Türk Halkının Yüzde 82’nin İnancı: “Türkiye’de Yolsuzluk Var”
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Yolsuzluk ve Yolsuzlukla Mücadele Türkiye değerlendirme raporunu geçen hafta yayınlamıştır. Rapor’da ele alınan anket çalışmaları 28 Şubat-11 Mart 2014 tarihleri arasında 1206 katılımcı ile yapılmıştır.
Rapor, Avrupa Birliği’nin finansal desteği ile gerçekleştirilmiş, TESEV ve SELDI tarafından hazırlanmıştır. SELDI; Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kosova, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları tarafından kurulmuş “yolsuzlukla mücadele ve iyi yönetişim” girişimidir. SELDI, yolsuzlukla mücadele ve iyi yönetişim alanında karar alma süreciyle politika yapımına katkıda bulunmaktadır.
TESEV; Pennsylvania Üniversitesi tarafından hazırlanan Düşünce Kuruluşları ve Sivil Toplumlar Programı 2014 Yılı Dünyanın En İyi Düşünce Kuruluşları sıralamasında 6.681 düşünce kuruluşu arasında dünyanın en iyi 74’ncü, ABD hariç dünya sıralamasında en iyi 42’nci, Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi’nin de en iyi 7’nci düşünce kuruluşudur.
Yolsuzluk ve Yolsuzlukla Mücadele Türkiye anketine katılanların yüzde 82’si Türkiye’de yolsuzluk olduğuna, yüzde 18’i yolsuzluk olmadığına inanmaktadır. Toplumun yüzde 16’sı yolsuzluğa karşı duyarlı iken, yüzde 58 duyarlılık göstermemekte, (sonuçlarını görmekteyiz) yüzde 26 ise belirsizlik içindedir. Katılımcıların yüzde 68’i yolsuzluğu kabul edilemez, yüzde 32’si ise kabul edilebilir bulmaktadır. Kamu görevlileri ile temasta bulunanların yüzde 15,5’i rüşvet vermiş, yüzde 81’i vermemiştir.
Rapor’a göre “Türkiye’nin en acil çözümlenmesi gereken sorunu nedir?” sorusuna katılımcıların yüzde 59’u Türkiye’nin en büyük sorununu ‘işsizlik,’ yüzde 44’ü ‘yolsuzluk’ yüzde 7’si ‘çevre kirliliği’ olarak değerlendirmiştir. TESEV’e göre yolsuzluğu Türkiye’nin en önemli sorunu olarak görenlerde önemli bir artış olmuştur.
Katılımcıların yüzde 87’si Türkiye’deki en yaygın yolsuzluk davranışı olan ‘ehliyeti kaptırmamak için polis memuruna para vermeyi’ yolsuzluk olarak değerlendirmiştir. Vergi muafiyeti veya vergi düşürme için idari alandaki kamu görevlilerinin para kabul etmesi ise ikinci sıradadır.
En çok yolsuzluğa karıştığı düşünülen kamu görevlileri; yüzde 13 ile polis memurları, yüzde 12 ile belediye memurları, yüzde 11 ile vergi memurları ve belediye meclisi üyeleri ve yüzde 10 ile gümrük memurlarıdır. Ankete göre katılımcıların yüzde 50’sinin kamu görevlilerinin çoğunun yolsuzluğa karıştığına inanmaktadır.
Büyük şirketler ve özel sektör yüzde 48 ile katılımcılar tarafından yolsuzluğun en hızlı olduğu alan olarak belirlenmiştir. İkinci sırada yüze 47 ile gümrük, üçüncü sırada yüzde 45 ile kamu sektörü gelmektedir. Belediyeler yüzde 44 ile dördüncü, Başbakanlık yüzde 40 ile beşinci sıradadır.
Öğretmenler, öğretim görevlileri, doçentler, profesörler ve doktorlar yolsuzluğun en az yaygın olduğu düşünülen meslek gruplarıdır. Ben raporun bu kısmına katılmıyorum.
Çünkü, Türk üniversitelerinde bilimsel hırsızlık (intihal) anlamında yolsuzluklar giderek artmaktadır. Bunun için “http://plagiarism-turkish.blogspot.com.tr/ ” bakmak yeterlidir.
Türk yüksek öğretimi, etik olmayan davranışlarda bulunarak bilimsel hırsızlık yapan öğretim üyelerinden arındırılmalıdır. Bunun için üniversitelerimizde etik ihlallerinin üzerine gidilmeli, intihal yapan öğretim üyeleri yüksek öğretim sisteminin dışına çıkarılmalıdır. Türk yüksek öğretim sisteminde intihalciler ile onlara destek verenlerin sayısı yaygınlaşırsa, o ülkede gidiş kötüdür.
“Benim hırsızım iyidir” anlayışı ile hareket etmek, üniversitelerimizde bilim etiğinin yaygınlaşması önündeki en büyük engeldir. Türkiye’de bilimsel hırsızlıklarla yeterince mücadele edilmemekte, “Üniversitelerde bilimsel hırsızlığın doğal karşılandığı bir ülkenin elbette tüm yaşam alanları soyulacaktır” özdeyişi görmezden gelinmeye çalışılmaktadır.
Tarihçi yazar Murat Bardakçı’nın intihal konusundaki şu tespiti çok doğrudur: “İntihal kelimesi, sözlüklerde genellikle ‘başkasının eserini kendisininmiş gibi gösterip yayınlama’ şeklinde açıklanır ama bence düpedüz hırsızlıktır, üstelik hırsızlığın en pespaye şeklidir. Sıradan bir hırsız paranızı, malınızı yahut bir başka kıymetli eşyanızı çalan kişidir ama intihalde fikrinizin, düşüncenizin ve emeğinizin üzerine oturulması söz konusudur.
Zira, intihalci sizin için çok daha kıymetli olan bir şeyi, aylarınızı, hattâ bazen senelerinizi sarf ederek verdiğiniz eseri, düşüncenizi ve göz nurunuzu çalmıştır ve bunun kıymetinin parayla, pulla, fiyatla, vesaireyle ölçülmesi mümkün değildir. İntihalin, hırsızlığın ve sahtekârlığın en aşağılık biçimi olmasının sebebi işte budur.” (Bardakçı, 2008)
Hırsızlık yapanlar anayasamıza göre milletvekili seçilemediklerine göre, “bilimsel hırsızlık yaptıkları YÖK tarafından tescil edilmiş” ve haklarında “kesinleşmiş yargı kararları” bulunan öğretim üyelerinin üniversitelerde doçent, profesör olmaları mümkün olmamalıdır. Bu öğretim üyelerinin üniversitelerde ders vermesi, utanmadan öğrencinin karşısına çıkması utanç vericidir.
Bilimsel hırsızlık bir çeşit kopya olduğu için kopya çeken öğrenciye verilen cezadan çok daha fazlasını hırsızlık yapanlara vermek gerekir ki, balık baştan kokmasın. Fransız yazar Henri Barbusse’nin dediği gibi gerçeği söyleyenler hiçbir zaman susmak zorunda değildir. Bunlar, susmak zorunda olmamalılar ki, bilimsel hırsızlık yaparak yükselmek isteyenlerin önü kesilsin.
Küresel dünyada iş dünyasındaki yolsuzluğun belirlenmesine yardımcı olacak çok sayıda uluslararası yolsuzluk değerlendirmesi vardır. Dünya Bankası Yönetişim Göstergelerinde yolsuzluk denetiminde Türkiye’nin yüzdelik sıralaması yüzde 45,5’ten (2000 yılı) yüzde 51,7’ye (2005 yılı) yükselmiştir.
Heritage Vakfı’nın 2014 Ekonomik Özgürlük Endeksi’nde Türkiye’nin genel notu yüz puan üzerinden 64,9’dur. Endeksin alt kategorilerde Türkiye en iyi notu ticaret özgürlüğü, en kötü notu ise yolsuzluk alanında almıştır. Yolsuzluktan özgürlük kategorisinde Türkiye 44 puan almış (2013 42 puan) olup 186 ülke arasında 58’nci sıradadır.
Küresel Yolsuzluk Barometresi, sıradan insanların gündelik hayatta yolsuzlukla karşılaşma deneyimlerini değerlendirmektedir. 2013 yılına ilişkin Küresel Yolsuzluk Barometresine göre katılımcıların yüzde 54’ü, son iki yılda yolsuzluğun arttığına inanmaktadır.
Yolsuzluk Algıları Endeksi’ne göre Türkiye’nin 2013 yılında 177 ülke arasında 53’ncü sırada olduğunu unutmamak gerekir.
Kılıçdaroğlu: “Nobel Ödülü Yaşar Kemal’e verilmeliydi”
Türk edebiyatının çınar yazarı Yaşar Kemal geçen hafta sevenleri tarafından son yolculuğuna uğurlanmıştır. Uğurlama töreninde NTV’nin canlı yayınına konuk olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yaşar Kemal’in gerçek bir barış savunucusu olduğunu vurgulamıştır. Usta Yazar’ın haksızlığa uğradığını savunan Kılıçdaroğlu, “Nobel Ödülü Yaşar Kemal’e verilmeliydi. O bizim gönlümüzde Nobel Ödülü alan bir yazarımızdı…” şeklinde duygularını dile getirirken çok haklıydı.
Çünkü Orhan Pamuk’un Das Magazin adlı haftalık İsviçre dergisine verdiği bir röportajda, “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi” açıklaması olmasaydı acaba Nobel’i alır mıydı sorusu hep gündemde kalmıştır.
Orhan Pamuk Nobel ödülünü almadan on ay önce 19 Aralık 2005 tarihinde Cumhuriyet’te yayımlanan Prof. Dr. Erol Manisalı’nın “Orhan Pamuk Nobel’i Garantiledi” başlıklı yazısı bence çok önemlidir. Murat Bardakçı 26 Mayıs 2002 tarihinde belgeleri ile yazarı sahtecilik ve intihal yapmakla suçlamıştır. Murat Bardakçı’ya göre Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı romanı Amerikalı yazar Norman Mailer’in Ancient Evenings adlı romanının bir kopyasıdır. Orhan Pamuk’un Beyaz Kale romanı M. Fuat Carım’ın Kanuni Devrinde İstanbul isimli eserinden birebir pasajlar içermektedir.
Orhan Pamuk’un bu konuyla ilgili olarak şimdiye kadar bir açıklamada bulunmaması da dikkat çekicidir.