NECDET BULUZ
HDP’lilerin seçime parti olarak gireceklerini açıklaması sonrası, PKK’nın siyasi uzantılarının barajı aşıp aşamayacakları tartışmaları da başladı. HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, açıklamalarında barajı aşacaklarını, Erdoğan’ın Başkanlık isteğini engelleyeceklerini söylüyor.
Taraflara bakıyoruz, açıklamalarını dinliyoruz, birbirine karşı söylemediklerini bırakmıyorlar. Neredeyse hakarete varan sözler havalarda uçuşuyor. HDP’ deki hava, barajı kesinlikle aşacakları yönünde yoğunlaşıyor.
Yapılan kamuoyu araştırmalarında da HDP’nin özellikle ana muhalefet partisi CHP’den yüzde 2-3 oranında oy alabileceğine dikkat çekiliyor. Bazı kararsız oyların ve daha önce AK Parti’ye oy vermiş olan Kürt seçmenlerin oylarının da HDP’ ye kayabileceği tahmin ediliyor. Normalde HDP’nin oyları yüzde 6-7 bandında görünüyor.
Bilindiği gibi, Selahattin Demirtaş Cumhurbaşkanlığı seçimine girmiş, yüzde 9,5 oy almıştı.
HDP’nin görüşü, hedefi ve ne yapacağı bellidir. PKK’nın siyasi uzantısı, Öcalan’a özgürlük, Güneydoğu’daki Kürt halkının yoğun yaşadığı bölgelere özerklik istiyor. Anayasa’daki değişiklikle ana dilde eğitim, özerk bölgede kendi kendini yönetimi destekliyor. Kendi dili ile eğitim, bayrağı ve taraftarı ile ayrımcılıktan yana tavır sergiliyor.
Yola bu hedeften çıkıldığında, bugün AK Parti ile HDP arasında sürdürülen kayıkçı kavgasının seçim sonrası birlikteliğe doğru yol alabileceği ihtimalini görmekteyiz. Her ne kadar siyasi partiler, meydanlarda birbiri için söylenmedik söz bırakmasalar da, iş çıkar ilişkilerine geldiğinde birçok noktada bir araya gelip, anlaşma sağlayabiliyorlar. Geçmişte bunun somut örneklerini gördük.
HDP’nin seçim barajını aştığını düşünürsek, AK Parti ile bir ittifak içinde olamazlar mı? Hatta AK Parti tek başına hükümet kuramayacak milletvekili sayısını bulamadığında, HDP’den destek almayacak mı?
Her iki partinin ana hedefi Anayasa değişikliğidir.
Bu değişikliğin yapılabilmesi konusunda iki partinin ittifak yapması sürpriz olur mu?
Dikkat edilecek olursa, iktidar partisi ile terör örgütünün İmralı’daki bebek katili arasında yıllardır görüşmeler sürdürülüyor. Silahların bırakılması konusunda bir süreç devam ediyor. Bu süreç içinde Atatürkçülük, milliyetçilik, bayrağımız yerlerde süründürülüyor. Milli varlıklarımız adeta yok ediliyor. Terör örgütüne taviz üzerine taviz veriliyor.
Bütün hedef yapılacak yeni anayasadan “ Türk Milleti” cümlesinin çıkartılmasıdır. Türkiye Cumhuriyet’inin “özerklik” ile bölünmesidir. Zaten böyle bir bölünmenin ön hazırlıkları Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile çizilmiştir. Amerika ve Batı’nın bu konudaki desteğini hepimiz biliyoruz, bunları yinelemeye gerek görmüyoruz.
Yarın, bu örgütün siyasi uzantıları ile bir pazarlık içinde olunması, ittifak yapılması, sürecin bu birliktelikle sürdürülmeye çalışılması bizim için hiçbir zaman sürpriz olmayacaktık.
HDP’nin baraja takılması demek, 60-70 milletvekilinin AK Parti’ye kayması anlamına gelir ki, bunun da bugünkü iktidar partisi için bir kazanç olacağı açıkça görülmektedir.
Özetle nereden bakılacak olursa olsun, HDP’nin barajı aşması, ya da takılması tabloda pek fazla bir değişikliğe neden olmayacak. Böyle bir durumda AK Parti’nin milletvekili sayısı artar ve eli güçlenmiş olur. Bir de bölücü terör örgütünün siyasi temsilcileri Meclise taşınmamış olur.
Bu hesapları HDP’liler bilmiyor mu? Çıkacak sonucun getirisini götürüsünü hesap etmiyor mu? Elbette ki yapıyorlar, ediyorlar.
Süreç ile birlikte Hükümet kanadı ile İmralı arasındaki görüşme ve temaslarda bu konuda da bir anlaşma yapıldı mı bilemiyoruz. Öcalan’ın talimatı olmadan HDP’nin parti olarak seçime girmesinin mümkün olmadığı ifade ediliyor.
Selahattin Demirtaş’ın meydanlarda söylediklerine bakılacak olursa HDP Eş Başkanı’nın bugünkü iktidara ve Cumhurbaşkanı’na karşı olduğunu, HDP’nin iktidarı ve sarayı yıkacağı izlenimi ediniyoruz. Bu ne kadar gerçekçi ve inandırıcıdır? Demirtaş, bu söylemlerle seçim barajını aşmayı, partisini Meclis’e taşımayı hedefliyor. Çok daha başka hesapları bulunuyor. Zaman zaman da kafalarının içindekileri kamuoyu ile de paylaşmaktan çekinmiyorlar.
Bunlar siyasi ortamda olabilecek gelişmelerdir. Bir de siyasi ortam dışındaki gelişmeler var ki, asıl endişe verici olanın da bu olduğu görüşündeyiz. PKK’nın Kandil’deki elebaşları, KCK’lılar, PKK’nın gençlik yapılanması başka telden çalıyor. Her kafadan farklı sesler çıkıyor. Belli bir noktada her kesim aynı noktada olsa da gerektiğinde kimse kimseyi dinlemiyor.
Bir noktada ülkenin geleceğini 7 Haziran seçimleri tayine edecek gibi görünüyor.
Bütün bu gelişmeleri alt alta koyduğumuzda 7 Haziran seçimlerinin çok daha büyük bir önem taşıdığını görüyoruz. Seçmenlerin, hür iradelerini sandığa yansıtmasında daha dikkatli, duyarlı ve geleceklerini tayin etmeleri bakımından doğru yönde oy kullanmaları kaçınılmaz hale geliyor.
necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com
Bir yanıt yazın