Niçin ve Nasıl Namaz Kılıyoruz?
Şimdi bu da soru mu diyeceksiniz ama durum bildiğiniz gibi değil.
Son derece ciddi.
Beni bu şekilde bir soru sormaya ve bu konuda beni yazı yazmaya iten sebep, dün facebook’ta gördüğüm bir fotoğraf.
Fotoğraf, muhtemelen bir piknik alanında çekilmiş.
Fotoğrafta iki kişi namaz kılıyor.
Birisi tahiyyata oturmuş, diğeri ise secde vaziyetinde.
Ancak namaz kılarken döndükleri yönler, tam 90 derece birbirinden farklı.
Fotoğraftan tam olarak anlaşılmıyor ama; bu iki adamdan secde halindeki eğer güney cihetine durduysa diğeri batıya, tam tersine aynı kişi eğer kuzey cihetine durduysa; diğeri yine doğuya dönmüş durumda.
Eğer fotoğraf gerçeği yansıtıyorsa, bana göre secde vaziyetindeki adam sanki doğru yöne durmuş gibi.
Çünkü önündeki ağacın yosunlu tarafına doğru durmuş namaz kılarken.
Bizim fen ve tabiat bilgimize göre; ağaçların yosunlu tarafları, daima kuzeyi gösteriyorsa, şu halde adam yosunlu tarafı karşısına almakla güneye, yani Kâbe’nin bulunduğu yöne doğru dönmüş durumda.
Haliyle diğeri de batı yönünde namaz kılıyor!
Anlaşılan bu adam, kıble olarak Washington’u, New-York’u veya Brüksel’i kabul edenlerden birisi!
Ben bu fotoğrafı Kırklareli İl Müftü Yardımcısı dostum Adnan Zeki Bıyık’ın facebook sayfasında gördüm.
Böyle olunca birbirine 90 derece açıyla namaz kılan bu adamların Üsmen Aga ve Ramiz Dayı olabileceğini düşünerek Adnan Hoca’ya; bu fotoğrafın Trakya’da çekilip çekilmediğini sordum; ancak hoca, fotoğrafı başka bir arkadaşının sayfasından aldığını ve dolayısıyla nerede çekildiğini bilmediğini söyledi bana…
Namaz Önemlidir!
En azından İslam’ın Sünni yorumu için Namaz ibadeti son derece önemlidir.
Öyle ki; diğer bazı ibadetler gibi, bu ibadet de Kur’an ayetleriyle sabittir.
Allah, Kur’anda pek çok ayette Müslümanlara namaz kılmalarını kesin bir dille emreder.
Bu bakımdan “Namaz kılmak” 1400 küsur yıldır İslam’ın temel şartlarından (İslam’ın 5 şartından) birisi olarak kabul edilmiştir.
Namaz konusunda pek çok hadis de rivayet edilmiştir ama Namazın önemi ve yerine getirilmesinin gerekliliği konusunda, Peygamberin hadislerine, ulemanın icmasına ve fıkıhçıların kıyasına lüzum yoktur.
Bu konudaki ayetler son derece açık ve kesindir; kendisini Müslüman olarak tanımlayan kişi namaz kılmak zorundadır.
Peki, Kur’an’ın açık emrine rağmen namaz kılmayan bir Müslüman’ın durumu nedir?
Bu sorunun gerçek cevabını da ancak Allah bilir.
Çünkü Namaz, direk Allah için yapılan bir ibadettir.
Namaz kılmayanlar hakkında gerekli işlemi yapmak da onun yetkisindedir!
“Niçin veya neden namaz kılıyoruz?” sorusunun birçok cevabı varsa da en kesin, en kestirme ve en genel geçer cevap; herhalde “Allah emrettiği için” şeklinde verilecek cevaptır.
Diğer cevaplar ise genelde yoruma ve cevap veren kişinin algılama gücüne ve bilgi kapasitesine göre değişecektir.
Namazda Kıble Önemlidir!
Kur’an’da Bakara Sûresi’nin 115. âyetinde “Doğu da Batı da Allah’ındır, hangi tarafa dönerseniz, orada Allah’a itaat ve ibadet ciheti vardır. Muhakkak ki Allah’ın lûtfu ve rahmeti geniştir, ilmi her şeyi kuşatır.” denilerek, ibadet ederken yön farkının çok da önemli olmadığı ortaya konulmuş gibi gözükse de, aynı sûrenin daha sonra nâzil olan 149. ayetinde “Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” denilerek, namaz kılarken Mekke’de bulunan ve içinde kutsal Kâbe’nin de yer aldığı Mescid-i Haram’a dönülmesi emredilmiştir.
İkinci ayette “namaz” kelimesi açıkça geçmiyor.
Bu sebeple müfessirler ve mealciler ayetin anlamını verirlerken “Namazda” veya “Namaz kılarken” ibaresini parantez içine alarak, bu bölümün Kur’an’dan bir parça olmadığını belirtmişlerdir.
Gelin görün ki; “Mescid-i Haram’a” dönülmesini konu alan (emreden) ayetin nüzul sebebi, 1400 küsur yıldır, kıblenin değiştirilmesi ile açıklanmaktadır.
Rivayete göre; Hz. Peygamber ve Müslümanlar Mekke’de namaz kılarlarken öyle bir yöne duruyorlardı ki; bu durumda hem Mescid-i Haram, yani “Kâbe”, hem de Kudüs’teki Mescid-i Aksa önlerine denk geliyordu.
Ancak, Medine’ye geldiklerinde iş değişmiş, Kudüs yönünde namaz kılmaya devam ettikleri için Kâbe arkalarında kalmış, Hz. Peygamber ve Müslümanlar bu duruma son derece üzüldükleri için Bakara Suresi’nin 149. ayetiyle Müslümanların Mekke ve dolayısıyla Mescid-i Haram yönünde namaz kılmaları emredilmiştir.
Bakara Suresi’nin 149. ayeti kerimesinin nüzul sebebine dair rivayet böyle olmakla birlikte, konu mantıken de böyle olmalıdır.
Zira Müslümanlar, namaz kılmak dışındaki işlerinde neden ille de Mescid-i Haram’a yönelsinler ki?
Bunun yanında, Bakara Suresi’nin 149. ayetinin daha sonraki tarihlerde indirildiğini düşünürsek, bu ayetin daha önce inen 115. ayetin hükmünü en azından namaz ibadeti ile sınırlı kalmak kaydıyla neshettiği, yani ortadan kaldırdığı aklın gereğidir.
Tıpkı aynı konuda sonradan çıkarılan kanunun, önceden çıkarılan kanunun geçerliliğini ortadan kaldırdığı gibi.
Dolayısıyla; namaz kılarken Kıble, yani durulacak yön önemlidir ve bu sebeple Kıble konusu, namaz için tespit edilen 12 şarttan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Müslümanlar, tıpkı fotoğrafta olduğu gibi, kıblenin yönünü tam olarak araştırıp bulmadan rastgele namaza duramazlar.
Bu namaz ibadetinin disiplinine de aykırıdır.
Bunun bir istisnası vardır; o da hareket halinde namaz kılanların veya bilgisi, ya da ruh ve beden sağlığı bakımlarından yön tayini imkânı bulunmayanların, Kâbe’ye dönme zorunluluklarının olmadığıdır.
Peki Nasıl Namaz Kılıyoruz?
Görüldüğü gibi “Niçin namaz kılıyoruz?” sorusunun cevabını vermek gayet basit; çünkü Allah emrettiği için namaz kılıyoruz!
Peki “Nasıl namaz kılıyoruz?” ya da “Nasıl namaz kılarız?” sorusunun cevabını verebilecek bir babayiğit var mı bu dünyada?
Sanırım yok.
Bu sorunun cevabı tam 1400 küsur yıldır da verilmiş değildir!
Elbette “adam gibi verilmiş değildir” demek istiyoruz.
Birçok insan bu konuda kendisine göre bir cevap vermiştir hiç şüphesiz, ancak bu cevapların doğruluğundan kim emin olabilir!
Öyle ya; Kur’an’da namaz kılınması konusunda birçok emir vardır ama namazın nasıl kılınacağı ve namazların rekât sayısı konusunda hiçbir bilgi yoktur!
Namazların vakit sayıları bile tartışmalıdır bugün.
Bazı din alimleri 5 vakit derken, 3 vakit diyenler de vardır!
Yani konu 1400 küsur yıldır tartışılan bir konudur.
İslam alimlerinin tek dayanak noktası Hz. Peygamber’in bu konudaki bir hadisidir.
O hadiste buyuruyor ki Hz. Peygamber: “Namazı benim kıldığım gibi kılınız”
Yani İslam Alimleri, namazların vakit ve rekat sayıları ile namazın kılınış şeklini genelde bu hadisten hareketle açıklıyorlar.
Peki bu hadis doğru mudur?
Hz. Peygamber evinde ve mescitte namaz kılarken gerçekten yakından izlendi mi?
Emin değiliz!
Bu hadisin, Buhari’nin eserinin, “Ezan” ve “Edeb” bölümlerinde bulunuyor olması, hadisin güvenilir olduğu anlamına gelir mi?
Bence de gelmez.
Çünkü güvenilir kabul edilen Buhari’nin derlediği hadisler arasında da bir sürü uydurma hadis bulunduğu, bugün hadis otoritelerince kabul edilen bir husustur.
Öte yandan hacca gidenler de yakından bilirler ki; dünyanın her yanından gelen Müslümanlar namaz kılarken birbirinden apayrı ve ilk görüşte insana tuhaf gelecek hareketler yapmaktadırlar.
Peki, Hz. Peygamber bunlardan hangisi gibi namaz kılıyordu?
Ya da sorumuzu şöyle soralım; “Bugün hangi coğrafyanın Müslümanları, Hz. Peygamber’in namaz kıldığı gibi namaz kılıyorlar?”
Haydi buyurun; işin içinden çıkın çıkabilirseniz!
Her şey bir yana; 77 milyonluk Türkiye’de bile birbirinden farklı vakitlerde, farklı rekatlarda ve farklı şekillerde namaz kılanlar bulunuyor.
Aleviler ise şurda burda sergiledikleri ve konuya yabancı olan kişilerce, müzik eşliğinde kendine özgü bir “folklor gösterisi” olarak tarif edilecek Semah gösterisine ibadet diyorlar!
Peki, bunların hangisi Hz. Peygamber’i örnek alıyorlar?
Öyle, bütün sorumluluğu “Benim kıldığım gibi namaz kılınız” sözünden hareketle Hz. Peygamber’e yükleyerek işin içinden sıyrılacağınızı mı sanıyorsunuz yoksa?
Bakın ve eserinizi görün işte; aynı alanda ve aynı vakitte namaz kılan iki Müslüman bile, yönlerini farklı cihetlere yönelerek namaz kılıyorlar.
Bunun sorumlusu sizlersiniz ey sözüm ona din adamları ve ey İslam Uleması!
Çünkü siz, Müslümanları maksatlı olarak cahil bıraktınız!
Müslümanlar eğer aydınlanırsa, üzerlerindeki otoritenizin sarsılacağını düşündünüz ve bundan korktunuz.
Vermiş olduğunuz kerameti kendinden menkul fetvalarla Müslüman’ı Müslüman’a kardırdınız.
“Namazı Hz. Peygamber’in kıldığı gibi kılacaksınız!” dediniz ama Hz. Peygamber’in nasıl ve ne kadar namaz kıldığını, dahası Kur’an’da olmadığına göre Hz. Peygamber’in bu şekilde namaz kılmayı nasıl öğrendiğini veya icat ettiğini bir türlü söyleyemediniz.
Hatta siz, Hz. Peygamber’in neden Kudüs istikametinde namaz kıldığını bile açıklamadınız Müslümanlara.
“Bu konuda Kur’an’da ayet var” diyerek yalan söylediniz ve konuyu gargaraya getirdiniz.
Çünkü Kur’an’da, Mescid-i Haram istikametinde namaz kılınmasına dair ayet var ama Mescid-i Aksâ istikametinde namaz kılınması konusunda ayet yoktur.
Siz bunu bile sakladınız Müslümanlardan.
Hz. Peygamber Namaz Kılmayı Kimden Öğrendi?
Hz. Muhammed’in ihdas ettiği kimi ibadetleri ve uygulamaları, Kur’an’da açık hüküm olmadığı halde “Kendisine Cebrail böyle öğretti” diyerek işin içinden sıyrıldınız büyük ölçüde.
Şu Cebrail ne mübarek bir melektir ki; size göre Hz. Peygamber’e her şeyi, bu arada namazların vakit ve rekat sayısını bile öğretti ama O’na okuma ve yazmayı bir türlü öğretmedi değil mi?
Ne tuhaftır ki; Hz. Peygamber sizin gözünüzde hâlâ sıradan bir deve çobanı ve okur-yazar bile olmayan sıradan bir Kureyşli, öyle değil mi?
Oysa hayır; o ne bir deve çobanıdır, ne okur-yazarlığı bulunmayan cahil bir Kureyşlidir ve ne de sizin sandığınız gibi sıradan ve gariban bir insandır.
Tam tersine; O, doğumundan itibaren itina ile yetiştirilmiş, Mekke aristokrasisinin ve Mekkeli zenginlerin geleneğine uygun olarak ücreti mukabilinde süt anneye verilmiş, Mekke site devletinin yöneticisi ve aynı zamanda Kureyş’in lider kadrosu içinde bulunan dedesi Abdülmuttalip’in ve tüccar amcası Ebu Talib’in himayesinde, çocukluğundan itibaren devlet yönetme sanatını ve ticareti öğrenmiş, “Hılful Fudul” isimli gençlik örgütünün kurucuları ve yöneticileri arasında bulunmakla, arkadaşlarıyla birlikte Mekke’nin güvenliğini sağlamayı kendisine vazife edinmiş, cevval bir genç olarak Hz. Hatice’nin dikkatini çektiği için bu zengin ve dul kadının ticaret kervanlarının yöneticiliğini yapmış ve kendisiyle evlenmiş bir insandır.
Siz ise aksini anlatarak sürekli yalan söylüyorsunuz Müslümanlara.
Hz. Peygamber, nasıl namaz kılıyordu ve namaz kılarken neden Kudüs’e dönüyordu?
Daha doğrusu bu şekilde namaz kılmayı kimden öğrenmişti?
Bana göre; bu sorunun cevabını Hz. İbrahim’in tevhid dini olan Haniflikte aramak gerekiyor!
Anlaşılıyor ki; Hz. Peygamber, bir Hanif olarak İslam öncesi dönemde de bu dinin bir gereği olarak, diğer tüm Hanifler gibi bu şekilde namaz kılıyordu.
Diğer birçok ibadet, mesela bugünkü Hac uygulaması gibi, Namaz ibadeti de Müslümanlara Hz. İbrahim’in Hanif dininden miras kalmıştır ve binlerce yıllık geçmişi vardır.
Hz. Muhammed kendisi bir Hanif olarak, İslam’dan önce de bu şekilde namaz kılıyordu ve Müslüman olduktan sonra da aynı şekilde namaz kılmaya devam etti ve bu şekilde namaz kılmayı ashabına da tavsiye etti.
Özetle; namazların vakit ve rekat sayılarının, Cebrail tarafından Hz. Peygamber’e öğretilmesi gibi bir düşünce; İslam’a aykırıdır.
Diğer pek çok ibadet gibi; namaz ibadeti de İbrahimî bir gelenektir!
Bu ibadet, birçoklarınca sanıldığı gibi ne ilk defa Miraç’ta Hz. Muhammed’e ve dolayısıyla Müslümanlara hediye olarak verilmiştir, ne de Hz. Peygamber tarafından sonradan ihdas edilmiştir.
Tıpkı Ramazan orucunda olduğu gibi (Bakara, 2/183-184); “önceki ilahi din mensuplarına farz kılındığı gibi, Müslümanlara da farz kılınmıştır” o kadar.
Esasen “İslam orijinal bir din değildir, kendisinden önce indirilmiş ilahi dinlerin Allah tarafından restorasyona tabi tutulmuş halidir…” diyenler de bu gerçeği vurgulamak istiyorlar.
Yani, İslam’daki birçok ibadet ve ritüel, eski ilahi dinlerden bize miras kalmış ibadet ve ritüellerdir.
İslam’ı yegane hak din olduğunu savunurken, bu dinin bütün ibadet ve diğer ritüllerinin sadece bu dine özgü olduğunu iddia etmek, saçmalıktan başka bir şey değildir.
Bunun aksini savunmak, savunanın inancına da bir halel getirmez…
Bir yanıt yazın