“Başarılı” operasyon ve muhalefet liderlerine Kur’an eğitimi!

kılıçdaroğluBu sabah kalktım, cep telefonum yine “Hayırlı Cumalar” mesajlarıyla dolu.

Sağ olsun dini bütün dostlarım, yine cumamı kutluyorlar!

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, sanki şeriatla yönetilen bir ülkenin baş imamıymışçasına gitti görev şehidi savcının evinde ayn çatlatarak, bütün harfleri mahreçlerinden çıkartarak ve tecvid kurallarına harfiyen uyarak aşr-ı şerif okudu ya; bizim dini bütün dostlar büsbütün galeyana gelmiş durumda!

Bugünkü cuma mesajları, öncekilerden daha bir süslü, daha bir içten ve daha bir iman dolu!

Birisinin mesajı oldukça şairane, bakar mısınız lütfen;

“Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi. Toprağa ne ekildi de bitmedi. Bu dünyaya kim geldi de gitmedi. Hangi dert hangi sıkıntı bitmedi. Allah’ın rahmeti, mağfireti kime yetmedi. Kim Allah dedi de o yetişmedi. Rabbimizin ‘buyur kulum’ hitabıyla müşerref olanlardan olmamız dileğiyle…hayırlı cumalar”

40 yıldır beş vakit namazını kılan bir adam olarak işte buradan açıkça ilan ediyorum; bir gün duyarsanız “Emekli Diyanet Müfettişi Ömer Sağlam namazı, niyazı bırakmış…” bilin ki; bunun sebebi bana “HAYIRLI CUMALAR” mesajı gönderen dostlarımdır!

Ulan size ne benim namazımdan, niyazımdan.

Ben size namaz-niyaz hatırlatmasında bulunuyor muyum köftehorlar!

Siz gidin önce kendinizi kurtarın.

Allah’a şükür, bizim 40 yıldır biriktirdiğimiz manevi azık bize yeter.

Hatta manevi soframızdan artanlar size ve yedi ceddinize de yeter.

Ulan varın gidin işinize; bu tür şeyler bidattır.

Birileri size bu tür bidatlarla oyalıyor ve gerçekleri görmenizi engelliyor.

Siz ne zaman adam olacaksınız bilmiyorum ki!

Operasyon Başarılı!

Geçtiğimiz 31 Mart günü İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde polisin gerçekleştirdiği operasyon hem Başbakan, hem de Cumhurbaşkanı tarafından “Başarılı” olarak nitelendirildi.

Tayyip Bey, Romanya gezisi sırasında operasyonu başarılı bularak, bu operasyonu gerçekleştiren polisleri kutladı.

Hatırlanacağı gibi; “başarılı” olarak adlandırılan bu operasyon sırasında bir Cumhuriyet Savcısı hayatını kaybetti, iki de terörist öldürüldü.

Operasyon sırasında polislerden yaralananlar olmadığına göre; bu operasyon bir çatışma şeklinde değil, polisin ani bir baskınla savcının odasına dalıp odadakileri taraması şeklinde cereyan etmiş olmalıdır!

Evet, haberlere yansımadığına göre; demek ki operasyon sırasında hiçbir polis yara almadı!

Eğer içerideki teröristler, denildiğine göre Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ı öldürdükten sonra kendi silahlarıyla intihar etmedilerse, en azından içeri dalan polislere birkaç el ateş edip yaralamaları gerekirdi!

Böyle bir şey olmadığına göre; şu halde o odada sadece polislerin silahları ateşlendi!

Resmi açıklamaya göre; içeriden iki el ateş edilmesi üzerine “teröristler savcıyı öldürdü” düşüncesiyle içeriye dalınmış!

Açıklanan otopsi raporuna ve balistik incelemeye göre de savcı, teröristlerin silahından çıkan kurşunlarla öldürülmüş!

Savcının kafasında iki, kanında üç kurşun varmış!

Şu halde sorularımızı soralım:

Savcının en ölümcül yeri olan kafasına iki kurşun sıkan teröristler, acaba neden üç kurşun da fazla ölümcül olmayan karnına sıkma gereği duydular?

Savcıyı beş kurşunla şehit eden teröristler, neden polise hiç ateş etmediler?

Acaba tabancalarında sadece 5 mermi mi vardı?

Doğrusu; teröristlerin yanı sıra Cumhuriyet Savcısı’nın da polisin rastgele yaptığı tarama sonucu ölmüş olabileceği ihtimali, insanı kahrediyor.

O sebeple bazı kişiler diyorlar ki; “Savcı Mehmet Selim Kiraz, Berkin Elvan olayını çözmeye çok yaklaşmıştı onun için de susturuldu!”

Lütfen 02.04.2015 akşamı Bugün TV’de yayınlana ve Nazlı Ilıcak tarafından sunulan, Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, gazeteciler Taha Toros ve Amberin Zaman’ın konuk olarak katıldıkları “Özgür İfade” programını bir kez daha izleyin.

Programın bu konuyu işleyen bölümünde söylenen sözler, savcının susturulduğu üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Elbette Bugün TV’nin, hükümetçe “Paralel Yapı” olarak adlandırılan cemaatin yayın organı olduğunu da unutmadan izleyin programı.

Yani izlerken temkinli olun.

Bize göre de; son derece başarısız ve bilinçsiz bir şekilde icra edilen ve polisin her türlü acemiliğini gözler önüne seren “Çağlayan Operasyonu”nun Erdoğan ve Davutoğlu tarafından “Başarılı” olarak nitelendirilmesi, aklımıza Süleyman Şah Operasyonu’nu getirmiş bulunuyor.

Hatırlanacağı gibi; TSK unsurları, geçtiğimiz Şubat Ayı’nın 22’sinde bir gece operasyonu ile sınırımızdan 37 km. ötedeki Süleyman Şah Türbesi’ni top ve güllelerle yıktıktan sonra, orada bulunan sandukaları alarak (bazılarına göre adeta çalarak) Türk sınırına 200 metre ötedeki “Suriye Eşmesi” denilen ve PYD’nin hakim olduğu Suriye topraklarına getirmiş, orada yeni bir türbe yeri belirlemişti.

Bu operasyonla Türkiye, Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu alanın Türk toprağı olması hasebiyle, Suriye içlerinde 37 km. derinliğe kadar uzanan güvenlik kuşağını, sınırımızın hemen öte yanına kadar çekmiş oluyordu.

TSK, bu operasyonu, IŞİD’in hakim olduğu bölgeden geçerek değil, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin hakim olduğu güzergâhtan geçerek gerçekleştirmiş, yani bir anlamda PYD ile işbirliği yapmıştı.

O sebeple bölücü başı bu operasyona oldukça büyük anlam yüklemiş ve olayı “Eşme Ruhu” olarak isimlendirerek, bu görüşünü Nevruz günü Diyarbakır meydanından cümle aleme duyurmuştu.

Bunun üzerine; bazı hükümet yetkilileri ve TSK, Apo’nun bu açıklamasına tepki göstermişler ve bu konuda hiç kimseden müsaade almadıklarını ve operasyonu tamamıyla kendi inisiyatifleriyle gerçekleştirdiklerini söylemişlerdi.

Ayrıca; operasyonu “BAŞARILI” olarak nitelemişlerdi!

Oysa Başbakan Davutoğlu, adeta bu işbirliğinden duymuş olduğu sevinci izhar edercesine Urfa’da evlenen eski bir PKK militanını, düğün gecesi telefonla arayarak kendisini tebrik etmiş ve göndermiş olduğu bir bayan milletvekili aracılığı ile geline de bir altın bilezik takmıştı.

Başarılı olarak nitelendirilen ve herhangi bir çatışmanın yaşanmadığı bu operasyonda bile bir başçavuşun öldüğü hatırdan çıkarılmamalıdır!

Düşünsenize bir; başarılı olarak isimlendirilen ve tamamıyla bir Ricat ve kaçma harekâtı şeklinde cereyan eden operasyon da bile şehit veriyor bizim ordumuz!

Allah korusun; sıvışırken bile şehit veren bir ordunun, savaşırken nelere sebep olacağını düşünmek bile istemiyoruz!

Süleyman Şah Türbesi, gecenin karanlığında, üstelik PKK’nın himayesinde kaçırılır, kaçarken telaşe ile bir başçavuş ölür, bunun adı “BAŞARILI OPERASYON” olur.

Cumhuriyet Savcısı’nı rehin alan teröristlerle 8 saat pazarlık yapılır ve sonunda savcı da gözden çıkarılarak, operasyon savcının ve teröristlerin ölümüyle sonuçlanır, bunun adı da “BAŞARILI OPERASYON” olur.

Şimdi Davutoğlu’na soruyoruz: Peki Ahmet Hocam, Allah hakkı için söyleyin; sizin için “BAŞARISIZ OPERASYON” nasıl olur?

Mesela şu Çağlayan’daki operasyona “başarısız” demek için, orada görevli bütün savcı ve hakimlerin şehit olması mı gerekiyor?

Ya da Adliye Sarayı’nın büsbütün havaya uçurulması mı?

Şimdi konunun uzmanları diyorlar ki; “Eğer yayın yasağı getirilmeseydi ve teröristlerin yakınları devreye sokulabilseydi, savcı burnu bile kanamadan kurtarılabilirdi…”

Doğrusu biz de böyle düşünüyoruz.

Hatta biz şunu da düşünüyoruz; zaman zaman Ankara Gölbaşı Polis Eğitim Merkezi’nde çekilen ve polislerin tıpkı bir örümcek gibi düz duvarlarda hareket eden görüntüleri yayınlanır ve polislerin nasıl da maharetli oldukları anlatılır televizyonlarda.

Peki bu örümcek polislerimiz, neden Çağlayan Adliyesi’nin çatısından savcının bulunduğu odanın penceresine sarkıtılmadı veya iplere tutunarak o noktaya tırmandırılmadı?

Haberlere göre; teröristler saat 12.30-20.30 arasında tam 8 saat süreyle içeride kaldıklarına ve savcıya su ikram etmek istediklerine göre; onların amaçları adam öldürmek değil, seslerini duyurmak ve örgütün propagandasını yapmak olabilirdi!

Eğer maksatları direk savcıyı öldürmek olsaydı, bu işi susturucu takılmış bir silahla, sessiz sedasız yapar ve geldikleri gibi adliyeden ellerini, kollarını sallayarak çıkar giderler ve izlerini de kaybettirirlerdi.

Ancak onlar yaklaşık 8 saat süreyle içeride kalarak, belki seslerini duyurmak ve örgütlerinin propagandasını yapmak istediler.

Bunun için de pazarlık süresini uzattıkça uzattılar.

Teröristlerin, savcının cep telefonunu kullanarak Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye’den bazı yerlerle konuştukları söyleniyor.

Yani, teröristlerin akrabaları ile irtibat kurularak savcının telefonu üzerinden kendileriyle görüşmeleri sağlansaydı kim bilir belki de şimdi Merhum Savcı yaşıyor olacaktı!

Bu sebeple ben; Gezi Eylemleri’nin bastırılmasında görev alan ve “Kahraman” olarak ilan edilerek birer maaş ikramiye ile ödüllendirilen polislerle, Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları kapsamında görev yapan bazı polislerin daha sonra “Paralelci” kulpu takılarak tutuklandıklarını ve yargılanmaya başlandıklarını düşündüğümde, 31 Mart günü Çağlayan Adliyesi’ndeki operasyonu gerçekleştiren polislerin de günün birinde yargılanacaklarını şimdiden görür gibiyim her nedense…

Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez!  

PKK ile girdikleri çatışmalarda şehit olan askerlerin cenaze törenlerinde “ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ” sloganı atıyorlar diye Ülkücüleri ve MHP’lileri “Şehitler üzerinden siyasi rant elde etmeye çalışmak” ve “kandan beslenmek” ile suçlayanların, görev şehidi Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın evini tam anlamıyla siyasi miting alanına çevirmelerini nasıl yorumlamak gerekiyor bilmiyorum!

PKK ile girilen çatışmalarda ölenlerin cenaze törenlerinde slogan atmak yasak,  DHKP-C’nin şehit ettiği kişilerin cenaze törenlerinde slogan atmak serbest mi?

Geçtiğimiz gün (1 Nisan 2015) Çağlayan Adliyesi’nin önü de aynı sloganla yankılandı; “ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ!”.

Üstelik bu sloganı atanların tamamı hakim ve savcı idi!

Trafolara Dadanan Kediler!

31 Mart günü yaşanan geniş çaplı ve uzun süreli elektrik kesintisinin sebebi henüz açıklanmış değil.

Bu sebeple geriye kalıyor tek ihtimal; o da bütün Mart kedilerinin birbirlerinden haberli olarak, yani organize bir şekilde ve aynı saatte güzel yurdumun bütün trafolarına girerek uzun süreli bir cinsel operasyona imza atmış olduklarıdır!

Elin Japon gâvuru, köprüde bir halatın kopmasının sorumluluğunu alıp, şerefini kurtarmak için intihar ederken, 780.500 Km’lik bir alanı 5-6 saat süreyle elektriksiz bırakanların kıllarını bile kıpırdatmamaları ne üzücüdür ve ne utanç vericidir!

Hiç değilse; Melih Gökçek’i haysiyetsizlikle suçlayan Bülent Arınç bari örnek bir davranış gösterip istifa etseydi olmaz mıydı?

Demek ki bunlar için haysiyetsizlik, sadece birbirlerinin menfaatine dokunduklarında geçerli olan bir nitelendirmedir.

Değil 80 ilde uzun süreli elektrik kesintisi yaşanması, milletin haremi ismetine dokunulsa bile bu işi yapanlar “haysiyetsiz” olarak nitelendirilmeyecektir.

Esasen bu milletin haremi ismetine dokunuldu da.

Hatırlayın lütfen; adamın birisi çıktı ve iktidar mensuplarını da içine katarak “Bu milletin …na koyacağız” diye gerine gerine sövdüğünde bile bunların kılı kıpırdamadı.

Bu sebeple köprüde kopan halatın sorumluğunu üstüne alıp, hiç değilse kendi şerefini kurtarmak için intihar eden Japon Mühendis Kishi Ryoihi’ye Allah’tan rahmet diliyorum…

Şehit Evi Miting Meydanı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın,  değme hafızlara taç çıkartırcasına, şehit savcının evinde okuduğu aşr-ı şerif, bizim ahaliyi yine mest etmiş bulunuyor!

Sosyal medyada Erdoğan’a methiye düzenler var.

Bizim dünya liderinin, sıradan bir mahalle camisinin imamının yapacağı işi yaptığı sırada, dünya liderlerinin İsviçre’nin Lozan kentinde toplanıp İran’ın nükleer çalışmaları konusunda İran’la anlaşmaya vardıklarını, daha doğrusu komşumuz İran’ın, nükleer çalışmalar konusunda dünya liderlerinden kısmi icazet alarak süper güç olma yolunda dev bir adım attığını sorgulayan bile yok.

Şehit savcının evinde Rabia işareti yaparak CHP liderini protesto edip kendisine “Yuh” çeken zavallılara yuh çeken de yok.

Savcıyı korumayı beceremeyenlerin, onun cesedi üzerinden siyaset yapmasının ne kadar ahlaki olduğunu sorgulayan da yok.

Bakınız Erdoğan’ın şehit savcının evinde Kur’an okuması bizim ahaliyi nasıl mest etmiş:

“Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan.. Taziye ziyaretlerine gidiyor… Her gittiği yerde tecvidiyle, mahreciyle, Kur’an-ı-Kerim’den sureler, aşırlar okuyor… Milletimizin kalplerini fethediyor…Göğsümüzü kabartıyor…Gözlerimizden sicim gibi yaşlar akıtıyor…

Buradan açıkça ilan ediyorum… Gandi Kemal, Bilge Bahçeli, Sazcı Demirtaş…

Siz de çıkın düzgünce bir Fatiha okuyun… Vallâhi de, Billâhi de, Tillâhi de emrinizde amade olacağım…

Hodri Meydan…

Bunlar Fatiha Bilmezler…! Biz boş konuşmayız…Boşa da konuşmayız…”

Benden söylemesi; ahali hakkınızda böyle düşünüyor ve böyle propaganda yapıyor ey muhalefet liderleri.

Haydi şimdi, alın elinize elifbalarınızı, doğruca Kur’an Kursuna!


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir