Biliyorsunuz, büyük ufkumuz önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün ilerileri öngörme yeteneği vardı. Bu nedenle yine bir gün devletimizi idare edenlerin düşecekleri gaflet ve delalete ve emperyalizme karşı; “Gençliğe Hitabe ve Bursa Nutku’nu” yazdı.
Bu gün durum ve ahvel öyle gösteriyor ki, bunları hayata geçirmenin kararlılığını ve azmini yaşıyoruz.
Ülkemizin Kuruluş felsefesine dayanan laik ,sosyal, hukuk devletimiz anayasamızda yazdığı gibi idare edilememekte zarara uğratılmaktadır.
Yürütme, yasama, yargı tekelleşmiş tek el üzerinden yürütülmektedir.
Laikliğe aykırı hareket edenler cezalandırılacağına, savunanlar cezalandırılmakta hapislere tıkılarak esir alınmaktadır. Rennan Pekünlü Hocamız örneği gibi daha önce kumpas kurularak Silivri cezaevlerine tıkılan aydınlarımız gibi.
Bir ortaçağ zihniyeti yaşatılmakta,dini olgular insanların üzerine beyinlerine yaftalanmaktadır.
Gün, ay, yıllar zaman olarak ileri yerine geriye doğru sürüklenmektedir.
Osmanlı senaryoları ile bizi geçmişe, din hukuku rejimine doğru sürüklemek isteyenler buldukları her ortamda yalnızca kendilerinin dinlenmesini istemekte, en küçük bir eleştiri ya da karşı görüşe söz hakkı verilmemekte, hoşlarını gitmeyen konu ve açıklamalar ile bezdirme politikaları uygulanmakta ve “demokrasi !” den de çok sık bahsetmekten geri kalmamaktadırlar.
Her yeni bir gün artık yeni bir başlangıç olmaktan çıkmış, yeni bir tartışma gündemi oluşturmak yarışına dönüşmüştür. Örneğin; geçtiğimiz haftanın konusu başkanlık sistemi tartışmaları ile toplum çok daha acil sorunlarının çözümünü beklediği ortamlardan uzaklaşmış “Adammmm sendeeee” der konuma bir kez daha girmiştir. Yıllar yıllar önce dillendirilip konusu kapatılan konularda bu tartışmalarla gündeme taşınmış; halifelik, sultanlık, padişahlık demeçlerinin boş versiyonları kişilerin gündemini adeta işgal etmiştir.
Elbette bu gündem oluşturmanın ve yurttaşın gününü boşa harvcatmanın nedenleri vardır ki, en başta “Adam sendeci” bir halk türetilir, sonra bu halkın en kutsal değerleri işlenerek ona hizmet ediliyor havası estirilir ve büyük propagandalarla halkın büyük çoğunluğu bende edildikten sonra sunum yapılır.. İşin en can alıcı yanı ise bu sunum yapılırken ülkenin oy verip, hakkını savunmasını, iktidarın her adımını eksiksiz izlemesi gereken bir muhalefetten yoksun kalınmasıdır. Muhalefeti olmayan toplumların er geç, başkanı da, kralı da, diktatörü de, sultanı da mutlak olacaktır. Bu yazgı değil, bilimsel siyasal tarih gerçeğidir.
Bugün gelinen ve şikayet edilen her konunun bir nedeni “Adam sande”cilik, diğeri ise, gerçek muhaklefetten yoksun bir Türkiye’nin oluşturulmuş olmasıdır. Bu dediklerimizden güncel örneğin biraz gerisine göz atalım ve mcılız muhalefetten yoksun ülkemizde bugün tartışılan konunun nasıl geliştiğini anımsayalım:
Önce cumhurbaşkanlığı seçimini halka indirdiler ki diğer islam devletlerinde olduğu gibi cumhurbaşkanını halk seçer oralarda; ki parlementer sistemde böyle bir uygulama perlamento yapısına ters düştüğü halde. Şimdi de başkanlığı yine halka seçtirerek halkın kültürel yapısının dine dayalı olduğunu var sayıp totoliter rejimi yasallaştırma çabalarına girmeleridir.
Başkanlık sisteminin neyini tartışacaksın ki konuyu temcit pilavı gibi boyuna gündeme getirmenin ne anlamı var ki, ülkemizin üniter devlet yapısına ters bir durum arzederken hala boş gayeler üzerinde hırpalamak..
Yakışır mı devlet erkanına daha önceleri üzerinde çok konuşulmuş ama hayata geçirilmesinin devletimiz açısından yararlı olmadığını birçok defalar söylenmiş olmasına rağmen.
Bu gün anayasamıza aykırı kanunlar çıkartılmaktadır.Torba Kanunu adı altında iç güvenliğimizi tehdit altına alan makul şüpheli soyut kavramlar serbest dolaşım özgürlüğünü kısıtlamakta atkı,poşu,bere şüpheli pozisyona sokulma durumuna getirilmektedir.
Tamam, kar olmayan yerde kar maskesi takıp yüzünü tamamen kapatan,yüzüne çorap geçirip dolaşan görürsen bir de elinde taş varsa makul şüpheli olabilir ama bunu somutlaştırarak kanun haline getirmek demokrasi ülkelerinde asla geçirli değildir.Ama derseniz ki ben terör kanunu çıkartacağım ayrı bir katogoriye alacağım,onun da düzenlemesini ona göre yaparsınız.
Siz değil miydiniz ki teröristleri davul zurna ile karşılayıp hemen oracıkta bir mahkeme edip serbest bırakan.
Siz değil miydiniz ki teröristlere evladım gelin teslim olun diyen onları Güneydoğuya yerleştirip arkalarını sıvazlayan..
Siz değil miydiniz ki teröristbaşı Apo’yu muhatap kılıp İmralı’ya ekip üstüne ekip gönderen..
Adamların silahları belinde elinde etrafı talan etsin ziyan versin adları belli sanları belli onları tecrit etme silah taşıma özgürsüzlüğünü elinden alma özgür hale getir,sonra da karşında bir devlet varmış gibi masaya otur..
Topluma zarar veren eli silah tutan her vatandaş zanlıdır eli çiçek tutan pankart tutan değil.
Devlete güven olmayan yerde,muhalefet diren meclis der mi demez,
Devlete güven olmayan yerde,muhalefet kurtuluş savaşımızı başlatmamız gerek der mi demez,
O zaman devlet içinde devlet mi var bizleri kimler idare ediyor,kim bunlar..
Ruya gibi, parça bölük anımsamalar ama hepsi gerçek. Bu durumda yaopılması gereken çok önceden yapılmalı ve baraj yüzdesi düşürülmeli, iktidaradan şikayeteden muhalefet iktidarı erken seçim kararı aldıracak gücünü göstermeli, barış sürecinde devletimiz dağda hiçbir silahlı militen bırakmamalı ve kent içi yapılandırmalarının halkın gözünde “Öyle saçmalık olur mu?” dedirtecek güvene ulaştırılmalı ve de yıllarca “Burası dağ başımı aga TC hukuk devletidir, eşkiyanın kentte ne işi olur” güvencesini belleklere işlemeli ve işletmeliydiler ki, halkın yüzdesi tümüne yakını “Başkanlık sistemine” Evvveeettt”. desin. Şimdi ne mi der: Dinleyin!
“N’ayır…N’olamaz…”
Refhan İRTEM