Geceli gündüzlü kâbus yaşıyoruz.
Cinayet, tecavüz, taciz, yaralama, kavga, dövüş tüm gündemlerin önüne geçti…
Korkuyoruz… Haberleri korka korka izliyoruz… Gazeteleri korka korka okuyoruz… İnternete girmeye çekiniyoruz… Yeni cinayet, tecavüz haberleri duymaktan korkuyoruz…
Adana’da 6 yaşında bir kız çocuğu işkence edilip, yakılarak öldürüldü. Akhisar’da 9 yaşında bir çocuğun cesedi bulundu…
Hala sapıklar küçücük kız çocuklarına tecavüz etmeye, cinayetler işlemeye devam ediyorlar… Değişen bir şey yok…
Okul dönüşü çocuklarımızın yolunu endişe ile gözlüyoruz… Sağ salim gelince seviniyoruz… Bir yakın dostum, Mersin Üniversitesinde okuyan kızına günde en az iki kez telefon açtığını söylüyor…
“Özgecan vahşeti” tüm toplumumuzu yasa boğdu…
Bir meslektaşımız, bir gazeteci kartopu oynadığı için bir esnaf tarafından öldürüldü…
CİNNETLİLER TOPLUMU OLDUK… CİNNETLİLER, YÖN VERMEYE BAŞLADI YAŞANTIMIZA…
Sevgi, saygı, hoşgörü, dayanışma, bölüşme yitti, yok oldu… Başını alıp, uzaklara kaçtı…
Sevgi, duygu insanlarını, o güzel insanları arar olduk…
Yaşar Kemal Ustanın deyişiyle… “O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık…”
Bu günleri, içinde yaşadığımız şu ortamı rüyamızda görsek inanmazdık…
Ama “Balık baştan kokar…” Balık baştan kokuyor şimdi…
Yüce mecliste, milletin meclisinde kan gövdeyi götürüyor… Yaralananlar, yerde sürüklenenler, başına Meclis Çekici ile vurulanlar, sedyeyle hastaneye taşınanlar…
Milletvekilleri bunu yaparsa toplum ne yapmaz… Elbette, kavga, yaralama, öldürme, tecavüz baş sorunumuz olur ve kızlarımız yakılarak öldürülürler…
AKP, “İç güvenlik Yasası”nı çıkarmaya çalışıyormuş. Ona odaklanmış… Yasayla iç güvenliği sağlayacakmış…(!!!) İç güvenlik mi, kendi güvenliği mi?
Şimdilik yatışmış, uyumuş, uyutulmuş gibi görünüyor ama, ayakkabı kutularının, para kasalarının, para sayma makinelerinin hesabı elbet bir gün sorulacak… Bunun telaşı, bunun korkusu sarmış olmasın onları…
Bu hazırlık, bu baskı, korkutma, sindirme yasaları, onun hazırlığı olmasın…
Bu yasayı çıkarmakta kararlı görünüyorlar… Eee, korku dağları bekler…
“HİÇBİR KORKUYA BENZEMEZ HALKINI, VATANINI SATANIN KORKUSU…”
İç güvenlik” falan filan, bunlar boş laflar…
Ama biz bu “Vahşi Teksas” ortamına bir günde gelmedik…
Bu cinayetler, tecavüzler, bıçaklar, pompalı tüfekler, palalı saldırganlar, adam yakmalar bir anda ortaya çıkmadı… Gökten zembille inmedi… Bu olayların bir ucu taa Turgut Özal’lara, Kenan Evren’lere Tansu Çiller’lere dayanır…
“Benim memurum işini bilir”, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz…” diyen zihniyet, bugünkü “Eşkıya Ortamının” ilk adımları, yolsuzlukların, hırsızlıkların başlangıç noktası oldu…
AKP döneminde ise zirveye ulaştı…
“AKP, YOLSUZLUK VE SUÇ ÜRETEN BİR MAKİNE HALİNE GELDİ!”
Toplum değişiyor. Hem de hızla değişiyor. Türkiye, eski Türkiye değil artık. Yoz Batı kültürüyle, çağ dışı ümmet kültürünün yan yana, iç içe yaşadığı; ulus devlet, ulusallık, vatan kavramlarının değer yitirdiği bir dönemden geçiyoruz… Sisli, puslu, bulanık bir ortam. Televizyon adları, işyeri levhaları İngilizce. Dil hızla kirleniyor. Kültür hızla kirleniyor… İnsanı insan yapan değerler yok ediliyor…
Toplumsal değerlerin yerini para aldı şimdi. Herkes köşe dönmeye çalışıyor… En yüce değer para…
Bir yanda görkemli arabalar, katlar, yatlar, havuzlu villalar, Amerika’nın, Avrupa’nın lüks mağazalarından giyinen sonradan görme zenginler; öte yanda giyimiyle, kuşamıyla, yaşantısıyla Ortadoğu’nun Arap ülkelerine benzeyen mahalleler, caddeler, sokaklar…
İki eşli, üç eşli milletvekilleri, eşlerini sekreterleri ile aldatanlar…
En sert namus bekçiliğinin ve ahlak savunuculuğunun yapıldığı bir dönemde namus ve ahlak ayağa düştü… Bedenini satanlar hızla çoğalıyor…
Milyonlar perişan. Aç, açık. Sefil. Ne var ki halkın büyük bir kesimi, yaşadıkları kötü koşulların farkında bile değil. Karşılaştıkları zulme karşı koyacak dirençleri kalmamış. Aşiret, tarikat reislerine, şeyhlere, şıhlara, sadaka ekonomisi ile kendilerine dilenci muamelesi yapan politikacılara kul köle olmayı görev sayıyorlar.
Olup bitenleri görmüyorlar. Bakıyorlar sadece. Bilinçleri yetmiyor. Ya da dert çekmeyi, sefalet içinde yaşamayı Tanrı’nın kendilerine verdiği bir “lütuf”, bir sınav gibi algılıyorlar. Ezilmeyi, sömürülmeyi ibadet gibi görüyorlar. Yıllardan beri sürdürülen hurafe, batıl inanç politikası nedeniyle, horlanmayı, sadaka kabul etmeyi kanıksamışlar.
“Bir lokma, bir hırka” felsefesini temel alarak durmadan şükrediyorlar. Sanki yaşadıkları koşullardan daha kötüsü gelecekmiş gibi, ”Allah beterinden saklasın” diyorlar.
Tıpkı karikatürde olduğu gibi: Adamın sırtına bir bıçak saplanmış. Kanlar akıyor. Bu sırada yoldan geçen bir arkadaşı ona “Nasılsın?” diye soruyor. ”İyiyim, çok şükür” diye yanıt veriyor. Halkımız şimdi bu durumda.
Düzenin nimetlerinden yararlanan egemenler ise, “Halk, bin yıllık uykusundan uyanmasın”, devran hep böyle sürüp gitsin istiyorlar. Onların kitabında ne çile çekmek var, ne öteki dünya, ne din, ne iman. Tek amaçları para kazanmak, mal-mülk sahibi olmak. Bildikleri en iyi iş, en iyi meslek din ticareti, din sömürüsü. “Hepimiz din kardeşiyiz, Müslüman’ız” kandırmacası, hokkabazlığı arkasında oynanan oyunlar, çevrilen dolaplar, tilkinin aklına bile gelmeyen kirli ilişkiler, kurnazlıklar…
Saf vatandaşlarımızın inançlarından yararlanılarak toplanan bağışların nasıl iç edildiğini artık çocuklar bile biliyor. Bu talan düzeninde bir avuç mutlu azınlık servetine servet katarken, halk avucunu yalıyor…
Çok strese girince de çok bunalınca da alıyor eline palayı, ekmek bıçağını ya da pompalı tüfeği, adam öldürüyor… Ya da adam yakıyor…
Bir yanıt yazın