“İSTANBUL’UN ORTA YERİ SİNEMA”

 

imagesWZKCG3HO

“İSTANBUL’UN ORTA YERİ SİNEMA”

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Demişti Orhan Veli..

Meğer eski çamlar bardak; İstinye Bayırı da “Katar Bayırı” olmuş..

Şaşırdınız mı?

Gürbulak’a Norşin, Ağrı’nın Alpaslan Caddesi’ne Selahattin Eyyubi, Fevzi Çakmak Mahallesi’ne İhsan Nuri denmesine ses çıkarmazsanız elbet Ankara’dan sonra İstanbul’a da Katar Şeyhi gelir oturur.

Konstantinopolis dururken neden İstanbul diyorsunuz o zaman?

Aman ha “gâvur” İzmir’liler..

Attilâ İlhan bir zamanlar, “İzmir’in kızı deniz/denizi kız/sokakları hem kız hem deniz kokar” demişti..

Bari siz denizinize ve sokaklarınıza sahip çıkın da “Katar Körfezi” oluvermesin bir sabah uyandığınızda.

Orhan Veli ve Attila İlhan “Soğuk Savaş” döneminin şairleridir.

O dönemi özleyip özlemediğime karar veremiyorum bir süredir.

Herkesin “taraf”ı belliydi. Amerika ile Sovyetler, NATO ile Varşova Paktı birbirlerini dengeliyordu.

Şimdi “tek patron” Amerika..Karşısında güç yok.. Ve dünya, bırakın “beş”i, “bir”den küçük.

Soğuk savaş döneminde siyah ya da beyazdı her şey. Gri yoktu. At izi, it izine karışmamıştı.

Sevr’in, Mondros’un, Sykes/Picot’nun hayaletleri bulutların ötesinde kalmıştı.

Rice/Ralph Peters’in, o malûm haritaları değil yayınlaması, akıllarına getirmeleri bile düşünülemezdi.

BOP/GOP yoktu..

Soğuk Savaş dönemi bitip, “düşük yoğunluklu çatışmalar” dönemi başlayınca hortlayıverdiler.

“Tek patron” herkese kafasına göre sınır çizmeye başladı.

Türkiye’de 56, 76, 86 çeşit renkler bahçesi bir çiçek mozaiği bulunduğundan kimse bahsedemezdi o zamanlar.

Türkiye’nin bir bölümünden “Batı Ermenistan”, diğer bir bölümünden “Kuzey Kürdistan” diye söz edilemezdi.

1991’den önce bir Amerikalı senatörün (Cumhuriyetçi Parti Üyesi Rand Paul) çıkıp da; “Kürtler’e, radikal cihatçılara karşı savunmak için kendi ülkelerinin verilmesi gerekiyor. Ancak ben bir adım daha ileri gideceğim. Ben Kürdistan için yeni sınırlar çizeceğim ve onlara yeni bir ülkenin sözünü veriyorum. İnanıyorum ki eğer onlara kendi ülkelerini vaat edersek onlar ölümüne savaşırlar. Bunu söylemek elbette gerçekleştirmekten daha kolaydır. Çünkü yeni bir ülkenin sınırlarını çizmek için Türkiye, Irak ve Suriye’den toprak alınması gerekecek” diyebileceği hayâl bile edilemezdi.

1991’den önce bir CIA Direktörü’nün (John Brennan) çıkıp da “en önemli bölgesel lider müttefiki, üstelik NATO üyesi” Türkiye’nin derin dış politikasına tamamen aykırı bir biçimde; “Ne Rusya, ne ABD, ne (IŞİD’e karşı) koalisyon ne de bölgedeki devletler… Hiçbirimiz Şam’daki hükümetin ve siyasi kurumların çökmesini istemiyoruz” demesi düşünülemezdi.

Kurtuluş Savaşı kahramanlarından, HARBİYE 1898 mezunu Ali Çetinkaya Balkanlar, Trablusgarp, Irak, Kafkas, tekrar Makedonya cephelerinden sonra Yarbay rütbesinde iken, Mondros Mütarekesi’nin arkasından Ayvalık Mıntıka kumandanlığına tayin edilir.

1919 Mayıs’ının 26’ıncı günü öğleden sonra bir İngiliz torpidosu, iki Yunan torpidosu ve Yunan askerleriyle dolu iki Yunan nakliye gemisi Ayvalık limanına gelir.

“Yunan askerlerinin vürudu üzerine Ayvalık’ta bir heyecan-ı meserret ve memnuniyet başlamıştı. Şehrin heyeti umumiyesi Yunan bayraklarıyla gözleri kamaştırıyordu. Kadın, erkek, çoluk, çocuk ellerinde Yunan bayraklarıyla sahile çıkmışlardı. İşgalin vukuunu emr-i mutlak biliyorlardı. Şu nâgehanî fevkalade hâl ve vaziyete karşı elde mevcut kuvay-i askeriyemle, derhal ilk mutasavver müdafaa tertibatı alınmıştı”. (Ali Çetinkaya. “ASKERLİK HAYATIM 1914-1922”. T. İş Bankası Kültür Yayınları. Şubat 2012. Sayfa. 424.)

“Sorumlu” İngiliz bahriye Albayı tarafından birkaç defa limandaki İngiliz torpidosuna davet edilir.

Sonunda gider ve İngiliz Albay; “Yunanlılar gelecek olurlarsa ne yapacaksınız?” der.

“-Burada benim vazifem bellidir. Dâhilde asayişin muhafazasını temin, hariçten gelecek düşmana karşı memleketi müdafaa etmektir. Binaenaleyh, tabii olarak şahsi ve askeri ve milli şeref ve namusum namına elbet gelecek Yunanlılara karşı vazifemi yapacağım.

-Siz müdafaa etmek için herhangi bir makamdan emir aldınız mı?

-Hayır almadım. Vazifem bellidir.

-Müdafaa etmemek için emir aldınız mı?

-Hayır almadım.

-Yunanlılar, deniz ve kara kuvvetleriyle mühim bir kuvvetle gelecek olurlarsa ne yapabilirsiniz? Sizin kuvvetiniz zannederim ki yetersizdir.

-Şahsi ve askeri namusumun gereğini yapmak kuvvete bağlı değildir. Elimde mevcut kuvvetle uğraşmak, müdafaa etmek esas ve mukaddes vazifemdir”. (Sayfa 428-29)

Sonuç malûmdur.

Yarbay Ali Çetinkaya son derece yetersiz kuvvetlerine, kısıtlı olanaklarına rağmen “mütarekedeki silah teslimi” koşullarını hiçe sayarak ve kimseden emir almadan üstelik aksi yöndeki padişah fermanı, şehzadeli/paşalı “nasihat heyetlerine” rağmen “ilk milli cepheyi” kurar ve silahlı direnişi başlatır.

Yarbay Ali Çetinkaya’nın, İngiliz Albay’la yaptığı yukarıya aldığımız konuşmasında yer alan ve koyu harflerle yazdığımız cevapları, bu hatıraları okuyan ve okuyacak olan ve ileride benzer durumlarla karşılaşacak olan genç zabitana yol gösterici niteliktedir.

Soğuk Savaş döneminde kalmıştık..

Musul Valisi Mart başında “Bahar aylarında düzenleneceği tahmin edilen ‘Musul’u kurtarma operasyonu’na Türkiye de katılacak” dedikten sonra Mart ortalarında da “Türkiye’den gelen askeri uzmanlar, güçlerimize kamplarda askeri eğitim veriyor. Türkiye, bu konuda her gün daha iyi bir rol alıyor. Ancak net bir şekilde Musul operasyonuna katılıp katılmayacağı, koalisyon güçleriyle yapacağı görüşmelere bağlıdır. Türkiye’nin bu operasyona katılması çok önemlidir. Irak Başbakanı Haydar İbadi ve Irak Savunma Bakanı Halit Ubeydi aracılığıyla Türkiye’nin eğitim alan güçlerimize silah göndermesini istedik” dedi.

Amerikalıların haritalar çizerken, “Ben Kürdistan için yeni sınırlar çizeceğim ve onlara yeni bir ülkenin sözünü veriyorum. İnanıyorum ki eğer onlara kendi ülkelerini vaat edersek onlar ölümüne savaşırlar. Bunu söylemek elbette gerçekleştirmekten daha kolaydır. Çünkü yeni bir ülkenin sınırlarını çizmek için Türkiye, Irak ve Suriye’den toprak alınması gerekecek” derken, yâni Türkiye’nin kendi sınırları tehlikedeyken Türkiye, Kürtler ve Arapları eğitmek için sınır dışına askeri uzman gönderiyordu.

Yazıyı bağlamaya çalışırken CIA Direktörüne ek olarak ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin de “Washington’un sonunda Esad rejimiyle müzakere etmek zorunda kalacağını” söylediği haberi düştü ekranlara.

Baba Esat zamanında, Öcalan “fevkalade himayeye mazhar” bir şekilde Suriye’de misafir edilir, eller üstünde tutulurken bile (O zaman Hafız Esat “sekreterya” tahsis etmiş miydi bilmiyorum) “Süleyman Şah türbesi” ile ilgili en ufak bir endişemiz olmamıştı.

Şimdi Dâvutoğlu çıkıyor, sınırın 100 metre yakınına getirilen türbe için Suriye Ulusal Koalisyonu ve Geçici Hükümet üyelerine; “Bundan sonra da Süleyman Şah ve onun mekânı sizlere emanettir” diyor.

Pes…

Madem her şey bu kadar kolay, “eşhas” öylesine “müzahir”, “etraf” da “hayli müsait” idi neden o zaman mehter eşliğinde alâyı vâlâ ile ve üçyüz atlı beşyüz yaya ile girmeye ihtiyaç duymuştunuz “Kobani”ye?

Soğuk Savaş döneminde Kıbrıs’ta Annan, Ban ki Moon planları yoktu. KKTC vardı. Kimse KKTC’yi Rum’a bağlamaya çalışmıyordu.

Ne NATO üyesi Yunanistan, ne de Varşova Paktı üyesi Bulgaristan Türkiye sınırına duvar, telörgü örüp hendek kazmıyordu.

Türk Ordusu’ndaki intihar/cinnet sayıları şehit sayılarının önüne asla geçmiyordu.

Ahmet Hakan diyor ki;

“Gelinen son noktada şu üç gerçek ortaya çıktı:

BİR: Bülent Arınç’a suikast iddiası palavraymış.

İKİ: Arınç’a suikast palavrasının sebebi Kozmik Oda’ya dalmakmış.

ÜÇ: Kozmik Oda’ya dalanlar, devletin en gizli bilgilerini resmen çalmışlar”.

Şimdi ilk soru…

1.Hırsızın suçu var da, devesini sağlam kazığa bağlamayan ev/mal sahibinin hiç mi yok?

Serpil Çevikcan, Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrul Gazi Özkürkçü ile yaptığı görüşmeden sonra şöyle yazıyor;

“Özel’in talimatı ile Seferberlik Tetkik Kurulları’nın yapılanması konusunda, Milli Savunma Bakanlığı ile birlikte bir çalışma başlatıldı ve 2013 Kasım ayında yapılan YAŞ toplantısında konu dönemin Başbakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a aktarıldı. Bu çalışmayla kurulların lağvedilmesi işlemi başlatıldı.

Kurul bünyesindeki seferberlik personellerine de lağvedilmeye yönelik tebligatlar yapıldı. Bütün bu aşamalarda Başbakanlık’a bilgi verildi”.

O halde Soru iki;

  1. Palavra olduğu anlaşılan suikast iddiasını ortaya atanların amacı da acaba zaten bu değil miydi?

….

Orhan Veli ile başladık, Attila İlhan ile bitirelim;

“yanlış zafer haberleri suriye cephesinden ikdam”ın diye başlar

ve..

“mustafa kemal’in boz revolveri

zehir gibi susar selânikte

akşama sabaha hürriyet trenleri

binbaşı enver bey eli tetikte

def gibi gerilmiş manastır şehri

bütün camilerinde selâ verilir” diye devam eder…

 

Vesselâm…

 

(SON NOT; Bugün ÇANAKKALE ZAFERİ’nin 100’üncü yılı… Şehitlerimizin, gazilerimizin ve elbette Yarbay Mustafa Kemal’in aziz hatıraları önünde saygıyla eğilirim. Allah hepsine rahmet eylesin.) 18 Mart 2015

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

 

 

 

 

 

“İSTANBUL’UN ORTA YERİ SİNEMA” - imagesWZKCG3HO

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir