NECDET BULUZ
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) işsizlikle ilgili bir açıklama yaptı. Türkiye, işsizlikte son 4 yılın rekorunu kırmayı başardı. Zaten, özellikle genç işsizlerin giderek yoğunlaştığı ülkemizde nüfus artışına oranla bu işsizliğin daha da artabileceğine dikkat çekiliyor.
TUİK’in açıklamasına göre Kasım 2014’de resmi işsiz sayısının 3 milyon 96 bin kişi olduğu belirtiliyor. Bu çok ciddi bir rakamdır. Kaldı ki, gizli işsiz sayısının da açıklanan bu rakamlara yakın olduğu biliniyor. Her 3 gençten birisinin işsiz olduğu ülkemizde bugüne kadar buna bir çözüm bulunamamışsa burada bir yanlışlık var demektir.
Önce TUİK’in açıklamasın ev verdiği rakamlara bir göz atalım:
Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı Kasım 2014’de 3 milyon 96 bin kişi, işsizlik oranı ise yüzde 10,7 oldu. Genç işsizler oranı ise yüzde 19,9 olarak gerçekleşti. Bunlar resmi rakamlar. Umudu olmadığı içim iş aramayanlar, mevsimlik çalıştığı için halen işsiz durumda bulunan bu rakamlara eklendiğinde gerçek işsiz sayısının yüzde 18’leri aştığı görülüyor. Böylece işsiz sayısı 6 milyona dayanmış durumda.
Yazımızın başında genç işsizlerin çoğaldığına dikkat çekmiştik. Daha önceki uygulamalarda iş arama kanallarını son 3 ay içerisinde kullananları hesaplayan TUİK, şimdi son 4 haftayı baz alıyor.
Son uygulama ile 1,5-2 ay öncesi iş başvurusu yapmış kişiler işsiz kategorisine alınmıyor. Durumu bu açıdan değerlendirdiğimizde TUİK’in yüzde 19,9 olarak açıkladığı 15-24 yaş arasındaki geniş tanımlı genç işsizler oranı gerçekte 9 puan daha fazla gerçekleşmiş ve yaklaşık yüzde 29 seviyelerine yükselmiş bulunuyor.
Konuyu yakından izleyenler ve uzmanlar, işsizliğin daha da artacağını söylüyor. İşsizlikteki asıl nedenlerin başında da büyümedeki yavaşlamayı gösteriyor. Bu durumda Merkez Bankası’na “faizi indir” baskısının yeniden gündeme gelebileceğini de söylemeliyiz.
Siyasi iktidara bakacak olursak işsizlik diye bir sorunun olmadığı söyleniyor. TUİK’in rakamları ve gizli işsizleri masaya koyduğumuz zaman bu tür açıklamaların inandırıcılığının var olduğunu söyleyebilir miyiz? Özetle 5 milyona yaklaşan işsiz görülmek istenilmiyor.
Şimdi gelelim görüşlerimize:
Ne zaman işsizlik konusu gündeme gelse, yazdığımız yazılarda hep şunu vurgulamışızdır: İşsizlik, yatırımsızlıktan, dolayısı ile istihdam olmamasından kaynaklanıyor. Bugüne yüzümüzü çevirdiğimizde aynı gerçeklerle karşılaşıyoruz.
Türkiye’nin tasarruf açığı giderek büyüyor. Büyüme için yatırıma, yatırım için de yabancı sermayeye ihtiyaç var. İşte, bugün uygulanan ekonomik ve siyasi politikalar yatırımın, yabancı sermayenin önünü açmıyor. Bunu sürekli yazıyoruz, uyarıyoruz ama ne var ki bugüne kadar bilindiği halde bu politikalar düzeltilmiyor. Günlük politikalarla da bir noktaya varamıyoruz. Bu anlayış içinde işsizliğe çözüm bulmamız mümkün olabilir mi?
Özetlememiz gerekirse ekonomik ve siyasi politikalar açık biçimde işsizliği körüklüyor.
Bugün, sıcak para girişi var ama bu politikalar böyle sürerse, yakında bu sıcak para girişleri de durabilir. Asıl sıkıntının bundan sonra gelebileceğini görmekteyiz. Kalıcı yabancı sermayeden ise zaten eser kalmadı.
Biz, gerektiği zaman AB’ye, Amerika’ya ya da iş dünyasına kafa tutuyoruz. Söylenmedik söz bırakmıyoruz. Batı’dan kapabilmek için de elimizden geleni yapmaktayız. Demokrasi, insan hakları, hukuk siteminden geriye gidişlerin yabancı sermayeyi etkilediğini, frenlediğini nedense bir türlü göremiyoruz. Bugüne, eğer bu duruma düşmüşsek bunun nedenleri vardır ve bunlar masaya yatırılıp enine boyuna araştırılmalıdır.
Dikkatlerinizi şu noktaya da çekelim:
Bir ara Arap sermayesi de önemli ölçüde geliyor ve ekonomimize katkı sağlıyordu. Şimdi Arap sermayesinin de ilgisiz kaldığını ve kesilmiş olduğunu görmekteyiz. Bunu da uygulanmakta olan dış politikalarımızdaki hatalar zinciri ile yakından ilişkisi olduğunu söylemeliyiz.
Kasım 2014’de yüzde 10,7’ye ulaştığı ifade edilen işsizlik sorununun kısa vadede çözümünü mümkün görmüyoruz. Kaldı ki, gizli işsizleri buna eklediğimizde karşımızdaki tablonun hiç de iç açıcı olmadığını görürüz.
Gerek içeride, gerekse dışarıda Türkiye’deki ekonomi ve siyasetteki beklentilerin iyimser değil, kötümser olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki 7 Haziran seçimleri mevcut ekonomiyi de sarsabilir. Başbakan Davutoğlu’nun seçim vaadi paketleri “seçim ekonomisini” gündeme getiriyor. Bunlar da bütçe verilerini torpilleyecek gibi görünüyor. Bütün bunları alt alta koyduğumuzda ekonomide ileriye dönük risklerin artabileceği de unutulmamalıdır.
necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com
Bir yanıt yazın