YAŞAR KEMAL
(O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler ve gittiler!)
Hangi kitabından başlasam ki!
İnce Mehmet, Sarı Sıcak, Yer Demir Gök Bakır, Ortadirek, Bu Diyar Baştan Başa, Binboğalar Efsanesi, Ağrı Dağı Efsanesi, Yusufçuk Yusuf, Demirciler Çarşısı Cinayeti…
Ne çok kitap!
Teneke, Höyükteki Nar Ağacı, Yılanı Öldürseler, Ölmez Otu, Fırat Nehri Kan Akıyor Baksana, Al Gözüm Seyreyle Salih…
Ve daha aklımıza gelmeyen nice kitapları…
Ben bunların hepsini okudum…
Başka kitapları da var okuduğum; örneğin Üç Anadolu Efsanesi…
Köroğlu, Karacaoğlan ve Alageyik üçlemesi…
Kitaplarını okuyunca belleğimize yerleşen, o zamana dek bilmediğimiz re çok onun Türkçemize kazandırdığı sözcük var.
Birisi çıktı, sırf onun kitaplarından hareket ederek, “Yaşar Kemal Sözlüğü” bile yazdı.
Ben onun kitaplarıyla çok erken zamanda tanıştım.
İnce Mehmet’in iki cildini okuduğumda daha ortaokuldaydım.
Dört ciltten oluşan bu kitabın 3. Ve 4. Cildini uzun bir aradan sonra lise yıllarımın sonuydu galiba okuduğumda.
Ben lisede, fen şubesindeydim.
Ancak edebiyatın değişik formlarına çok düşkün oldum her zaman…
Lise yıllarında artık bütünüyle Yaşar Kemal’in etkisindeydim.
Bu etkiyle bir küçük tiyatro metni yazdım ve okulumda öğretmenim Saliha Hamzaoğlu’nun yardımıyla sahneye de konuldu.
Roman ve öykü, okuduğum edebiyat türlerinin en başında geliyorlardı.
O zamanlar Talip Apaydın, Aziz Nesin, Orhan Kemal, Fakir Baykurt gibi yazarlardan da okurdum.
Ancak Yaşar Kemal’in kitaplarının apayrı tadı oldu hep…
Anadolu’dan efsaneler anlatan bir Homeros’tu sanki o…
Binlerce yıllık destanların tadı vardı romanlarında…
Hele betimlemeleri…
Akçasazın Ağaları adlı ikilemesinde bir köy feodalı olan Mustafa Bey’in intikamını almak için bir sel yarığında saklanırken günlerce bekleyişini anlatırken yaptığı onlarca sayfalık betimlemeler unutulacak gibi değildir. Günlerce bu yarıkta yatarak ve düşmanını gözetleyerek zaman geçiren Mustafa Bey’in o sanki zamanın durduğu anlardan birinde, yerde yürüyen karıncaları gözlerken, Mustafa Bey’in gözünden karıncaların anlatıldığı bir sahne vardır…
Onlarca sayfa tutmuştur bu anlatım…
Aman, karıncaların önce doğal betimlemeleri, ardından onların dünyalarına ilişkin ne çok ayrıntılar varmış…
Ve Teneke…
Hangi birisinden söz edilebilir ki…
Fen okuyup da, sosyal bilimlere yöneldiysem, bunda Yaşar Kemal’in büyük bir etkisi olduğunu itiraf etmeliyim.
Sanki onun kitapları beni basit hayatımın içinde bulunduğum yerden aldı; ve bulunduğum yere savuruverdi…
Onu gerçek yaşamımda da tanıma imkanı buldum.
İstanbul’da Halil Berktay, Evengelia Balta, Herkül Milas ve daha pek çok yerli ve yabancı bilim adamının katıldığı Mübadele’nin 80. Yılı Uluslar arası Sempozyumu’nda Karamanlı Ortodokslar üzerine Evengelia Balta ile yaptığı tartışmada yakından tanıdım onu.
Daha önce kimi söyleşilerinde izlemiştim ama, o gün bire bir karşılıklı konuşma ve tartışma ortamında yer aldım.
Sempozyumdaki oturumlardan birinde oturum başkanlığı yapıyordum. Renee Hirschon ve Filiz Yenişehirlioğlu da oradaydı.
Oturumda Evengelia Karamanlı Ortodokslar’ın Türk olmadığını söylemeye çalışıyordu.
O ortamda, hiç kimsenin gösteremediği duyarlılığı, Yaşar Kemal gösterdi. Ayağa kalktı, o gür ve kalın sesiyle, sözü edilen bu kitlelerin motiflerinden, kilimlerinden hareket ederek, Malazgirt’ten önce, Anadolu’ya Türkmen ve Yörük göçlerinin olduğunu ve orada Hıristiyanlıkla tanışıp Hıristiyan olduklarını anlattı alkışlar arasında…
Büyük adamdı Yaşar Kemal…
Kendisinin Kürt kökenli olduğunu söylerdi ama, Türkçe’nin en büyük ustalarından biriydi.
Ve şimdi o yok…
Türkçe bilin ki onun ölümüyle öksüz kaldı…
Böyle insanlar kolay yetişmiyor.
Nur içinde yat Yaşar Kemal…
Yusufçuk Yusuf adlı romanının başlangıcında ve bitişinde dediği gibi:
“O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler ve gittiler…”
Kemal Arı, 28 Şubat 2015
Yazıları posta kutunda oku