KIBRIS’IN “ÇİPRASCIK”LARI

images2NWLAXQI

KIBRIS’IN “ÇİPRASCIK”LARI

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Obama “topal ördek”, Türkiye Haziran’da 1839’dan bu yana en önemli seçimini yaşayacak, KKTC de de Nisan’ın 19’unda Cumhurbaşkanlığı seçimi var.

Her şey 100 yıl önce tezgâhlanan Sykes-Picot, Rice-Ralph Peters parantezinde planlandığı gibi giderse Kuzey Kürdistan ve Kıbrıs Rum Cumhuriyeti teşekkül eder ve TC ile KKTC de tasfiye edilir.

O halde demek oluyor ki görünürde en azından Temmuz’a kadar kimse Türk tarafından (Türkiye-KKTC) “bir de” Kıbrıs’ta “tâviz” olarak nitelenecek bir geri adım beklememelidir.

Aksi takdirde özelde Mısır, Libya, Suriye hâttâ Yemen ve Irak fiyaskolarından sonra; genelde de “müttefiklerimiz” (AB-D)’ in başında Ukrayna-Kırım belâsı varken son derece ciddi mevzi ve oy kayıpları yaşanır.

İmralı/Kandil ile “ortak açıklama/mütareke/müzakere” süreci şimdilik kaydıyla bu yazının konusu dışındadır.

Dönüyoruz Kıbrıs’a..

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne..

Yunanistan’daki Çipras rüzgârının, ne alâkası varsa KKTC’yi de etkisi altına aldığını görüyoruz.

Cumhurbaşkanı adayları arasında aniden genç Çipras’lar, orta yaşlı Çipras’lar ve Hanım Çipras’lar vücut buldu.

Herkes Çipras kesildi.

Hepsi “protest”, hepsi “görüşmeci”, hepsi “anlaşmacı”, hepsi “diyalogcu”, hepsi “tasfiyeci”..

Bir ceplerinde KKTC olduğu halde önce seçime, kazandıktan sonra da görüşmeye gidecekler.

Masaya ilk olarak sürecekleri “meta” KKTC.

“Biz KKTC’den vazgeçeriz de karşılığında gönlünüzden ne kopar?” rüşveti ile Ankara’nın ve uluslararası camianın moral desteğini alarak kazanmayı ümit ediyorlar.

Kazanırlarsa “Cumhurbaşkanı” olmayacaklar ki! KKTC tasfiye edileceğine göre, yetkileri sadece “Samanbahça” ile sınırlı “bölgesel muhtar” olacaklar.

Bir tek Eroğlu “Biz bu devleti şaka olsun diye kurmadık” diyor.

“BM Güvenlik Konseyi ve AB ülkeleri bize ‘anlaşın’ diyorlar. Fakat bu iki örgütün yaptıkları hatalar nedeniyle bugün anlaşamıyoruz. 4 Mart 1964’te geçici bir süreliğine Barış Gücü adaya gönderildi. O gün bugündür Barış Gücü adada kaldı. Anlaşma olmamasının başlıca sorumluları BM Güvenlik Konseyi ve AB’dir. Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi temsilci var. Bunlardan üçü Rumlardan yana tavır alıyor. Hal Böyleyken Rumlar neden anlaşma istesin” diyor.

“Benim amacım Maraş konusunu çözmek değil. Bütünlüklü olarak sorunu çözmektir. Bir arkadaş ‘Maraş’ı açalım, ekonomiye katkı olur’ diyor. Bir diğeri de ‘bizim kontrolümüzde açılsın’ diyor. Bir taraftan müzakerelerin devamından söz ederken diğer taraftan da Maraş’ı bizim kontrolümüzde açarsak masa kalmaz. Diğeri verelim diyor. Böyle bir durumda Rumların iddia ettiği gibi savaş suçunu kabul ettiniz anlamına gelir. Maraş’ı verirsiniz; bu kez başka şeyler istemeye başlarlar. Benim misyonum Maraş değil Kıbrıs sorununu çözmektir. Bugün Maraş’ı verirsin yarın başka bir yeri isterler ve bu salam politikası devam eder. Bu yöntemle çözüm olmaz” diyor.

Peki Dâvutoğlu ne diyor?

New York’ta BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile görüşmesinin ardından kameralar karşısına geçen Türkiye Başbakanı Ahmet Dâvutoğlu 2004’te Annan Planını Türk tarafının savunduğunu hatırlatarak, “Bugün Genel Sekreter Ban’a, görev süresi dolmadan Kıbrıs sorununun çözülmesi için ‘Ban Ki-mun Planı’na ihtiyacımız olduğunu söyledim” diyor.

Pes be birader..

Bakın tam iki yıl önce, 18 Mart 2013 günü “ELDE VAR EROĞLU” başlıklı yazımızda ne yazmışız;

“Gidilecek köyün kilise-çan kuleleri görünmeye başlamıştır. 2004 Annan Planının Rumlar lehine iyileştirilen; Türklere daha az toprak, daha az hükümranlık, şahsiyet, kişilik vaadeden…Türkleri bir ‘azınlık’ statüsüne indiren, boşlukların yabancılar tarafından doldurulacağı yeni bir (meselâ) Ban ki Moon Planı ge(tiri)lecektir önümüze.

Devlet’ten vaz geç denilecektir.

Ve kuzeydeki figüranlar toplumu (2004’ün UBP’si dahil) ‘yes’ demeye ikna edeceklerdir.

…Demek oluyor ki öyleyse bir tek ‘SON KALE’ Eroğlu kalıyor elimizde..” demişiz..

Müneccim filan değiliz, Büyük Han’da bir fincan orta kahve içip fal da baktırmamıştık, ama iki yıl önce, Dâvutoğlu’nun bugün önümüze getireceği Ban Ki Moon planını ismen ve cismen görmüştük..

Pes..

Biz bu kâbusu 2004’de ne sıkıntılar çekerek yaşamıştık.

Arslan Bulut o dönemle ilgili farklı bir şey söylüyor; “CIA’nın ilk operasyonu, Kemal Derviş’in katılacağı partiyi iktidar yapmaktı. Bu amaçla DSP’yi böldüler. Ecevit’i öldürtmeye çalıştılar. Bu mümkün olmayınca, İsmail Cem hareketi kısır kaldı. CIA, ‘Türk halkı İsmail Cem-Kemal Derviş’i kabul etmiyor. Radikal İslam’ı tamamen ele geçirerek bir taşla iki kuş vuralım’ görüşünde karar kıldı.

ABD’deki görüşmelerde, Kıbrıs’ta ortaya çıkarılacak Annan Planı’na ve ABD’nin Irak müdahalesine destek verilmesi kaydıyla, AKP’nin destekleneceği vaadi verildi” diyor.

Annan Planı’nı, Karen Fogg ve Soroscu çocuklarını, ceplere açıktan konulan dolar ve euroları, Rum bayraklı Sarayönü mitinglerine katılan yabancı elçileri hep beraber gördük.

Yâni şimdi Dâvutoğlu, 2004’de bırakılan noktadan devam mı etmek istiyor 2015’de?

Bu millet hiç mi büyümedi?

Türk halkının, Kıbrıs Türkü’nün hiç mi fikri, endişesi, görüşü, duygusu, düşüncesi yok da, önemli değil de kaderi ve geleceği Ban Ki Moon’un ellerine teslim ediliyor?

Ban Ki Moon kim?

“Boşlukları” kimin hedeflerine/çıkarlarına göre dolduracak dersiniz?

Annan 2004’de “boşlukları” nasıl doldurmuştu?

Hani dünya 5’den büyüktü?

Hem “Dünya 5’den büyüktür” diyeceksiniz, hem ülkenin ve milletin kaderini 5’in birine teslim edeceksiniz..

Dâvutoğlu’nun, “Ban Ki Moon planı bekliyoruz” derken Eroğlu’nun düşüncesini sorduğunu hiç zannetmiyorum.

Çünkü Eroğlu; “Biz bu devleti şaka olsun diye kurmadık” diyor..

“Anlaşma olmamasının başlıca sorumluları BM Güvenlik Konseyi ve AB’dir. Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi temsilci var. Bunlardan üçü Rumlardan yana tavır alıyor. Hal Böyleyken Rumlar neden anlaşma istesin” diyor.

2004’de Annan Planına “hayır” diyen tek parti Eroğlu’nun UBP’si idi.

2004’ün 24 Nisan gecesi açılan ilk sandık sonuçları televizyonlardan açıklanırken Sarayönü’ndeki parti genel merkezinde ziyaret etmiştim Eroğlu’nu.

Yalnız ve üzgündü.

Daha dün “Anlaşma olmamasının başlıca sorumluları BM Güvenlik Konseyi ve AB’dir” diyen Eroğlu’nun 2015 Ban Ki Moon planına da karşı çıkacağını düşünüyorum.

O halde yine, 2004’deki gibi yanında olacağım..

Aksi düşüncede olan dostların beni; Siber, Akıncı yahut Özersay’ın “devletin tasfiyesi-Ban Ki Moon planı” konularında ikna edeceklerini de zannetmiyorum.

Bu seçimde de oyum Eroğlu’nadır. 11 Mart 2015

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

 

 

 

 


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir