06.03.2015 18:56:17
Yunus Bülbül
Gezi eylemlerinin olduğu günler. Ülke ayağa kalkmış. AKP panik ve korkudan titriyor. Dünya lideri polise saldırı üstüne saldırı talimatı veriyor. Polisin saldırıları, göstericileri durdurmaya yetmiyor.
Zamanın başbakanı şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan göstericileri tehdit ederek “%50’yi evde zor tutuyorum” üzerinize salarım diyerek saldırmaya hazır taraftarlarının olduğunu söylüyordu.Bu arada küçük AK saldırgan guruplar polis desteği ile yer yer sokak aralarında göstericilere saldırıyordu. İşte evde zor tutulan o malum %50’nin tümü, AKP iktidarını sallayan gezi eylemcilerine karşı sokağa dökülüp bir iç çatışma yaratılmak isteniyordu. Ama bu çatışma nasıl yaratılabilirdi.
Halkı kin ve nefret duyguları ile çatıştırmak isteyenler bir araya geldi. Bu halk “din elden gidiyor” diye sokağa dökülerek çok kan akıtmıştı yine de akıtırdı. Hemen”Camide içki içtiler. Kutsal mabedimize ayakkabıları ile girip sarhoş halde dolaştılar” yalanını ortaya atıldı. Yalanı kendine meslek edinmiş liderlerinin ağzından, parti gurup toplantılarında, televizyonlarda, gazetelerde söylediler yazdılar bar bar bağırdılar.
İstediler ki halk sokağa dökülsün “din elden gidiyor” diye kan döksün. “Göstericiler içinde içki içti” dedikleri Dolma bahçe Bezm-i Alem Camii imamına emniyette 6 saat boyunca baskı yapıldı. “Başbakan Erdoğan Camide içki içildi diye nutuk atıyor sende onu doğrulayacak ifade vereceksin” diye baskı yaptılar. Temiz imana sahip gerçek müslüman, din adamı Halil Necipoğlu “Ben din adamıyım, yalan söyleyemem, camide içki içildiğini görmedim” diye tüm baskılara karşı direndi. O temiz din adamı sahtekarlara, halkı bir/birine kırdırmak isteyen hainlere, yalan söyleyerek fırsat vermediği için yerinden yurdundan edildi sürüldü. Şimdi düşünün, o gergin günlerde o namuslu imam Halil Necipoğlu, emniyetteki baskılara dayanamayıp, en yukarılardan gelen talimata uyarak “evet gezi eylemcileri camimizde içki içtiler bende şahidim” deseydi o gün ülkede nasıl bir çatışma ortamı doğardı.
Gelelim araştırdıkça kabaran “KABATAŞ YALANINA”. Bu yalanda yine halkı iç çatışmaya sürüklemek için, diğer camide içki içtiler yalanını tezgahlayanlarca kurgulandı. Bu yalan tezgahının baş rolünde İstanbul Bahçelievler belediyesinin AKP’li başkanı Osman Develioğlu’nun gelini Zehra Develioğlu vardı. Zehra Develioğlu’nun kayınpederi Osman Develioğlu kim. İstanbul İmam hatip okulu mezunu, MÜSİAD, BASİAD, Birlik Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Hamidiye Vakfı, Milli Türk Talebe Birliği, gibi AKP’nin kaynak pnarı kuruluşlarda görev yapan biri.
Bu yalan Zehra Develioğlu’nun ağzından Elif Çakır denen modifiye gazetecinin yazılarıyla yayınlandı. İsmet Berkan^’ından Balçicek Pamir’e kadar sahtekar, satılmış diğer televizyoncu ve gazeteciler tarafından da “evettt bizde görüntülerini gördük. valla içimiz parçalandı seyrederken” yalanlarıyla süslendi. Bu yalancıların içlerini parçalayan görüntüler hiç bir zaman ortaya çıkmadı. Bu kurguya göre, 70-100 kişilik motosiklet çetesini andırır belden üzerileri çıplak kalabalık bir gurup sırf başında örtü var diye bebek arabasında bebeği olan yalnız kadına saldırıyorlar,bebeği tırmalıyorlar havaya atıp yere çakıryorlar, kadını yerlerde sürüklüyorlar,üzerine işiyorlar, neler/neler. Zehra Develioğlu’nun ağzından Sabah Gazetesinde Elif Çakır yazdıklarından bir parça alıntı yapayım işin özeti çıksın. Zehra Develioğlu -“Sonra bağırmaya başladılar. Devrim yaptıklarını, ihtilal yaptıklarını, ülkeyi bize teslim etmeyeceklerini, Erdoğan’ı asacaklarını, Erdoğan’ı da hepimizi de tek tek… Bir taraftan “Bu üllkenin gerçek sahibi biziz anladınız mı ulan” diye bağırıyorlar, bir taraftan tekmeliyorlardı. “Kutsal başörtüymüş, görün bakalım kutsalı size neler yapacağız’ diyerek aklınızın bile almayacağı şekilde küfrettiler, vurdular, vurdular. . . “Asacağız Erdoğan’ı anladın mı’ diye bağırdılar.
Hangi birini söyleyeyim nasıl anlatayım yaptıkları küfürleri. Bir amcaydı sanırım müdahale etmeye çalıştı onu da öldüresiye dövdüler kızıyla birlikte. ”
İşte bu cümlelerle toplum bir birine düşürülmeye çalışıldı. İstendi ki “Vay geziciler başörtülü bacılarımıza saldırmaya başlamışlar bizde onlara saldıralım” diye mütedeyin insanlar gezi eylemcilerine saldırsınlar. İç savaş ortamı yaratılmaya çalışıldı. Ne için AKP iktidarda kalsın Erdoğan ailesinin saltanatı devam etsin diye. Kabataş yalanı, en yüksek perdeden Recep Erdoğan’ın gür sesinden tüm Türkiye’ye “arkadaşımın baş örtülü gelinine saldırdılar. yerlerde sürüklediler” diye bu organize yalanı gurup toplantısında tekrarlamakla kalmadı. Her gittiği yerde gezi eylemcilerine karşı halkı kışkırtmakta kullandı.
Yapılan geniş çaplı soruşturmalar sonunda,Camide içki içtiler, Kabataş’ta başörtülüye saldırıp 6 aylık bebeğini yerlere vurdular, müdahale eden yaşlı adam ve kızını öldüresiye dövdüler yalanlarının, gezi eylemleri sırasında, halkı kin ve nefret duyguları ile bir iç çatışmaya sürüklemek için uydurulduğu tamamen açığa çıktı. Bunun açığa çıkmasından utanması, yerlere girmesi gerekenler sanki bu utancın mimarları değilmişcesine haysiyetsiz onursuz bir şekilde aynı başlıkla ve aynı konuyu aynı gün emir komuta içerisinde Paçavradan öte bir şey olmayan gazetelerinde “Diliniz kaba yüreğiniz taş” diye köşelerinde paylaştılar.
Geçmişte ve bu gün bu yalanlarıyla “Halkı kin ve nefret duygularını yayarak düşmanlığa teşvik” suçunu işlemelerinden dolayı bu kişiler hakkında TCK’nın 216. maddesinden yargılanmaları için Tüm Cumhuriyet savcıları nezdinde suç duyurusunda bulunuyorum.
Radikal Blog