Geçen haftaki (13 Mart 2015)rahmetsiz Çanakkale Hutbesi’nden dolayı bizim caminin imamına ve Diyanet’e son derece kızgındım. Bu sebeple geçtiğimiz 20 Mart 2015 günü, Cuma Namazı için namaza 15 dakika kala gittim camiye. Bir de ne göreyim; garip kıyafetler içinde bir genç mihraba geçmiş, ayakta elindeki kâğıtlardan Çanakkale muharebelerine ait hikâyeler okuyor! Cemaat de kuzu kuzu dinliyor. Dahası Vaiz efendi cübbe sarık cemaatin arasında otururken, aynı vaziyetteki İmam Efendi, mihraptaki gencin yanında ve ayakta duruyor.
Epeyce bir süre bu garip kıyafetli delikanlıyı izledim ve dinledim; Nusret Mayın gemisinden, tutun Müstahkem Mevkii kumandanı Cevat Paşa’ya ve Hakkı Çavuş’a kadar bir sürü yalan yanlış hikâye okuduğu halde, Mustafa Kemal Paşa hakkında bir tek kelime bile etmiyordu.Dayanamadım ve ayağa kalkarak cemaati yara yara ön safta oturmakta olan vaiz efendiye ulaştım ve kulağına eğilerek;
-“Hocam, delikanlı deminden beri hikâye anlatıyor; birkaç kelime de Mustafa Kemal Paşa hakkında etseydi…” dedim.
Vaiz Efendi; -“Geliyor, bahsedilecek” deyince, yerime geçip oturdum.
Peşmerge kılıklı oğlan nihayet okumasını bitirdi ve sözlerinin sonunda; -“Başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, bütün şehitlere rahmet dilerim” dedi.
…
Arkasından mikrofonu, deminden beri garip kıyafetler içindeki delikanlının yanında ayakta durmakta olan caminin imamı aldı ve delikanlının “Pursaklar İmam-Hatip Lisesi öğrencisi olduğunu” söyleyip, kendisine teşekkür etti ve birkaç laf ettikten sonra, yüksek sesle cemaatten “Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının ruhları için bir Fatiha ve üç İhlas okumaları” talebinde bulundu.
Namazdan sonra da yine İmam Efendi cemaate el açtırıp yüksek sesle dua etti ve duasının sonunda yine Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları için cemaatten birer Fatiha ve üç İhlas okumalarını istedi…
Namaz sonunda, kendileriyle görüştüğüm din görevlilerinden öğrendim ki; bu garip kıyafetli delikanlı, Çanakkale’de savaşan Mehmetçiği canlandırmak için böyle bir kıyafet giymişti ve Çanakkale Şehitleri’ne saygı için, caminin imamı ile birlikte sunumlarını ayakta yapmışlardı! Ancak, Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından tercih edildiği söylenen elbise, renk tonları ve şekil itibarıyla Çanakkale’de savaşan Mehmetçikten daha çok, Kuzey Irak’taki Peşmergelerin ve Kürtlerin milli kıyafetlerini andırıyordu. Bunu da kendilerine açıkça söyledim. Söylediklerine göre; içinde bir tane bile Mustafa Kemal kelimesi geçmeyen metin de Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından hazırlanarak Ankara’da 120 öğrenci tarafından 120 ayrı camide okunmuştur…
Diyanet’in paralelcileri…
Kim ne derse desin; 17-25 Aralık operasyonlarının bu ülkeye bir faydası oldu; o da devletin çeşitli organlarını ayrık otu gibi saran ve kimilerinin “Paralelci”, kimilerinin “Cemaat” dedikleri insanların, devletten ayıklanmaya, daha doğrusu pasifize edilmeye çalışılması olmuştur. Evet ama yetmez. Bu operasyon, Diyanet’e kadar uzanmalıdır. Çünkü bunların uzantıları Diyanet teşkilatında da bulunmaktadır.
Onlardan birisi midir bilmiyorum ama Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinin müftüsü olduğu söylenen bir kişinin, Bursa’da düzenlenen bir konferansta söyledikleri, gerçekten de yenilir, yutulur türden değildir. Adamın anlattıkları, sanki “Risale-i Nûr” isimli kitapların, İslam’ın anlatılmasında ve anlaşılmasında, Kur’an’dan ve hadislerden, Said-i Nursi’nin de hâşâ Allah’tan ve Hz. Peygamber’den daha etkili olduğu gibi bir anlam taşımaktadır.
Şu sözler, Diyanet’in Bozkurt İlçe Müftüsü denilen zata aittir. Yorumsuz olarak aktarıyorum:
“Çağımızdaki pozitivizm taassubu sebebiyle ‘Kur’ân’da böyle buyruluyor’ demenin yetmediği, Allah’a inanmayana Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerini dürbün gibi kullanarak ‘Kur’ân-ı Kebîrin’ yani kâinat ve fıtrat âyetlerinin gösterilmesi gerektiği, aksi halde sadece gözünün gördüğüne inanan ve hep sorgulayan günümüz insanına ulaşılamayacağı, böyle ‘muktezây-ı hâle mutâbık’ bir dille hitap edemeyen bir anlatımın evrensel olamayacağı, dolayısıyla tecdidi başaramayacağı… Tecdit için, modern ilm-i kelâmın tasavvufla sentezlenerek akıl ve kalp kanatlarını birlikte açan Kur’ânî bir sunum gereklidir. Bunu da Bediüzzaman Hazretleri başarmıştır…Risale-i Nur evrensel bir dili bulmuştur. O, tecditte bir şaheserdir. Bir başka ifadeyle ‘Baş Eserdir…”(1).
İngiliz Büyükelçisi: Çanakkale Geçilmemiştir!
Geçtiğimiz haftanın en ilginç tweetlerinden birisini galiba İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moree attı. R.Moree şöyle diyordu birbiriyle bağlantılı olarak atmış olduğu iki tweette: “Bütün Türk dostlarımızın Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’nü saygıyla kutlarım. Çanakkale’de tüm taraflar cesurca çarpıştı ancak hak edilmiş zaferi kazanan Türkler oldu…Çanakkale geçilmez”
Oysa Parelel yapının tarihçidir diyerek meydana sürdüğü ve zorla tarihçi yapmaya çalıştığı Urfalı Mustafa Armağan, İngiliz Sefirin tam aksine Çanakkale’nin geçildiğini söylüyor. Bakar mısınız lütfen:
“Çanakkale’de bazı gerçekler, kesif bir efsane bulutunun arkasında kalmıştır. Tıpkı ‘Çanakkale geçilmez!’ sözünde olduğu gibi. Aslında Çanakkale geçilmiş, hatta 1915’de bir ara Marmara Denizi İngiliz ve Fransızların denetimine bile girmişti. Gerçekler bazen efsanelerden daha ilginç olabiliyor… Özetle, karadan veya denizin üstünden olmasa bile, denizin altından Çanakkale Boğazı geçilmiş, hatta İngiliz ve Fransız denizaltıları Üsküdar’a kadar sokulmuş ve dışarı çıkarak Selimiye Kışlası civarını bombalamış, Boğaz’da Çanakkale cephesinden yapılan hasta ve yaralı nakliyatına engel olmaya çalışmış, Türk denizaltıları ve savaş gemileriyle Marmara Denizi’nde vuku bulan savaşma sonucu her iki taraf da ağır kayıplar vermiştir. Bu kadar malumat yeterli sanırım. Yeni bir hayalhanenizi berbat eylediysem, affola!”(2).
Bu Mustafa Armağan, geçtiğimiz sene, CNN-Türk TV’de Serdar Tuncer isimli televizyoncunun sunmuş olduğu “Başka Şeyler” programında da benzer şeyler söylemiş, Çanakkale’nin gerçekte zafer olmadığını, ancak her milletin böyle bir başarıya ihtiyacı olduğu için Çanakkale’nin zafer olarak kabul edildiği anlamında laflar etmişti yanılmıyorsam!
Benzer şeyleri geçenlerde HDP Genel Başkanı S.Demirtaş da söyledi zaten. Ona göre de; Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ve dolayısıyla Türk Askeri, büsbütün Almanya’nın kuklası olmuş, Almanya nereye sürüklediyse oraya gitmiştir. Dedim ya; AKP hükümetinin bu ülke için yaptığı en hayırlı iş, belki de şu paralel yapı ile giriştiği mücadeledir. Umarım başarılı olurlar. Elbette insanların onurlarıyla ve haysiyetleriyle oynamadan ve hukuku işletmek kaydıyla…