Konferans’ta Avrupa’da korkuları körükleyen Ukrayna ve Rusya arasında bir mutabakatın sağlanarak kalıcı bir ateşkese yol açılmasından başka İran’ın nükleer programına ilişkin 5+1 ülkeleriyle sürdürülen görüşmeler, İslamcı ideoloji ve terörle mücadele de masaya yatırılıyor.
*
1963’den beri düzenlenen ve 11 Eylül saldırılarından sonra önemli konuma yükselen Münih Güvenlik Konferansı’na, 20 hükümet ve devlet başkanı ile 60 bakan ve çok sayıda uzman katılıyor.
Konferans, dünya güvenliğiyle ilgili çağrıları ya da çözüm önerilerini değerlendiriyor ve sonuçlandırılmasını hizmet ediyor.
*
Türkiye, kendisini yakından ilgilendiren sorunların ele alındığı Münih Güvenlik Zirvesi’ne son anda katılmaktan vazgeçmiştir.
Dışişleri Bakanı M.Çavuşoğlu’nun, ” Ortadoğu Sorunlarının tartışılacağı panele son anda İsrailli temsilcilerin katılımını kabul etmedik” ifadesi krizin bir yönünü gösteriyor.
Diğer tarafta Almanya’nın, Orta Doğu’daki gelişmelerin tartışılacağı panele Çavuşoğlu ve İsrail Dışişleri Bakanı A.Liberman’ın katılımını öngörmesi,
Türkiye’nin önce “Liberman ile aynı karede yer alamayız ” yanıtı, sonra “Filistinli temsilci de yer alırsa aynı karede yer alırız” mesajı iletmesi,
Almanya’nın bunu kabul etmemesiyle Türkiye’nin dünyanın en büyük güvenlik zirvesine katılmaktan vazgeçmesi gerçeği bulunuyor…
*
Münih’te çok sayıda panelde ve kulislerde önemli görüşmeler yapılıyor.
Başbakan Merkel, Ukrayna Krizinin kontrolden çıkması halinin Avrupa’nın yararına olmayacağı öngörüsünde, Almanya’nın ekonomik çıkarları pahasına fakat jeopolitik gerçekler çerçevesinde Avrupa Birliği adına üstlendiği sorumlulukladır.
Kiev ve Moskova görüşmelerinde, “Ukrayna krizi askeri olarak kazanılacak bir şey değil ” düşüncesini geliştirmiş,
Şimdi Münih Konferansının ardından Ukrayna ve Rusya arasında ABD’nin de desteğiyle bir mutabakatın sağlanması, Minsk anlaşmasının yürürlüğe girmesi, ateşkesin sağlanması ve kalıcı barışın yolunun açılması için mesai yapıyor.
Cumhuriyetçilerin Ukrayna’ya silah yardımı yapılması isteği, Obama yönetiminin Kiev’e askeri teçhizat yardımını gündemine aldığı şu sırada ABD’nin mutabakatını sağlamak üzere Washington’da bulunuyor.
*
Merkel, Washington’da, V.Putin’in Devlet Başkanı olmasıyla birlikte Rusya’nın Avrupalılaşmasına ilişkin tükenen umutlara karşılık olarak,
Almanya’da Sovyetler Birliği ile doğrudan ilişki kurulması, Varşova Paktı ülkeleri ile ilişkilerin normalleştirilmesine dayanan “Ostpolitik “i terketmiş, yerine jeopolitik çıkarların ve ahlaki prensiplerin yönlendirdiği yeni bir siyaseti koymuş Başbakan profili çiziyor.
*
Bu çerçevede Merkel’in, Washington ziyareti; Ukrayna krizinin barışa evrilmesi için Başkan Obama’dan;
Mesela, Rusya’nın güçlerini Ukrayna’dan geri çekmesi, ayrılıkçı paramiliter güçlere desteğini kardırması, içişlerine karışmaması ve bu saldırgan politikaya Gürcistan, Moldova ve tüm ülkelerde son vermesini teminen ekonomik, siyasi ve askeri baskıya alınması, enerji ihracaatının ve ticaretinin engellenmesi,
Ya da Rusya’dan uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını yasaklayan BM Antlaşmasına ve 1994’te Budapeşte Memorandumu ile yükümlendiği Ukrayna’nın bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğüne karşı sorumluluklarına uyması,
Ya da Kırım’ın yasadışı ilhakına son verilmesi ve Karadeniz’deki üslerle ilgili Ukrayna ile imzaladığı 1997 Karadeniz Filosu ve Karakolları Antlaşmasına uyması gibi kimi şartlarından kimi ödünler isteyeceği anlamına geliyor.
*
51.Münih Güvenlik Konferansında Pazar günü yapılan bir başka panelde de İran, Fransa, Amerika ve Almanya Dışişleri Bakanları süren nükleer müzakerelerin gidişatını masaya yatırmıştır.
İran ile 5+1 ülkeleri arasındaki nükleer görüşmeler, esasen ABD-Rusya arasındaki güç dengesini belirleyecek Ukrayna Kriz’inin Baltık’tan Karadeniz’e, Hazar’a ve Ortadoğu’ya kadar olan bölgedeki rolü üzerinden cereyan ediyor,kesinlikle Ukrayna krizinin barışa evrilmesi paketi içinde değerlendirilmesi gerekiyor…
*
5+1 ülkelerinin İran’ı nükleer silahtan uzak tutmaya çalıştığı, İran’ın ise nükleer hakları üzerinde kısıtlamayı kabul etmediği görüşmelerde,
Anlaşmazlık konuları “santrifüj sayısı, ağır su reaktörlerinin durumu, nükleer işbirliği, yaptırımlar ve sermaye piyasalarına katılma tarihinin belirlenmesi”ne indirgenmiştir.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İran’ın uzlaşma uyarınca yüzde 5 zenginleştirilmiş uranyum gaz stoğunu düşürdüğünü, İran’ın bir atom bombası imal edilebilmesi için gereken nükleer zenginliğe sahip olmadığını,
Çünkü nükleer maddelerin büyük kısmını nükleer yakıta dönüştürdüğünü, böylece İran’ın nükleer bomba yapma niyetinin olmadığını gösterdiğini rapor ediyor…
*
Rağmen ABD; İran’ın barışçıl nükleer programı üzerinde güvenlik kaygılarını koruyor ve ekonomik, siyasi ve askeri yaptırımlarıyla İran yönetimini baskılıyor.
Yaptırımlar İran’ın dünya kamuoyu nezdindeki imajına zararlar veriyor.
Ekonomi daralıyor, halk sıkıntılara düşüyor, yönetimde ABD ve AB ile ilişkilerinin normalleşmesi çerçevesinde farklı düşünceler oluşuyor.
O yüzden İran nükleer müzakerelerin amacının bir yandan nükleer haklarının güvenceye alınmasını, öte yandan da nükleer programının barışçıl olduğu konusunda güvenceler içerecek bir anlaşmayı savunuyor…
*
Başbakan Merkel’in, Washington ziyaretinde Başkan Obama ile Ukrayna krizinin barışa evrilmesi için İran’ın nükleer programına ilişkin konularda da bazı mutabakatları görüşmesi bekleniyor.
*
Türkiye ise Recep Tayyip Erdoğan karanlığındadır.
Türk halkı ise Türkiye’den İslam coğrafyasında vizyona konan, barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomik değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan Siyasi İslam
BM Güvenlik Konseyinde daimi bir sandalyesi olması, bu suretle bütün dünya tarafından kabul edilmesi,
İllâki Recep Tayyip Erdoğan’ın önce “Başkan”, ardından dünyada Siyasi İslam’ın kabul edilir lideri olması hayaliyle heba oluyor…
10.2.2015