NECDET BULUZ
Amerika yönetiminden Suriye Devlet Başkanı Esad konusunda ard arda açıklamalar yapılıyor. Açıklamaların ortak noktasında “Eninde sonunda siyasi sonuç almak için Esad ile masaya oturmak zorundayız” deniliyor. Önceliğin şu an için IŞİD ile mücadele olduğuna dikkat çekiliyor.
Amerika yönetimindeki bu ani geri dönüş bizim için sürpriz olmadı. Çünkü Amerika, her şeyden önce çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapıyor. Kendisine karşı unsurlarla mücadelede Esad’dan da destek sağlanıyor. İsteseler de istemeseler de şu an için Esad ve yönetimine ihtiyaçları bulunuyor.
Suriye’deki iç çatışmaların başlaması ile Esad üzerinden politikalar üreten bizimkiler, hiç kuşkusuz bu tür açıklamalar karşısında şok oldular. Başbakan Davutoğlu, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu açıklamalara tepki gösterdiler.
Esad’ı seversiniz, ya da sevmezsiniz bunlar ayrı şeyler. Ancak, bölgede önemli olan çıkarlarımız olmalıdır. Eğer çıkarlarımız ön planda olacaksa, siyaset gereği hiç sevmediğimiz, tepki gösterdiğimiz insanları o an için sevmek zorunda da kalabilirsiniz. Bu da dış politikaların olmazsa olmazlarındandır.
Bakın, Başbakan Davutoğlu tepkisini nasıl dile getiriyor, kendisini dinleyelim:
“Bütün bu katliamlardan sonra kırmızı çizgi diye çektiğiniz kimyasal silahlara rağmen Esad’in oturup elini sıkarsanız o sıktığınız tarihten silinmeyecektir. Ha Karacic’in, ha Saddam’ın, ha Esed’in eli sıkılmış. Hitler, Polonya’ya girdiğinde sessiz kalınması savaşa yo açmışsa, büyük acılar yaşanmışsa bugün Esad’in elini sıkmak isteyenler Ortadoğu’da olacak her türlü zulmün, vebalini omuzlarında taşırlar.”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Amerikan yönetiminin Esad ile olan açıklamalara aynı sertlikte tepki gösterdi. Çavuşoğlu da kendi açısından haklı olarak “Esad’ın bugüne kadar yaptıklarını görmezden gelemeyiz. Böylesine eli kanlı bir katille nasıl masaya oturulup el sıkışılabilir, değildir” diyor.
İlk bakışta bu tepkilerin doğruluğunu kabul edebilirsiniz. Ancak, bir de madalyonun öteki yüzüne bakmak gerekiyor.
Burada çarpıcı bir örnek verelim:
Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, ülkesinde insanlık ve savaş suçu işlediği gerekçesi ile Uluslararası Mahkemede yargılanmış, 4 Mart 2009 tarihinde de hakkında da tutuklama kararı çıkarılmıştı. O El Beşir, Türkiye’ye sığınmış, kaçak durumunda kalmıştır. Bütün tepkilere rağmen bu eli kanlı diktatöre ev sahipliği yaptık mı yapmadık mı? Koruma altına almadık mı?
Uluslar arası Ceza Mahkemesi Koalisyon üyeleri o dönemde ortak bir açıklama yapmışlar ve şu görüşleri ortaya koymuşlardı:
“Davos’ta “Gazze’de çocukları öldürenleri alkışlamanın insanlık suçu olduğunu” ifade eden bir başbakan ile Birleşmiş Miletler ve diğer uluslararası platformlarda uluslararası adaletten bahseden hükümet yetkililerinin, Darfur’da gerçekleştirilen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları nedeniyle uluslararası bir mahkemede hesap vermekten kaçan bir kişiye ev sahipliği yapıyor olması hiçbir koşulda kabul edilemez. Türkiye, hakkında tutuklama kararı bulunan Sudan Devlet Başkanı El Beşir’in Türkiye’de yapılacak olan İslam Konferansı Örgütü zirvesine katılmasına izin vermemeli ve bu ziyaret gerçekleştiği takdirde El Beşir’i Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim etmelidir!”
Savaş Suçları Mahkemesi tarafından El Beşir 300 bin kişinin ölümü, 2 milyon 700 bin kişinin evini terk etmesi ile sonuçlanan etnik temizlikten de sorumlu tutuluyor. Bütün belgeler ve ortaya konulanlar bu konuda El Beşir’in çok büyük insanlık suçu işlediğini de ortaya koyuyor.
Bir başka ülkeye gitmesi halinde tutuklanacak olan El Beşir’i Türkiye neden bağrına bastı? Bu eli kanlı diktatörle bizimkiler kaç kez el sıkıştı?
Irak’ta terör suçundan yargılandığı sıradan Türkiye’ye kaçan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’yi ülkesine göndermemekte ısrar eden ve onu koruyanlar bu kişinin kaç kez elini sıkmışlardır?
Söylemek istediğimiz şu:
Esad, bir diktatördür ve halkına zulüm yapmış bir liderdir. 200 bin kişinin ölümüne neden olmakla kimyasal kullanmakla suçlanıyor. Esad’a karşı nasıl bir cephe oluşturuyorsan, tepki gösteriyorsan, diğer diktatörlere, eli kanlılara ve halkına zulüm edenlere de aynı mesafede olmak gerekiyor. Eli kanlı diktatörler arasında bir ayırım hiçbir zaman söz konusu olmamalıdır.
Devlet adamları, ülke yönetenler attıklara her adıma, ağızlarından çıkan her kelimeye çok dikkat etmek durumundadırlar. Günü geldiğinde başkaları da sizin yanlışlarınızı ve yaptıklarınızı önünüze koyabilirler.
Haşimi’nin korunması komşu ülkelerin de tepkisini çekmiştir. Özellikle Irak ve İran’ın bu konudaki açıklamaları çok sert olmuştur. Irak’ta bir ölüm mangasını yönetmekle suçlanan Haşimi’nin Türkiye’de olağanüstü biçimde korunmasının bugün bile tepkileri sürüyor. Bölgede yalnızlığa düşmemizin nedenlerinden birisi de bu tür olaylardan kaynaklanıyor.
necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com
Bir yanıt yazın