Tahran’da 2. Türkiye- İran Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konsey Toplantısı yapıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı H.Ruhani ve dini lider Ayetullah A.Hamaney ile ikili ilişkileri ve Ortadoğu genelinde yaşanan hadiseleri görüştü.
*
Ziyaret, Suudi Arabistan öncülüğünde çoğunluğu Körfez ülkelerinden oluşan müttefiklerin Yemen’de İran destekli Husilere karşı başlattığı hava operasyonlarının, bölgedeki iki rakip İran ve Suudi Arabistan’ı bir kez daha karşı karşıya getirdiği,
Türkiye’nin operasyona destek verdiğini açıklamasının oluşturduğu gergin bir dönemde yapıldı.
*
Üstelik İran’ın içine düşürülmek istendiği tecritte sarıldığı “Nükleer Milliyetçiliğe”, ne tek başına İsrail’in, ne de içine düştükleri ağır ekonomide ABD ve müttefiklerinin askeri bir yöntemle baş etmesinin mümkün görülmediği ve bu yönde Ortadoğu’da önemli gelişmeler yaşandığı bir dönemden geçiliyordu.
*
O yüzden ABD; Ukrayna’nın Donetz ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri vasıtasıyla bölünmüşlüğünün yavaş da olsa siyasal bir meşruiyet kazanma yoluna girmesi ya da bölgenin donmaya bırakılan bir çatışma alanı hüviyeti kazanmak üzere oluşunun verdiği fırsatı kullanıyordu.
İsrail-Filistin arasında bir barışı ve bu barışı etkileyecek Suriye’yi yok etmekle ilgili niyetlerin boşa çıkmasıyla Suriye, Irak ve İran dinamiklerini oluşturmaya yönelmişti.
*
Nitekim, alttan alta İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşması için taraflar arasında olumlu girişimlerin gelişmekte olduğu ve barış için umutların yükseldiği bir sürece girilmekte olduğuna ilişkin bilgiler alınıyordu.
*
26. Arap Birliği Zirvesi’nde, barışa yönelik bölgesel bir güvenlik tehdidi durumunda devreye girmek üzere birleşik bir Arap gücü kurulmasında mutabakat sağlanmıştı.
Bu suretle Ortadoğu’da Sünni-Şii eksende, Sünni Araplar “Ordulaşma”yı sağlarken;
Hem İsrail’in müttefiki Arap’ların ‘Milli Güvenliği’, hem de İsrail’in Şii Ordusuna karşı güvenliğinin teminata alınması öngörülüyordu.
*
En önemlisi, İsrail’in güvenliği ile ilgili bir gelişme olarak, İran ile 5+1 ülkeleri arasında süren nükleer müzakerelerde, 31 Mart’ ta siyasi çerçeve anlaşmasına varıldı.
İran’ın 10 yıl boyunca uranyum zenginleştirmede kullanılan santrifüjlerinin üçte ikisinden fazlasını azaltması karşılığında BM ve ABD’nin yaptırımlarının aşamalı olarak kaldırılmasında mutabakat sağlandı.
*
Böylece gelirinin çoğunu dünyanın en büyük 2. üreticisi olduğu petrolden sağlayan İran’a uygulanan yaptırımların en önemli ayağı, ekonomik işlemlerinin sonlandırılması amacıyla Merkez Bankası işlemlerinin askıya alınmasında sona gelindiği anlaşıldı.
İran’ın aynı zamanda çok sayıda sektörde faaliyet gösteren, ithalatın yarıdan fazlasını ihracaatın tamamına yakınını yaparak en güçlü ekonomik örgütü olan Devrim Muhafızları’ndan hareketle bireylerin ve İran ulusunu yalnızlaştırması ve rejimin yıkılması gayretlerinden vazgeçilmekte olduğu mesajı verildi.
*
Buna karşı çok eskiye dayanan deneyimi ve devlet tecrübesiyle İran’ın yaptırımlara farklı yöntemlerle tepki göstermesi,
İşte Devrim Muhafızlar Ordusu’nun yüksek savaş hazırlıklarını geliştirmesi,
Nükleer altyapının kilit önemdeki bileşenlerini yoketmek çabasında bulunan NATO saldırısına karşı İran balistik füzeleri ülke genelinde dağıtarak konuşlandırması, Hava kuvvetlerinde hızlı tepki gösteren yeni birlikler oluşturması,
İran’ın kendine uygulanan yaptırımlara karşı ayakta kalabilme güdüsüyle “İslam Milliyetçiliği” ardından hızla “nükleer milliyetçiliğe” yönelmesi dinamiklerinde normalleşme öngörülüyor.
*
En önemlisi ise ABD yaptırım politikası uygulamalarına Rusya’yı da dahil edince, bu kez Avrupa’da İran’ın ardından Rusya pazarlarının da daralması karşısında, nasıl bir yaklaşım sergilenmesi konusunda yaşanan bölünmelere engel olunmasının yolu açıldı.
Mesela Almanya, Rusya ile olan ekonomik ilişkileri doğrultusunda yaptırımların ağırlaştırılmasına muhalefet etmekte, hakeza Fransa, İtalya, Avusturya, Lüksemburg, Bulgaristan, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Slovakya Rusya’ya yaptırımları kendi çıkarları için tehlikeli görmekteydi.
*
Şimdi yaptırımların aşamalı olarak kaldırılması ve İran’ın memnuniyeti doğrultusunda, başta İsrail-Filistin arasında çevre ülkeleri de kapsar bir barış planının yürütülmesinin kolaylaşacağı,
İran’ın, özellikle İsrail’i ve bölgeyi ateşe sürükleyecek bir politika yürütmekten alıkonulacağı gibi bir umud gelişiyor.
Bir diğeri ise İran’ın normalleşmesi ile birlikte uluslararası enerji piyasalarına ulaşmasında işbirliği yapılması, bu sırada İran hidrokarbon pazarının Avrupa yararına açılması, hidrokarbon piyasalarında Rusya’ya payının azaltılacağı yönündeki hesapların pratikleşmekte oluşudur.
*
Bu noktada Türkiye bir NATO üyesi olarak, hem askeri anlamda Sünni ve Şii eksenindeki ordulaşma sürecinde potansiyel bir arabulucu olabilme,
Hem de ekonomisi büyük oranda petrol ithalatına bağlı olan ve yaptırımlar nedeniyle büyük ekonomik sıkıntı çeken İran için doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasında alternatifsiz olması hüviyetiyle kilit ülkedir…
*
Türkiye- İran her ne kadar bölgede hegemomik güç oluşturmaya çalışsalarda,şimdi Ortadoğu’daki dengelerin yeniden kurulduğu bu dönemde ekonomik ilişkiler üzerinden ilişkilerini geliştirme ve bölgedeki sorunları birlikte çözme çabası içinde olmaları gerekiyor.
Bu çerçevede Türkiye-İran arasında 2014’te 13 milyar 721 bin dolar olan dış ticaret hacminın çok daha ileri seviyelere taşınması bekleniyor.
*
Ancak bu pozitif gelişmeler için 7 Haziran seçimleriyle birlikte, Türkiye’de hükümetin yeni bir iç ve dış politikaya yönelmesi,
İçeride siyasi partiler arasında normalleşme sağlarken
Dış politikada İsrail, Mısır ve Suriye ile ilişkilerinin normalleştirilmesi, hem Türkiye’yi, hem Ortadoğu’yu rahatlamaya yönelik bir politikanın sürdürülmesi gerekiyor.
O halde Türkiye’de bir restorasyon sürecinin başlaması beklenmektedir…
9.4.2015
*Eski Türkçede “tat” sözcüğü hem “Fars”, hem de “silah üzerindeki pas” anlamındadır.
Kâşgarlı Mahmud ayrılmaz Türk-Fars ilişkilerini şöyle özetliyor;
Tatsız Türk bolmas. (Fars’sız/passız Türk olmaz)
Bir yanıt yazın