Osmanlıcılık kılıfıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletine savaş açan Kuvva-i İnzibatiye artıkları, Osmanlı bakiyelerini tek tek teslim ediyor. Sınırımıza 37 kilometre mesafede bulunan ve sınırlarımız dışında kalan tek vatan toprağı Süleyman Şah Türbesini teslim ettiler. Bayrağı topladılar. Süleyman Şah’ın kemiklerini alıp kaçtılar.
Boşuna dememişler;
“İnsan yedisinde ne ise, yetmişinde de odur” diye…
Bunlar 12 Eylül öncesi olaylarda, solun elindeki üniversitelerde “sosyal adalet” diyerek sola yavşadı, sağın aleyhinde şahitlik yaptı. Sağın elinde olan üniversitelerde de “din kılıfıyla” sağa yavşadı. Solun aleyhinde şahitlik yaptı. Yani, kim güçlüyse gidip onu yaladı.
Bunların başındaki zır deli, babasını sakinleştirmek için ayaklarını öpermiş. Ayak fetişizmi o zaman başladı herhalde. Anlaşılan o ki;
Kendinden güçlü gördüklerinin ayağını öperek durumu kurtarmayı, zayıf gördüklerinin tepesine ederek de, ezikliğini çıkarmayı ilke edindi. Dün Hikmetyar’ın dizinin dibinde Hikmetyar’ın ayaklarını koklayanlar, bugün de bebek katilinin ayağına gide gele helak oldu…
İŞİD’in ayağına, Barzani’nin ayağına, Karayılan’ın ayağına gide gide alışkanlık yaptı. Ayakçı oldular…
İŞİD ve YPG’ye kıyak yapa yapa, sonunda ayakçılıkları tescillenmiş oldu. Burnumuzun dibinde, iki bıyık bükümü mesafede olan Süleyman Şah Türbesini terk edip kaçarken, ABD tarzı bir yapımla, “iyi kaçtık ama..” dercesine, kaçışlarını millete başarı olarak pazarlayan bir film çevirdiler.
Bazıları haberi; “Cumhuriyet tarihinde ilk defa toprak kaybettik” diye verdi. AKPKK’yı Süleyman Şah Türbesi ile mahkum ederken, Yunan’ın ayaklarına secde edip, 16 ada ile bir kayalığı hediye etmelerini, yani Ege’de kaybettiğimiz büyük toprak kaybını da saklamış oldular.
“Yuh mu desem, çüş mü desem” bilemedim…
Yunanistan o adalara askerini yerleştirdi. Yunan Genel Kurmay Başkanı askerini teftiş etti. Oysa bırakın işgal edilen adalarımıza asker konuşlandırmayı, anlaşmaya göre diğer ellerinde bulunan 12 adayı silahlandırmaları bile yasaktır. E, karşılarında hazır “ayak fetişlerini bulmuşken”, öptür ayağını, işgal et Türkiye Cumhuriyeti topraklarını… Kim bu fırsatı kaçırmak ister ki?
Yunan’ı kızdırma, Ege’yi Yunan’a terk et. PKK’yı kızdırma, Güneydoğu’yu doğrudan, diğer istedikleri yerleri örtülü olarak PKK’ya terk et. Süleyman Şah türbesi ve bulunduğu Türbeyi İŞİD’e bırakıp kaç…
Yarın Anadolu’yu birileri istediğinde ne yapacaksınız? Türk Halkını, pardon; AKP ve %bilmem kaç taraftarını alıp uzaya mı yerleşeceksiniz?
Bunların Kurtuluş Savaşı ve Lozan Antlaşmasını neden hezimet olarak değerlendirdiklerini ben şimdi anladım(!)..
İzmir’i mi işgal ettiler? Kaç, kurtul. Al sana başarı(!)… Antep, Maraş’ı mı işgal ettiler? Sakın savaşmaya kalkma. Analar ağlamasın(!).. Topu topu biraz kadın ve kızlarınızla elleşirler. Göz yum, kurtul. Ne o öyle? Sakarya, Dumlupınar savaşları falan? Ne kadar ana ağlattınız haberiniz var mı(!)? Camileri düşman ahır mı yaptı? Aman, bırak- kaç, kurtul. Nasıl olsa seccadeni serecek bir yer bulursun. Orası da vatanın olur(!).. İşte bunların “BAŞ-ARI” anlayışları..
Atatürk ve silah arkadaşları;
Kurtuluş savaşında anaları ağlattıkları için, Lozan Antlaşmasında İtilaf devletlerin ayağını öpüp çoraplarını koklamadıkları için başarısız oldular(!)…
Velhasıl sonuç:
Her seri katilin bir cinayet işleme yöntemi vardır. Öldürdüğü bedene o alet ile imza atar ya?
Bizdeki seri katilin cinayet aleti de bir makas…
Önce Sivas’ın ötesini makasladı. Fırat’ın ötesini hediye ettikten sonra da meydanlarda bas bas bağırdı:
Sivas’ın ötesine geçin de göreyim. Sivas’tan öteye gidemez bunlaaaarr…
Neden?
Kurtarılmış bölge de ondan…
Kim kurtardı? Eli makaslı seri katil…
Sonra Ege’de bulunan 16 ada ile bir kayalığı makaslayıp Yunanistan’a hediye ettiler. Millet işi anlamasın, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı konuşamasın diye de;
Dar-be hikayesi ile nefesini genişletirken, Deniz Kuvvetleri komuta kademesiyle birlikte Albaylardan, SAT komandolarına kadar esir aldı. Yani, Yunanistan ve emperyalist ülkelerin çıkarını korumak adına, Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı hadım edildi. Eee, hadım edilen dananın sonu ne olur? Ancak çifte koşulup çift sürülür. Tomruk sürükletilir. Yaşlanınca da kesimhaneye gönderilir.
Dün’de Suriye Topraklarında bulunan Süleyman Şah Türbesi’ni alıp kaçtılar. Yani, Süleyman Şah Türbesinin bulunduğu toprağı makasladılar…
Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni “ver-kurtul, yes be annem” sloganı ile makaslayıp, yaralayıp, tokmakladıktan sonra, ana gövdeden kopma sürecine bıraktılar…
Ah, bir de Güneydoğu’nun hibe edilişini “yeni yasa kılıfıyla paketleyip” kutlayabilseler… Ayaklarını öptüklerinden bir aferin alacaklar ama, sürekli diretenler var. Doğurdukları piç devlete bir türlü nüfus cüzdanı veremiyorlar. Hele bir nüfus cüzdanı çıkarıp versinler, Kuzeyinde Ermeniler için “vaftiz töreni”, Güneyinde Yahudiler için “kuzu bayramı yapıp, hamursuz orucu” tutacaklar…
Ülke makaslanıyor. Kesilip biçiliyor. Sonra da Osmanlıcılık kılıfına sarılıp pazarlanıyor.
Deccalı uzakta aramayın. Deccal ortalarda geziyor.
Deccal’ın özellikleri anlatılırken;
Karayı ak gösterecek,
Bastığı yer yeşillenecek.”
Diye tarif ediliyor.
12 yıldır kara ak gösterilmekle kalmıyor, bastıkları yerlerde villalar, saatler, içi dolu kasalar, kucağa gelen işadamları yeşeriyor…
Eli makaslı seri katil, belli ki;
Sevr’i getirene kadar durmayacak.
O nedenle;
Bu zihniyetten Osmanlı falan değil ama…
O(suruktan) Aşiret Devleti çıkar.
Bir yanıt yazın