NECDET BULUZ
Türkiye ile İran arasında baş gösteren siyasi kriz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran ziyareti ile kısmen de olsa aşılmış görünüyor. Özellikle Suudi Arabistan ve kendisini destekleyen diğer Arap koalisyon güçlerinin Yemen’deki hava saldırılarına tam destek veren Türkiye’nin, İran’dan duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi ile Türkiye-İran arasındaki gerginlik üst seviyelere taşınmıştı.
Biz, İran’ın yayılmacı politikalarının karşısında olduk. İran’daki rejimi de hiçbir zaman benimsemedik ve desteklemedik.
Ancak, konu siyasi ve ekonomik ilişkiler olunca bütün bunları bir kenara koymak gerekiyor. Özellikle Amerika ile İran’ın arasının düzelmesi, ambargonun kaldırılması, Batı’nın İran’a göstermeye başladığı yakınlık bu ülke ile olan ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmemizi gündeme taşımaktadır.
Ortada bazı bölgesel sorunlar var. Bunlara rağmen iki tarafın da ilişkileri geliştirmeye yönelik attıkları adım önemlidir.
İran, baştan bu yana Suriye’de Esad’ı destekledi. Bundan geri adım atmasını da beklememek gerekiyor. Bu konuda Türkiye-İran sıkıntıları halen sürüyor. Yemen’de ise İran destekli Husi’lere karşı başlatılan saldırılar karşısında İran’ın sessiz kalması da mümkün değil. Nitekim Yemen’de sorunların müzakere yol ile çözülmesine yönelik çalışmalar yapılıyor. Irak’ta ise Şii’lere İran desteğinin yeni olmadığı biliniyor.
Ortada böyle bir tablo varken, Türkiye’nin çok daha diplomatik kurallar içinde hareket etmesi ve İran ile olan ilişkileri gerginleştirmekten kaçınması gerekiyor. Özellikle ambargonun kalkmasından sonra İran, eski İran olmayacaktır. Bir noktada petrol ve ticaret merkezi konumuna gelecektir. İran pastasından en fazla faydalanması gereken biz neden olmayalım?
İran’ı seversiniz veya sevmezsiniz bu başka bir şey. Ortada bir komşuluk varsa, ortak çıkarlar ve işbirliğinin ön planda olması gerekiyor. “Kazan, kazan” politikalarının bu noktada işe yaradığını hep görmüşüzdür. Önemli olan bölgesel ilişkilerde ortak noktayı bulmak, kazanmak, barış ve huzur içinde yaşamak olmalıdır.
Ambargo döneminde İran ile sıkı ilişkilerini sürdüren Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkeler şimdi ambargonun kalkmasından sonra bu ilişkileri bir adım daha ileri götürmeye hazırlanıyor. Adı geçen ülkeler İran’da birçok işi alacak ve özellikle ekonomik alanda atağa geçecekler.
Biz, bu nedenle komşumuz ile olan ilişkilerimizi sağlama almak ve İran pastasından daha fazla pay almak için hareket etmek durumundayız.
Dikkat edilecek olursa, daha önce Libya gibi müteahhitlik hizmetleri verdiğimiz bir ülke uygulanan yanlış politikalar nedeni ile elimizden kaymıştır. Irak ile olan ilişkilerimiz limonudur. Suriye tamamen bizden kopmuş durumda bulunuyor. Bütün bunlarda uyguladığımız politikalar etkili olmuştur. Bunları göz önüne alarak hiç değilse aynı yanlışları İran üzerinden yapmaktan kaçınmalıyız.
Daha düne kadar Amerika’nın hedefinde olan bir İran, bugün Amerika’nın bölgedeki en büyük ittifakı olmaya adaydır. Nitekim Amerika’dan yapılan açıklamalarda da İran’ın bölgede Amerika’nın en önemli dostlarından bir haline geleceğine vurgu yapılmıştır. Düne kadar birbirini boğazlamaya kalkan iki ülke bugün ittifak haline gelebiliyorsa biz bunun neresinde olmalıyız?
Aynı şekilde İran’a ambargonun kaldırılması ile Batı’nın ilgisi de artacaktır. Batı’dan da İran ile olan ilişkilerde yeni bir döneme girileceği vurgulanıyor. Bu konuda yapılan açıklamalarda iyi dostluk mesajları iletiliyor.
Aslına bakılacak olursa Batı mezhep olarak Sünniliği daha tehlikeli görüyor. El Kaide, IŞİD, Boko Haram gibi acımasız ve baş kesen İslami örgütler Batı’nın da korkulu rüyası haline gelmiş görünüyor.
İran, jeopolitik okumalar sayesinde nüfuzunu geniş bir alana yayabiliyor. Batıda Türkiye, Basra Körfezi, kuzeyde Kafkaslar, doğuda Orta Asya,Afganistan var. Sonuçta İran; Irak, Suriye, Lübnan, Afganistan, Bahreyn, Lübnan’a ulaşabilmekte ve etkili olmaktadır. Petrol sevkiyatındaki önemi nedeniyle de stratejisinin ağırlık merkezini Basra Körfezi’ne kurmuş bulunuyor.
Biz, bu nedenle diyoruz ki, Türkiye İran ilişkileri, ekonomiden, enerjiye, dış politikadan, ulaştırma sektörüne geniş bir yelpazede işbirliği/ilişki kaçınılmazdır. Her ne kadar mezhepsel, siyasi ve ideolojik farklılıklar, ittifak ve rekabet ön plana çıksa da taraflar birbirinin ayağına basmadan yola devam etmeyi tercih etmelidirler. Bölgenin kaderi bir noktada bunu gerektiriyor.
Yazımızın başında da değindiğimiz gibi biz bölgedeki konumumuzu, yapacağımız ticareti, elde edeceğimiz siyasi kazancı düşünmek durumundayız. İran ile olan ilişiklerimizde de öncelikle bu görüş doğrultusunda politikalar oluşturmak, bu adımları atmak Türkiye açısından daha olumlu adımlar olacaktır.
Burada şunu da anımsatalım:
Amerika ve Batı’ya güven olmuyor. Dün Suriye ve İran ile boğaz boğaza olanlar bugün Esad ile masaya oturacak duruma geldi. İran’la barışıp ambargoyu kaldırma kararı aldı. Burada bir çıkar mücadelesi var. O halde biz de kendi çıkarlarımız doğrultusunda adım atar, hareket edersek yanlış mı yapmış oluruz?
necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com