NECDET BULUZ
İstanbul Adliyesi’nde 2 DHKP-C militanının savcı Mehmet Selim Kiraz’ı hunharca katletmesi hiç kuşkusuz ardından çeşitli soru işaretlerini de beraberinde getirmiştir. Böylesine sıkı korunan adliye binasına iki teröristin ellerini kollarını sallayarak girmesi, eylem yapması, savcının başına silah dayayarak fotoğraf çektirilip bunların servis edilmesi devletteki istihbarat zafiyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Amerika’da ya da Batı’da istihbarat servisleri böylesi olaylarda, olay öncesi hamlelerle teröristleri etkisiz hale getiriyor.
Şimdi, son olayın analizini yaptığımızda burada istihbarattaki sıkıntının ortaya çıktığını görüyoruz. Hatta MİT içindeki bazı grupların ayrı hareket ettiğine dair iddialar da bulunuyor.
Daha önce bazı medya organlarında ve sosyal medyada DHKP-C’nin bu tür eylemlere girebileceğine dair haberler yayınlanmıştı. Hatta Fuat Avni adı ile Twitter’den mesaj atan fenomenin örgütün kanlı eylemlere girmek üzere hazırlık yaptığını, bunun için isimlerin bile tespit edildiğini sosyal medyada paylaştığını biliyoruz.
Zaten son günlerde DHKP-C’nin yeniden hortlayacağı, bunun arkasında dış güçlerin bulunduğu, PKK’nın yerini de bu örgütün alacağına dair iddialar ortadayken, bu örgüt üzerine bugüne kadar gerektiği gibi gidilebilmiş midir?
Eylemin sonucu ne olursa olsun, burada devlet yönetimi yara almıştır. Teröristlerin en sıkı korunabilen adliye binasına ellerini kollarını sallayarak ve silahları ile girmesi, öldürülen savcının başına silah dayanmış fotoğraflarının yayınlanması içte ve dışta Türkiye’yi rezil etmiştir. Buna üzülmemek mümkün mü?
Şunun altını kalınca çizelim:
Biz, terörün her türlüsünün karşısındayız ve karşısında olmaya devam edeceğiz. Bu konuda her zaman devletimizin yanında yer aldık, bundan sonra da alacağız. Ülkemizin bölünmez bütünlüğünün savunulmasında üzerimize düşen ne ise onu da yerine getirmeye hazırız.
Devletin savcının odasına girilmesi, savcının öldürülmesi olayı hiçbir zaman kabul edilebilir bir şey değildir. Hiçbir şey de buna haklılık getirmez. Bu nedenle biz bu olayı kınıyoruz ve bir daha böyle olayların yaşanmaması için de gereken önlemlerin alınması gerektiğini vurgulamak istiyoruz.
Burada bizi yönetenlerin de bir yanılgı içinde olduğunu görmekteyiz.
Cemaatten hayali terör örgütü yaratılmak istenildiği iddia ediliyor. Hâlbuki asıl teröristler ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor. Adliye binasına bile girip, savcının odasını basarak sanlı eylemlerini gerçekleştirebiliyorlar. İddia sahipleri “Eğer MİT paralelcileri ettiği kadar PKK ve diğer teröristleri takip edebilseydi bu eylemlerle ilgili mutlaka duyum ve önlem alabilirdi. Ülke sınırlarından en mahrem kuruluşlara kadar yol geçen hanına döndü? Bundan kim sorumlu?” diyor.
Konuyu enine boyuna ele alan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptığı açıklamada “Bu olayla Türkiye vurulmuş, Türk adaletinin kanı akmış, 78 milyon hedef alınmıştır. Berkin Elvan, bir kez daha katledilmiştir” demiştir.
Bahçeli’nin bu olayla ilgili açıklamasından bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyoruz:
“Toplumsal cepheleşmelerden memnuniyet duyanlara, Berkin Elvan’ın körpecik bedeni üzerinden istismar yarışına girenlere gün doğmuştur.
Şiddete yatırım yapan, efendileri namına tetik çeken, siyasi maksatlarla kullanılan eli kanlı canavarlar yeniden öldürme sahnesine çıkmışlardır.
Anlaşılan İstanbul’daki terörist saldırının Çağlayan’daki Adliye Sarayı’nda gerçekleşmesi özellikle kurgulanmıştır.
Terör örgütü DHKP-C’nin kiralık bir çete olduğu dikkate alındığında menfur eylemiyle neyi amaçladığı, hangi mesajları vermeye çalıştığı esasen sır olmaktan çıkacaktır.
Zira her terörist saldırının ardında ahlaksız bir hedef yatmaktadır.
İstanbul’da, güpegündüz, hem de bir Adliye’de böylesi bir saldırının yapılması kesinlikle bağımsız ve bağlantısız olamayacaktır.
Öncelikle bu yasa dışı örgütün ana gayesi her yerde terör eylemini yapacağını göstererek topluma korku aşılama sinsiliğidir.
Bu cani şebeke, Berkin Elvan’ı gerekçe göstererek kamuoyuna doğrudan alçak emellerini duyurma fırsatı yakalamıştır.
Pazarlıklarla kendisinin propagandasını yaptırmış, infaz listesini hatırlatmış, adından bahsettirmiş, gündemin akışını değiştirmiştir.
Türkiye’nin siyasi sıkışma yaşadığı, tartışmaların yeni ve tehlikeli boyutlar kazandığı her dönemde, DHKP-C terör örgütü anında pozisyon almakta, kan dökmek için ortalığa çıkmaktadır.
Karanlık el ve emeller toplumsal hassasiyetlerin kaşındığı ve siyasi gelgitlerin yoğunlaştığı farklı zamanlarda bu cinayet örgütüne öldürme emri vermektedir.
Bu nedenle Türkiye bir ucunda AKP’nin bulunduğu, diğer ucunda kanlı mihrak ve odakların yer aldığı kirli bir tezgâhın tam göbeğindedir.
Türkiye makasa alınmış, cendereye sokulmuş, şaibeli ve şüpheli ilişkilerin içerisine itilmiştir.
Birileri teröristleri açıktan açığa sevk ve idare etmekte, gündem mühendisliği yapmaktadır.
Akıl ve izan sahibi hiç kimse, İstanbul Adalet Sarayı’ndaki terör şiddetini gerçekte Berkin Elvan’ın ölümden kaynaklandığını ileri sürmeyecek, süremeyecektir.
Görünürdeki nedenlerden ziyade, sütre gerisine özenle gizlenmiş, itinayla saklanmış şifreli amaçlara odaklanmak en doğrusudur.
Hukukun sorgulandığı, adaletin yargılandığı, savcı ve hakimlerin tartışıldığı bugünkü ülke tablosunda, terör eyleminin adliyeye kadar sıçraması ayrıca üzerinde durulması gereken bir muammadır.
Merak ediyoruz, hukuk insanlarının can güvenliğiyle ilgili tereddütlerin uyandığı Türkiye’de, milyonlarca insanımızın emniyeti nasıl sağlanacaktır?
Her şeyi geçtik de, bu ülkede istihbarat teşkilatı ne iş yapmakta, neyle uğraşmaktadır?
Erdoğan’a yorulduğunu söyleyen, Meclis’e girmek için hamle yapan, arkasından da saraydan vize alamadığından tekrar koltuğuna oturtulan sır küpü nerelerde gezmektedir?
Terör örgütünün eylem planını deşifre edemeyen, adliye koridorlarına kadar taşınan örgüt paçavralarını ve silahları göremeyen, bulamayan ve tespit edemeyen istihbarat birimleri kimin hizmetindedir, kimlere çalışmaktadır?
Mevcut güvenlik zaafıyla milli beka ve birliğimiz nasıl ve hangi yollardan muhafaza ve müdafaa edilecektir?”
necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com
Bir yanıt yazın