NECDET BULUZ
“AKP’nin tek başına iktidar olabileceğini sanmıyorum ama olursa da 100 falan değil, bir iki milletvekili farkla olur bu. Erdoğan kamuoyu yoklamalarını çok iyi takip eder. Oy kaybını kendisi de çok iyi görüyor ve hükümete yükleniyor. Aslında bu düşüşün sebebi; Erdoğan’ın kendisi. 7 Nisan’da partiler milletvekili adaylarının isimlerini YSK’ya sunmak zorunda. 70’e yakın milletvekili üç dönem kuralından dolayı Meclis dışında kalacak. Tahminimce 150’ye yakın vekil de AKP’den tasfiye edilip, yerine yeni simalar getirilecek. İşte o gün AKP’de ikinci bir depremin yaşanacağını düşünüyorum. Bu iç kargaşa sonucunda da AKP’nin epey oy kaybedeceğini düşünüyorum. Tehdit altında olan demokrasi ve özgürlükler için Meclis aritmetiğinin değişmesi ve HDP’nin barajı aşması gerekiyor. Bu durum barışa da etki edecek ve HDP barışın sigortası olacak.”
Yukarıdaki sözler bir dönem AK Parti içinde görev yapmış olan ve partinin kurucuları arasında bulunan Dengir Mir Mehmet Fırat’a ait. AK Parti ile yollarını ayıran ve 7 Haziran seçimlerinde HDP’den milletvekili aday adayı olan Fırat, yaptığı açıklamalarda özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan için çok ağır ifadelerde bulunuyor.
Son günlerde özellikle Erdoğan’ın Türk tipi bir Başkanlık sistemini savunması ve Anayasa’yı değiştirip, Başkanlık sistemine geçişin önünün açılması için de AK Parti’ye 400 milletvekili istemesi Fırat’ın tepkilerini alıyor. Getirilme istenilen sistemin demokrasiye aykırı olduğu, bunun Baas usulü başkanlık sitemi olacağını da belirten Fırat bakınız neler diyor:
“Demokrasinin olmazsa olmazı Yasama, Yürütme ve Yargı’nın tek bir kişinin yönetimi altında olması ne Başkanlık, ne de parlamenter sistemdir. Kendisi bu yüzden Türk tipi deyip duruyor. Bunun dünyadaki örnekleri Saddam, Esad veya Kaddafi’dir. Yani Erdoğan aslında Baas usulü bir Başkanlık sistemi getirmek istiyor. Sayın Cumhurbaşkanı göreve gelirken, Anayasa’ya bağlı kalacağına ve tarafsız olacağına dair namusu ve şerefi üzerine yemin etmişti fakat sonra Türkiye’yi diktatörlüğe götürmeye başladı. Doğal olarak bu çift başlılık, parti içerisinde de çatışmayı doğurdu ki problemin ana kaynağı da bu zaten… Birincisi, 13 yıl içerisinde yapılan tüm seçimlerden başarıyla çıkması Erdoğan’ın güç zehirlenmesi yaşamasına neden oldu. İkincisi, 17- 25 Aralık yolsuzluk iddialarının Erdoğan’da yarattığı panik yani Yüce Divan’a gönderilmeyen bakanlar hakkında her zaman işlem yapılabileceği ihtimali. Ki bu ihtimal, aynı zamanda yarın öbür gün yeni delillerle Erdoğan’ın yakınlarının yargılanmasına da sebep olabileceği anlamına geliyor. Dolayısıyla Erdoğan’da hem böyle bir tehdit algısı, hem de yanlış politikalar sonucu dünyadan tecrit olma endişesi var. Biliyorsunuz, sıfır problemli komşuluk ilişkisinden, sıfır komşuluğa geldik. Erdoğan’ın Suriye’ye müdahale etmesi; Irak’tan sonra Yemen’e de sıçradı. Yemen problemi üzerinden İran’la da ilişkiler kötüye gidiyor. Bir Sünni ve Şii savaşının eşiği haline gelen Yemen sorununun müsebbibi de bana göre Erdoğan’dır. Bu kaos ortamından Türkiye’nin etkilenmemesi mümkün değil.”
Aslında, AK Parti içinde büyük sıkıntılar yaşanıyor. Ancak, parti içi disiplini nedeni ile bu sıkıntılar şu an için ortaya konulamıyor. Partiden kopan, ya da kopmak zorunda kalanlar, birbiri ile kavga edenler, 3 dönem doldurup açıkta kalanlar, milletvekili listelerinde kendilerine yer bulamayanlar yavaş yavaş ortaya çıkıp, eteklerindeki taşları döküyorlar.
AK Parti ile yollarını ayıran Fırat, bunlardan biridir. Eğer Fırat Erdoğan ile çatışma içine girmemiş olsa, parti dışında kalmasa bu açıklamaları yapabilir miydi? Çünkü bir dönem Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden biriydi.
Daha önce de AK Parti’den Cemaatçi gruptan oldukları için ayrılan bazı milletvekilleri oldu. Bunlar da hem Erdoğan’ı, hem parti yönetimini ağır şekilde eleştirmediler mi? Adı geçen milletvekilleri parti ile yollarını ayırmamış olsalar bu açıklamalarda bulunup, böyle suçlamalara girebilirler miydi?
Demek ki, ortada sorunlar var, sıkıntılar sürüyor. Parti çatısı altında bir şeyler oluyor. Bugüne kadar susanların konuşmaya başlaması, çeşitli yollardan açıklamaları bu sıkıntıların büyüklüğünü gösteriyor. Bu sorunlar ve sıkıntılar da çeşitli şekillerde ortaya çıkıyor.
Dengir Mir Mehmet Fırat’ın açıklamaları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı suçlamaları bu kadarla da sınırlı değil. Erdoğan’ın süreç ile ilgili son açıklamaları konusunda bakınız neler diyor, kendisini birlikte dinleyelim:
“Bu üslubun nedenlerinden biri, milliyetçi oyları hedeflemesi. Daha önceki seçimlerde de bunu yaptı ve başarı elde etti. Ancak insanları her defasında kandıramazsınız. Sayın Erdoğan’ın konuşmalarını nerede yaptığına da dikkat etmek gerekir. Ayağı yere mi basıyordu, yoksa uçakta mı konuştu iyi bakmak lazım. Bu da yetmez,Türkiye sınırları içinde konuşup, konuşmadığı da önemlidir. Mesela Almanya’ya gider, oradaki vatandaşlarımızın anadilinde eğitim alamamasını asimilasyon olarak değerlendirir fakat Türkiye’de konuşurken de Kürtlerin anadilde eğitim almasını ülkenin parçalanması olarak nitelendirir. Balıkesir’de söylediği ‘Kürt sorunu yoktur’ sözleri Erdoğan’ın, 2005’ten itibaren yaptıklarını inkâr etmesidir. Ben buna yine de şükrettim çünkü Edirne’de ya da Akdeniz’de bu konuşmayı yapsaydı kesin ‘Kürt yoktur’ derdi. Aynı gün Kars’a gittiğinde de Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunu vardır’ dedi ki yanılmıyorsam Kenan Evren de aynı sözleri söylemişti bir zamanlar. Erdoğan, Roboski Katliamı’nı algılayamadığı gibi Kobani’de yaşananları da bir türlü anlayamadı.”
Sanıyoruz bundan sonra da partiden kopan, dışarıda kalan ve kavgaya girenlerden bu tür açıklamalar gelecek. Bugüne kadar yaşanan sıkıntıların nedenleri de ortaya dökülecek. Parti disiplini nedeni ile ağızlarına kilit vurulanların, fırsat bulunca bildikleri, gördükleri ve düşündüklerini dile getirmeleri de kamuoyunun bilgilendirilmesi açısından mutlaka yararlı olacaktır.
necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com
Bir yanıt yazın