NECDET BULUZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Nevruz’dan bir gün önce Ukrayna’ya giderken yaptığı açıklamanın yankıları sürüyor. Erdoğan Ukrayna dönüşü de gazetecilere yaptığı açıklamada özellikle “çözüm süreci” için dayatılan 10 maddelik isteklerin kabul edilemez olduğunu söyledi. “10 maddelik metnin neresini kabul edeceğim? Çoğunun demokrasi ile falan uzaktan yakından alakası yok” dedi.
Dikkat edilecek olursa MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, baştan bu yana terör örgütünce Hükümete dayatılan bu 10 maddeye karşı çıkmıştı. Bahçeli konu ile ilgili açıklamalarında da “10 madde Türkiye’nin bölünme haritasıdır” demişti.
MHP’nin aylardır karşı olduğu bu maddelere şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da karşı olması hem manidar hem de düşündürücüdür.
Çünkü terör örgütü tarafından dayatılan bu 10 maddelik metin yeni değildir. Aylardır gündemde tutuluyor. PKK’nın siyasi uzantıları yaptıkları açıklamalarda “Bu 10 madde kabul edilmediği ve üzerinde mutabakata varılmadığı sürece PKK’nın silah bırakmasını kimse beklemesin” diyor.
Aynı şekilde Nevruz’da İmralı canisinin Diyarbakır’da okunan mesajında da bu 10 maddeye vurgu yapılıyor. Öcalan, PKK’nın silah bırakması gerektiğini, bunun için örgütün kongreyi toplamasını, ancak 10 maddelik metnin de Hükümet olanlarca kabul edilmesi gerektiğini anımsatıyor. Özetle “10 madde kabul edilmezse silah bırakılmaz” demeye getiriyor.
Ortadaki pazarlıkta görüldüğü gibi terör örgütünün istediği 10 maddelik metin var. Bu metindeki maddelerin hükümet tarafından kabul edilmesi isteniliyor. Silah bırakma konusunun da ondan sonra gündeme geleceği söyleniyor.
Hükümet olanlar seçimler arifesinde köşeye sıkışmak, “çözüm Süreci”nde bir yol almak istiyor. Böylece seçimlere eli güçlü girmeyi hedefliyor.
Cumhurbaşkanı, Başkanlık peşinde ve AK Parti’nin 400 milletvekili çıkarmasını istiyor. Bunu da meydanlarda seslendiriyor.
İşte İşin kilit noktası da burada:
“Çözüm Süreci”ndeki duruşu nedeni ile MHP oylarındaki artış, görebildiğimiz kadarı ile ürküntü veriyor. Son yapılan kamuoyu araştırmalarında Başkanlık sistemine karşı olanların sayısının artması, AK Parti oylarındaki düşüş Cumhurbaşkanı’nı böyle bir hamle yapmaya itmiş olabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki şu sözlerinin altını çizelim:
“Açıklanan 10 maddelik metne gelince; o metinde bir demokrasi çağrısı yok. Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim? Metni incelersek oradaki konuların çoğunun demokrasiyle falan yakından uzaktan alakası yok. Hala yeni yeni talepler ortaya çıkıyor. Daha sonra Başbakan Yardımcımızın yaptığı bir açıklama var. Onların tamamen aksine. Yani birbiriyle tamamen örtüşen bir şey yok. O zaman neyi görüştüler? Buna ortak bir deklarasyon diyebilir misiniz? Böyle bir şey var mı?”
Erdoğan, bu açıklaması ile aylardır MHP’nin karşı olduğu bu 10 maddelik metin konusunda aynı çizgiye gelmiş oluyor.
Hükümet olanlarla bu noktada karşı karşıya gelen Erdoğan’ın asıl hedefinin yitirilmekte olan milliyetçi oyların yeniden yuvaya dönmesini sağlamak olarak yorumlanıyor.
Erdoğan, son konuşmalarında “Kürt sorunu yoktur” diyerek bu konuda önemli bir adım atmak zorunda kalmıştı. Milliyetçi kesimin oylarını yeniden kazanmaya yönelik bu adımı şimdi 10 maddelik metne karşı çıkarak güçlendirmek istiyor. Ancak görebildiğimiz kadarı ile Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasındaki görüş ayrılıkları giderek daha da derinleşiyor.
Milliyet Gazetesi’nden Kadri Gürsel “AK Parti’yi kim daha çok seviyor?” başlıklı yazısında bugün yaşananları analiz ederken önemsediğimiz şu noktaya da değiniyor, bunu sizlerle paylaşmak istedik:
“Erdoğan başkanlık hayallerini gerçekleştirmek için artık başında olmadığı AKP’nin 7 Haziran’daki seçimi Meclis’te en az 330 sandalye elde ederek kazanmasını istiyor ve bu maksatla hükümetin politikalarına müdahil oluyor. Çünkü bu işleri onlardan daha iyi bildiği kanaatinde. “Ne Kürt sorunu ya?” diyerek hesapta milliyetçi oyları AKP’de toparlayıp 330’u bulacak ki sarayda yazdıracağı başkanlık anayasası meclisten geçsin. Hükümet cenahı ise bu mantığa göre seçimi o kadar da yüksek bir sandalye sayısı tutturarak kazanmak istemiyor olmalı ki “Süreci izleme heyetinde kararlıyız” diyerek Erdoğan’a resti çekiyor. Bu durumda milliyetçi seçmen kime inansın? Yetkisizliği sonunda hükümet tarafından kendisine hatırlatılan Erdoğan’a mı? İradesi düne kadar Erdoğan tarafından defalarca hiçe sayılıp çiğnenmiş olan hükümete mi? Milliyetçi seçmen “Kürt sorunu ne ya?” diyen Erdoğan’a inanıp onun başında olmadığı AKP’ye mi oy versin, “izleme heyeti” kararlılığı sergileyen hükümete kızıp MHP’ye mi meyletsin? Ne Kürt sorunu ya?” diyen, akil yandaşlardan teşkil edilecek bir izleme kuruluna bile tahammülü olmayan Erdoğan’ın iradesi mi sonunda üstün gelir, yoksa hükümetinki mi? Erdoğan’ın amacı başında olmadığı partinin 330’u MHP’den kayacak oylarla mı bulmasıdır? Öyleyse, bu milliyetçi söylem ve çıkışları sonucunda AKP’den kaçırabileceği Kürt oylarıyla HDP barajı geçerse o 330 nasıl mümkün olacak? Hükümet ise Erdoğan’a rağmen süreç varmış gibi yaparak AKP’den MHP’ye gerçekten de kaçmakta olduğu anlaşılan oyları nasıl elde tutacak? Doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor.”
[email protected]
[email protected]
Bir yanıt yazın