ATEŞKES

Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile Ukrayna Devlet Başkanı​P.Poroşenko, Minsk şehrinde ateşkese imza attılar.
Anlaşmaya göre 14 Şubat Cumartesi gece yarısından sonra ateşkes sağlanacak ve her iki tarafa ait ağır silahlar karşılıklı belirlenen bir hattın gerisine çekilecek.
Son olarak Washington​sert bir açıklama yapmış, iç savaşı Rusya’nın gizli bir genişleme politikası olarak nitelemiş, gerekirse Ukrayna’nın savunması için silah desteği vereceğini belirtmişti.

*
Ağır silahların geri çekilmesi, savaş esirlerinin serbest bırakılması gibi üzerinde anlaşılan konular,elbette​ soruna diplomatik çözüm bulmak adına son derecede önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Ancak Ukrayna krizinin arka planı​ düşünüldüğünde,barış için ne zorlu süreçlerin geçilmesinin gerekliliği görülüyor.

​*​
Batı’da,​Rusya’nın NATO’ya ortak olmaktan ziyade bir tehdite dönüştüğü ve NATO’nun bu tehdite karşı vargücüyle mücadele etmesi gerektiği yönünde gelişen düşünceler,
NATO’ nun Rusya’nın saldırganlığına karşı koymak için yeni bir strateji oluşturması, bu​çerçevede askeri varlığını Doğu Avrupalı üye ülkelere konuşlandırması,
NATO’nun Rusya ile Kurucu Senedini tartışmaya başlaması​ karşısında,

​*​
Rusya’nın ​Batı ile ilişkisinde, soruna Avrupa güvenliğini neyin koruyacağı ya da neyin tehdit ettiği konusundaki görüşler arasında benzerlik olmayışı​,
Bu yüzden ​Rusya​’nın eşitlik içinde NATO’nun birlikte yönetimini talebi bulunuyor.
Nitekim Rusya Askeri Doktrininde NATO’nun stratejik füze savunmasını, ittifak ve Rusya’nın güvenliğinin birbirleriyle iç içe geçmiş olduğunu açıklayan NATO Stratejik Kavramı ile uyuşmadığından bahisle birinci sırada tehdit olarak gösteriyor.

*
Tarafların güvenlik konusunda farklı kültürleri, Rusya’nın NATO’ya güvenmekte zorlanmasına,​ ​NATO müttefiklerinin de Rusya’nın istediği türde bir eşitliği onaylamasında tereddüt oluşturuyor.
Aslında sorun 2008 Ekonomik Krizi’n​de ​IMF,​Dünya Bankası ve Dünya Ticaret örgütü tarafından dayatılan, ABD ve diğer G8 ülkeleri tarafından kabul edilen,
Mali disiplinler,​mülkiyettin korunması, özelleştirmeler, kamu harcamalarının azaltılması,​ ​ticaretin serbestleştirilmesi,​finansal reformlarlar gibi neo-liberal politikalarla ilgili Washington Konsensüsunun​​çökmesiyle başlamış, uluslararası arz-talep dengesi bozulmuştu.​
ABD ve Avrupa o günden beri iç sorunlarıyla uğraşır olunca, uluslararası düzenin istikrarını sağlayacak, çatışmaların yayılmasını önleyecek hegemon güç açığı ortaya çıktı.
Batı içine kapanıyor,​yükselen bölgesel güçler boşluğu doldur​uyordu ve çatışmalar arttı.
Çözülmemiş çatışmaların Avrupa’ya yayılması sonucunda mali piyasaların ve uluslararası meselelerin dinamikleri daha fazla içiçe geçti.
Mali piyasalarda ve uluslararası meselelerde belirsizlik,​istikrarsızlık​ ve öngörülemezlik artıyordu…​​

*​
Bu sırada görülmemiş bir alt-üst oluşun ardından yeni Rusya​ giderek istikrar tesis ediyor ve petrol gelirleriyle halkın yaşam standartlarını yükseltirken,
oligarklarıyla​birlikte yöneticileri de​halkın sevgisini kazanıyordu.
Bu güvenle Devlet Başkanı V.Putin içeride baskıcı politikalar kurarken, dışarda Suriye’ye, İran’a destek oluyor, Arap Baharı’nı tehdit olarak görü​yor ve Batı’nın dikkatini çekiyordu.
Üstelik tarih tersine dönmüş gibiydi, bu kez dağılan Sovyetler Birliği​ve​bütünleşen AB değil​,​ tam tersiydi.

*
Sonra 2013′ de Ukrayna AB ile Ortaklık Andlaşması gündeme geldiğinde,​ ​Putin AB’yi devre dışı bırakmakta zorlanmadı​ ​ama Ukrayna halkının ayaklanması tam bir sürpriz oldu​ ​ve Avrupa yanlısı​yeni​bir Ukrayna doğdu.
Bu gelişmeyi Putin​​komünizm temelinde milliyetçi ideolojisiyle ikame etti.
Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinin ardından,​Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri bağımsızlık ilan etti,​çatışmaların ve barış müzakerelerinin tarafı olduklarını bildirdiler.

*
Batı’da; Rusya ortak olmaktan ziyade bir tehdite dönüşmüştü​ve NATO bu tehdite karşı vargücüyle mücadele etmesi gerektiği yönünde​Rusya’nın saldırganlığına karşı koymak için askeri varlığının Doğu Avrupalı üye ülkelere konuşlandırmaya başladı.
NATO’nun doğuya doğru genişlemesi Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki bölgede çatışma alanı​oluşturdu.
2009’da AB’nin Doğu Ortaklığı Programı​Ukrayna’daki çatışmayı tetiklemişti, şimdi bu bölgenin paylaşılmasının,sınırların belirlenmesi ve statülerine çözüm getirilmesinin yolu açıldı.​
Batı- Rusya​rekabeti Finlandiya’dan Gürcistan ve Azerbaycan’a kadar uzanan bu geniş coğrafyada giderek Hazar’a ve Ortadoğu’ya kadar olan bölgedeki rolü üzerinden cereyan ediyor,​ kesinlikle Ukrayna Ateşkesi’nin barışa evrilmesi​bu paket içinde değerlendirilmesi gerekiyor…

​*​
Şimdi​bu ateşkese rağmen Rusya ile ​Batı’nın Baltık Denizi ile Karadeniz arasında sınırları ​ ​barışçıl biçimde nasıl belirleyeceği bilinmiyor.
Ancak düzenlenecek uluslararası bir konferans vasıtasıyla Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki bölgede oluşan çatışma alanında​olası​silahlı çatışmaların​,işte Dağlık Karabağ ve Ukrayna gibi dondurabileceği düşüncesi​ise herşeyi meçhule bırakıyor. ​

​14.2.2015


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir