“TÜRK MİLLETİ GERÇEĞİ”
(-Anlamak Çok Mu Zor?)
“Yedi bin yıllık tarihi olan bir millet” diyor Atatürk, Türk Milleti için…
Bu soylu milletin son kalesi; kırk asırlık atalar yurdu olan Anadolu’dur…
Atatürk, bütün geçmiş kültürleri de soylu Türk Ulusu’nun bir parçası sayıyor da ondan diyor bunu.
Yani ona göre “Türk Milleti” kemik, gen ya da kan bağına bağlı bir milli oluşum değildir. Dil, tarih, coğrafya, ortak tarih, ortak değerler ve gelecekte ortak yaşama arzusu, onun millet tanımını oluşturur.
Bu nedenle, Türkiye’de 1935 yılında kurulan ilk fakültenin adı, “Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi” adını almıştır.
Bu tarihe bir bakış ve algı biçimidir…
Türk, ona göre Tıpkı Fransız, Alman, İngiliz gibi, kişilerin soyuna, sopuna, etnik ve mezhepsel kimliğine bakılmaksızın, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkesin ortak adıdır.
“Türk” denildiği zaman, bu ulusun kaderini paylaşan herkes, bu tanımın içine girer.
Tıpkı İngiliz denildiği zaman, o İngiliz ulusunun kaderini paylaşan herkesin girdiği gibi…
Bugün, Türk Milleti, büyük bir yıkımla karşı karşıyadır:
Türk ve Türklük, etnik bir kimlikmiş gibi değerlendiriliyor.
Sosyolojik gerçekliğe aykırı olarak…
Onunla kalsa iyi:
Önce etnik bir kimlik sayıldıktan sonra, yanına başka etnik kimlikler de cilalanıp, kazınıp onun yanına konuluyor..
Ne oluyor o zaman?
Bir Millet, millet olma sürecinde, ortak değerler etrafında birleşerek, ulus üstü bir düzeye doğru yürümekte iken; tutuluyor, daha alt bir seviyeye çekilmiş oluyor…
Bu nedenle de millet gerçeği reddediliyor.
Millet, Türk Milleti, milliyetçilik ve milli devlet gibi kavramlar “ayaklar altına” (!) alınmış oluyor.
Bu, Türk Milleti’ne karşı vurulan en büyük darbedir.
O’nun milli kimliğini, etnik boyuta indirgeyerek, sıradanlaştırmaktır.
Böyle olduğu zaman, farklı kimlikler güçlendirilip cilalandığında, ulusal değerlerde de buluşamayacaklarına göre, onları bir arada tutacak ortak bağ ne?
Küçük küçük federal devletler ve bunları birleştirecek başkanlık sistemi…
Olası mı?
Gerçekçi mi?
Türkiye gibi, uluslaşma sürecini yaşayamamış, etnik ve mezhepsel temelde birbirine girmeye pek yatkın bir coğrafyada, Türk Milleti’nin gelişmişlik düzeyini ve olgunluğunu aşağıya çekecek bu yapı, Türk Milleti’nin eylemli ve kuramsal olarak da parçalanma sürecini yanında getirecektir.
Üstelik de etnik kimlik tanımı ve yaklaşımı son derece yanlış ve yanıltıcıdır.
Kim Kürt? Kim Boşnak? Kim Gürcü ya da başkası?
Neye ve kime göre? Ölçüsü ne?
Kan bağı mı?
Kemik yapısı mı?
Hangi Kürt’ün, Boşnak’ın ya da başka bir etnik kimliğin kanında, öteki kanların zerreleri yok ve hangi etnik kültüre, öteki kültürler şırınga edilmemiş?
Bir soru daha:
Bu tür ayrıştırmalar, aynı zamanda iflah olmaz bir ırkçılık anlamına gelmiyor mu?
O nedenle şunu diyoruz:
Bugün bize etnik kimliklerin cilalanması biçiminde yutturulmaya çalışılan yaklaşımlar, ırkçıdır ve kafatasçıdır. Üstelik bu yönden de bir ölçüsü yoktur.
Bütün ırkçılıkları reddediyor ve yalnız Türk Milleti gerçeğini kabul ediyoruz.
Bütün sağduyulu insanlar gibi…
Çünkü gerçek demokrasi, ancak ortak değerlerde bütünleşmek, oradan demokratik değerlere yürümekle olur.
Ayrışarak ve ayrışanları birbirine düşürerek değil…
Ulusal bilincimiz ve birlik duygumuzun, bu kadar basit bir gerçeği algılayacak kadar olgunlaştığını düşünüyoruz.
Yoksa birileri bu coğrafyadaki herkese, en büyük felaketlerden birini demokratikleşme diye yutturuyorlar…
Anlamak çok mu zor?
Kemal Arı, 2.4.2015