöyle demişti: ‘Hapisten çıktığımda biri bana gelip ‘Seni 77’de vuran adamı tanıyorum, şurada yaşıyor’ dedi. Ben de ona ‘Ulan gelip neden söylüyorsun? Ne yapayım yani, zaten içeride hayatım sönmüş!’ Ben bunları yazarken, amacım hedef göstermek değil tabi ki. Ama ülkücülere bu ülkede Başbakanlar bile ‘Eli Kanlı Katiller’ derken, biz hep aşağılanırken, asıl eli kanlı katil olan vatan hainleri bu ülkede el üstünde tutuldu. Bu benim kanıma dokunuyor. Herkes bilsin artık bu eli kanlı ülkücü katillerini. Bu daha ilk yazım. Masum görünen ve önemli şahsiyet olarak sunulan şahsiyetsizleri deşifre etmeye devam edeceğim…”(*)

Şahsen, bu konuda fazla bilgim yok. Yukarıdaki iddialar ispatlandı mı ve Ozan Ceyhun bahsedilen suçtan dolayı herhangi bir cezaya çarptırıldı mı onu da bilmiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki; bir zamanlar Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun hususi mektubunu göz yaşları içinde okuyarak Ülkücülerden Anayasa referandumunda oy isteyenlerin, Ülkücülerin bu hassasiyetlerini de düşünmesi ve Ozan Ceyhun gibi en azından Ülkücülerin nezdinde şaibesi bulunan kişileri aday göstermemesi gerekirdi. Bu sebeple, hem Ülkücülerden oy beklentisi olan AKP yöneticilerinin, hem de MHP yönetimine kızıp AKP’ye veya bir başka partiye oy vermeyi düşünen Ülkücülerin bu noktayı da dikkatlerden kaçırmamaları gerekir diye düşünüyorum.

Öte yandan Kemal Derviş üzerinden CHP liderine yüklenenlerin, bütün umutlarınızı Alaman vatandaşı Marksist Ozan Ceyhun’a bağlamaları gerçekten de çok enteresan. Peki haksız mıyım?

____________

(*) Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz.

-http://www.kamudanhaber.com/m/guncel/ulkucu-sehitlerin-unlu-katilleri-h101334.html,

Osmanlı padişahları, kendi iradelerinin devlet yönetimine mutlak şekilde yansımasını isterler bunun için de çeşitli tedbirler alırlardı. Bu tedbirlerin başında da devletin ikinci adamlığı olan "Vezir-i Âzamlık", diğer adıyla "Sadrazamlık" makamı konusunda aldıkları tedbirler gelirdi. Buna göre padişahlar kendilerine sadrazam tayin ederken öncelikle iki temel ilkeyi mutlaka dikkate alırlardı. Bunlardan birincisi güven ve sadakat, ikincisi kolayca yönlendirme ve gerektiğinde problemsiz bir şekilde bertaraf etme ilkeleriydi! Kabiliyet ve liyakat ise genelde ikinci planda gelirdi. Çünkü liyakat ve kabiliyet, aynı zamanda Padişah'ın yetkilerine ortak olma anlamı taşırdı. Padişahlar ise zinhar böyle bir şeyi istemezlerdi. Sonuçta herkes gibi, sadrazamlar da padişahın kullarıydı ve yeryüzünde tanrıyı temsil eden padişah, tanrı adına kullanmış olduğu yönetme yetkisini kullarıyla paylaşmazdı... - ozan ceyhun

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir