Tesettür (kapanma – gizlenme) 10 yaşında kız öğrencilere indi. Burada kalmayacaktır.
Erkek ve kız okulları da ayrılacaktır. Sonra da sıra kamu taşıtlarında kadın erkek ayırımına gelecektir. Özel araçlarda kadın erkek beraberliği de sorgulanacaktır. Sırası var. Zamanı var.
Bu Türkiye’yi siz seçtiniz. Belki bu iktidara oy vermediniz ama gene de düşünürseniz, bu sonuca gelmede sizin de payınız olduğunu göreceksiniz. 10 yıllar boyunca, bu iktidar yıllarından çok önceden başlayan Kuran kursları adı altında milyonlarca çocuğun beyni yıkandı.
Bu süreçte çocuklara ‘ Kuran öğretme’ adı altında laiklik karşıtı, Cumhuriyet karşıtı telkinler yapıldı. Bu yaştaki çocuklara yapılan öğretim değil telkindir. Siz başınızı iki yana sallayıp geçtiniz.
Aklınıza bu çocuklara yaz okulları açıp çağa uygun programla yaz aylarını değerlendirmek gelmedi. Düşünmediniz. Üşendiniz. Size söylendiği zaman da ilgilenmediniz. Kuran kursunda beyni yıkanan milyonlarca çocuk büyüdü.
Eğitim gördüler. Fakülte kapılarına dayandılar. Kızlar ‘kapanma özgürlüğü’ istediler. Erkekler mescit istedi, Cuma namazına gitmek istediler. İnançları doğrultusunda yaşama hakkı istediler. Siz on yıllar boyunca bakıp durdunuz, şaşıp geçtiniz. ‘Çağa aykırı şeyler bunlar’ dediniz. ‘Devlet izin vermez böyle şeylere’ dediniz. İçinizde ‘ordu böyle şeylere izin vermez’ deyip rahatlayanlarınız vardı. Siz hep kendi yanınızda gördüklerinize kızdınız; neden (bir şey yapmıyorsunuz? Bak oralarda neler oluyor? ) diye söylenip durdunuz. Ama siz bir şey yapmadınız. Sizin göreviniz değildi ki. Siz seçimden seçime oyunuzu verdiniz, o kadar.
Bazen kızıp oyunuzu da vermediniz. Sonuçta bu on yıllar boyu, din adı altında dogma eğitimi almış milyonlarca çocuk büyüdü, seçmen oldu. Sandıktan onların kurup desteklediği parti kazanarak çıktı, iktidar oldu. Üniversitelere indirilmiş puanlarla girdiler, yargıç oldular, savcı oldular, kaymakam, vali oldular. Sizin şaşkın bakışlarınız arasında erkek hastaya bakmayan kadın doktorlar, erkek eli sıkmayan kadın idareciler oldu. Bu arada kadın eli sıkmayan erkekler de yöneticiler arasında yerini aldı. Siz, ‘aman benim çocuğum öz güvenli olsun, kendi kararlarını versin, kendi sorumluluğunu üstlensin, geleceğin dünyasında kendi yerini alsın’ diye elinizden geleni yaparken altınızdaki zemin kaydı. Çocuğunuzun okulunu İmam Hatip Okulu yapıverdiler. ‘Aman bu nasıl iş, çocuğum oraya mı gidecek?’ diye sızlanınca size 80 kilometre uzaktaki okulu gösterdiler. İmza toplayıp, başvurular, toplanıp şikayet etmeler sonuç verir mi diye bekliyorsunuz.
Bakın, size ‘su yolunu buluyor’ denildi. Siz, ‘hangi su, hangi yolu buluyor?’ demediniz.
‘Durmak yok, yola devam denildi.’ Siz, ‘hangi yola devam?’ diye sormadınız.
Siz sizdiniz, yol da onların istediği yoldu. Bunları söyleyenleri yıllarca bakan, başbakan yaptınız, sonra da cumhurbaşkanı seçtiniz. Şimdi, ülkeniz kanlı Orta Doğu savaşına girmek üzere, elbette sizin savaşınız değil. Elbette sizin kararınız değil. Ama artık karar verme iradesi de sizde değil…
Bu irade sizde olduğu zaman gereken işlerin hiçbirini yapmadınız. Sadece sızlandınız.
Hep başkalarının bir şeyler yapmasını beklediniz. Onlar sızlanmadı çalıştı. Hiç kimseden beklemeden kendileri gereken herşeyi yaptılar. Onlar kazandı, siz kaybettiniz.
‘Ama Amerika?’ demeyin sakın… Amerika işine geleni destekler.
‘Ama aydınlar?’ demeyin sakın… Aydın sizdiniz ve farkına varmadınız.
‘Ama ordu?’ demeyin sakın…Ordunun işi değildi sizin işinizdi.
Bugünkü Türkiye mi? Bu Türkiye sizin seçiminizdir.
Eğer bir şey düşünüyorsanız şimdi başlayacaksınız. Gün gün, saat saat, dakika dakika…
Ya da ‘akan suyun nereye gittiğini seyredeceksiniz.’
Siz; yine, en iyi yaptığınız işi yapın. Haziran ayında yazlıklarınıza, yurtdışı seyahatlerinize gidin. Hatta ”ben bunlara çok kızıyorum, oy kullanmayacağım’ deyin ve dediğinizi yaparak kendinizi hiçe sayın. Zaten yoktunuz, yine olmayın.
Bu arada seçime kadar geçecek zamanda, çevrenizde hala gerçekleri görememiş olanlara, bıkmadan usanmadan gerçekleri anlatmak yerine, bütün kabahati muhalefet partilerine yıkarak, kendinizi aklınızca, ‘aklayın.
Ve hele Başkent’in mutlu halkı; Atatürk’ün binbir imkansızlık içinde adeta yoktan var edip, kurduğu Devlet ve Cumhuriyete ‘Başkent’ olma onurunu verdiği kutlu şehrin halkı. Atatürk’ün kurduğu ve size vasiyet ettiği ‘Orman Çiftliğine’ (sinesinde bulunan ALTI Üniversite ile) bile sahip çıkamayıp, son dört dönemdir ‘Kurucu felsefeyi’ hiçe sayan bir anlayışla ortak yaşamınızdan doğan memnuniyetinizi bozmayın. Okey oynamaya, kafelerde efkar dağıtmaya, AVM’lerde zaman harcamaya, birbirinize karşılıklı durumdan şikayet nutukları atmaya devam ediniz.
Bankalarda ‘İl bazında Türkiye’de en yüksek Mevduat’ rekoruna sahip şehir (!?) olarak, İstanbul’un tüm arazilerini bitirdikten sonra sizi gözüne kestiren Yap-Sat’cıların Amerikanvari-Avrupai isimleriyle şereflenen evlerinize kavuşma hayalinizin üzerine başka gül koklamayın. Geleceğiniz müemmen ve hayırlı olsun.
Bir yanıt yazın