Maşallah; Sanki Zaloğlu Rüstem…
YA DEVLET BAŞA, YA KUZGUN LEŞE…
(Düsturumuz, Dişe Diş Olamaz… Hukuk Ne Derse Odur!)
Ürktüm…
Gerçekten, ürktüm…
Hukuk, bir ülkede adaleti sağlayan, özgürlükleri güvence altına alan; yurttaşın güvenliğini ve esenliğini sağlayan en yüce güçtür…
Öyle olmalı…
Hukuk inşa edilir ve sonra da yaşanır…
Hukuk yoksa, orman kanunları geçerli olur.
Güçlü olan, güçsüz olanı ezer… Böylece hakkın ve adaletin yerini, zorbalık ve yıkıcılık alır.
Çağdaş toplum olmanın ölçüsü hukuka verilen önemdir… Bu tür toplumlar artık hukukun üstünlüğünü tartışmaz bile… Temel amaçları, hukukun daha ileri düzeylere nasıl taşınacağı ve özgürlüklerin önünün daha çok nasıl açılacağıdır…
Türkiye’ye gelince:
Sevgili Özgecan, yaşamının baharında, aşağılık bir piskopatın tacizine uğradı ve sonunda da acımasızca öldürüldü. Bu olay haklı olarak, kadın dünyamızda ve yüreğinde insan sevgisi olan kesimlerde büyük bir infial yarattı…
Bir ülke, nasıl bu duruma gelebilir?
Ve insanımız, nasıl bu kadar acımasız olabilir?
Kadınlarımız ve kızlarımızın onurlu bir yaşam en temel hakları olduğuna göre; gözü dönmüş hasta ruhlu insanlar, o tertemiz yaşamlara, nasıl kıyabilir?
Bu tür rezilliklere toplum olarak karşı koymak ve direnmek gerekir.
Ancak bunun için izleyeceğimiz yol, kesinlikle hukukun ölçüleri içinde olmalıdır.
Hukuk yok sayılırsa; orman kanunları egemen olur. Hak yerini bulmaz, zorba haklı olduğunu masum insanlara dayatır.
Bunun ne ötesi ne lamı cimi var…
Şu sözü söyleyene bakın:
Kim?
Avrupa Birliği Bakanı….
Üstelik, Türkiye’yi Avrupa Birliğine üye yapmak için, ülke adına baş müzakereci…
Volkan Bozkır…
Olay duyulunca, ülke insanına itidal, sukunet, yasalara bağlılık ve hukukun üstünlüğü gibi ilkesel yaklaşımlarda bulunması beklenirken, dediği sözlere bakın:
-“Benim kızımın başına böyle bir olay gelseydi, ben elime silahı alır cezasını kendim verirdim”…
İyi…
Çok “mutmain” olduk…
İçimizi okudun…
Duygularımıza tercüman oldun…
Sayın bakan çıksa da içimize su serpecek bir açıklama yapsa diye bekliyorduk…
Ve şükür, bu isteğimizi karşıladın…
Sen yönetensin, devletsin, babasın…
Bizlerin, hepimizin, bu ulusun onuru, namusu, haysiyeti sana emanet…
Hadi, babaysan gereğini yap, al silahını eline!
Biz Türkiye’yi bir hukuk devleti olarak görmek istiyoruz; madem bir Muz Cumhuriyeti’ymiş; artık gücü yeten yetene; hadi, koru namusumuzu, al intikamımızı!
Maşallah, -haza- Zaloğlu Rüstem…
İnsan donup kalıyor:
Gerçekte bir bakan böyle şeyleri nasıl der ve aklına bu tür şeyler getirir!
Bu, hukukun çöktüğünün, artık haklının hakkının verilemeyeceğinin itirafından başka bir şey değildir.
Özeti şudur:
Ey ülkemin insanları… Devlet, hukukun üstünlüğünden hareket ederek, haksızlığa uğradığında sana hakkını verecek durumda değil… Eğer bunu beklersen, mahşere kaldı… O nedenle, haksızlığa uğradığını düşünüyorsan; öyle mahkeme, savcı, adliye, hakim falan bekleme… Tak silahı beline, al eline baltayı, nacağı… Çık düşmanının karşısına; “Kıyasa kıyas!” de, hallet işini…
Ne büyük fecaat düşününce görüyor musunuz?
Buna hukuk dilinde “ihkak-ı hak” diyorlar.
Yani hukukun olmadığı ortamlarda bireyin, kendi hak arayışını kendi gücüyle elde etme iradesi…
Yani bir bakan, kendi ruh halini bu biçimde açıklayabiliyorsa, ulustan nasıl hukuka bağlı kalın; aman hukukun dışına çıkmayın; hukuka güvenin diyebiliriz?
Hem; öyle bir orman düzeninde, güçlüysen hakkını alırsın…
Hatta güçlüysen, güçsüzün boğazına basar, dışarı sarkan dilini koparır alırsın…
Pekala, güçsüz haklı ise, o nasıl elde edecek aradığını?
Gücü yeten yetene…
Bir aklı başında adamın söyleyeceği sözler değildir bunlar…
Bu tam bir akıl tutulması, bir kabile kültürünün dışa vuran yansımasıdır…
Kabile kültüründe bile hukuk, bundan ötedir.
En azından kabile büyükleri bir araya gelip, divan kurarlar ve neye karşı, nasıl bir hüküm uygulanacağını kararlaştırırlar…
Bir bakan; hem de Türkiye’yi Avrupa Birliği gibi hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı üzerine sistemini kurgulamış bir sistemli yapıya taşıyacak en etkili ve yetkin kişi bunu söylerse, vay halimize!
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe deyip, geçemeyiz…
Düsturumuz, “Dişe Diş” olamaz…
Hukuk ne derse, duruşumuz da o olmalıdır.
O nedenle bu sözler karşısında ürktüm…
Ödüm patladı…
Ülkem adına büyük üzüntü duydum…
Türkiye bunu hak etmiyor…
Bu içteki duygunun, dışa vurumudur.
Hukuku dışlayış, hatta karşı geliştir…
Türkiye, derhal bu anlayıştan sıyrılmalı; “Kana kan!” çığlıklarını bir yana bırakmalı; pozitif hukukun veri ve öngörüleri üzerinden giderek çözüm yolu aramalıdır.
Ancak en önemlisi; bu kültür ve coğrafya, ne oldu da böyle piskopat sapkınlar yaratmaya başladı; bunlar üzerine bilimsel yöntemlerle kafa yormalıdır.
Ülke duygularla yönetilmez…
Yönetmek, akıl işidir.
Akıl ise, hukukun üstünlüğünü ve herkesi aynı ölçüde kapsadığını buyurur…
Daha ötesi yok…
Kemal Arı, 17.02.2015