Tek taraf için kazan -kazan senaryosunu hiç bir zaman söz konusu etmiyor, gelişmekte olan ülkelerin makina ve teknoloji parkıdır, büyüyen ekonomisi esin kaynağı oluşturuyor.
Federal güvenliğinin negatif unsurlarını fazla göç, göç nedeniyle Alman vatandaşlarının işsizlik gibi sorunları, İslamcılık ve İslamcı terör ve Doğu mafyası belirliyor.
*
Adalet Bakanlığı, hafta içinde ” Almanya Kamu Güvenliği” kapsamında cihat yanlılarının savaşmak üzere Ortadoğu ülkelerine gidişini engellemeyi amaçlayan bir yasa tasarısı hazırlamıştır.
Tasarıya göre adli kurumlar açısından bir kişinin terör örgütüne katılmak istediğini beyan etmesi, yani “niyet” ceza kapsamına giriyor.
Alman muhalefetinin eleştirileri ise Ceza Hukukunun salt niyeti suç kabul etmediği, bunun mümkün olabileceği ama mutlaka birşeylerin oluşmuş olmasının esas alınması noktasından işliyor.
Ve “Suç işleme ihtimalinin çok fazla ön planda tutulmasının bazı çekincelere neden olabileceğini ” dikkate getirmekle sınırlı kalıyor.
*
Yeni Türkiye de Erdoğan politikalarıyla birlikte Osmanlı’nın ardından oluşan ülkelerde İslam Birliğinin ekonomik güç olması hevesi ve uygulamalarını geliştiriyor.
“Kamu Düzeni ve Güvenliği” kavramı ise can yakıcı sorunlarından biri olan Kürt sorunu ile birlikte anılıyor.
*
Bugün devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt, Türkiye’de merkeziyetçi yönetime karşı çıkan PKK/HDP çatısı altında, tüm kitle örgütlerinde ve yönetimlerinde sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden evlere kadar örgütlenmiş, hükümetin çözüm sürecinde ilerleme kaydetmemesine karşı özerklik yönünde daha geniş adımlar atmaya yönelmiştir.
Doğu ve Güneydoğu’ da ekonomi alanında faaliyet gösteren dernekleri bünyesinde toplayarak güçlü bir sivil toplum olmayı amaçlayan bir grup işadamı ve sanayici, Kürdistan coğrafyasında yaşayan halkların birliği, Kürt ulusal ekonomik politikalarının oluşturulması amacıyla “Kürdistan Sanayici ve İşadamları Derneği”ni kurmuştur.
Seçimle işbaşına gelinmiş büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Özerklik inşası sürdürülüyor.
Başta petrol ürünleri ve bakır, kalay, krom gibi önemli madenlerin ve Karakaya, Atatürk, Keban gibi büyük barajların, hidroelektrik santrallerinin işletilmesinde karar sahibi olmak ve gelirlerinden pay isteniyor.
*
Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı geliştirilen bu yıkıcılığın en büyük amilinin bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın politikaları olduğu belirtilmelidir.
Bu görüntüyü Erdoğan’ın Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı, İmralı ve Kandil’ in devre dışı kalacağı, siyaset dışı kanala itibar edilmeyeceği, tek muhatabın seçilmişler ve halk olacağı, Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı, yerel yönetimlerin güçleneceği, uluslararası hukuk ilkelerinin esas alınacağı, Öcalan’ la ve Kandil ile ilginin kesilmesi halinde siyasi müzakerelerde bulunulacağı duyurusuyla,
Haziran 2011 seçimleri ardından “Güvenlikçi Yaklaşım” stratejisi duyurusunun ve bunun paralelinde;
Kürtçülüğü, aş ve iş gereksinimi için İslamcılığın kardeşlik fikri, dayanışma hissi gibi eğilimlerle ürettiği ekonomi-politik değerlere çağırmasının iflası olarak görmek gerekiyor.
*
Şimdilerde Hükümet Kürt Sorunu’nun barışçıl çözümünde, Kürt Hareketini HDP ekseninde siyaseti ile PKK terör örgütünü birbirinden ayrıştıran yeni bir stratejiyi takip ediyor.
Buna göre, Hükümet ilk aşamada İzleme ve Koordinasyon Kurullarını hayata geçirecektir.
İkinci adımı Şubat’da gerçekleşmesi planlanan geri çekilme oluşturuyor.
Geri çekilmeye bağlı olarak PKK’nin Türkiye’ye karşı silah kullanmaktan vazgeçtiğini açıklaması,
Geri dönüşlerin sağlanması, geri dönenlerin rehabilitasyon ve topluma kazandırılması,
PKK’lıların tamamı değil ancak bazı isimlerine aktif siyaset yapma olanağının sağlanması yolunda yasal idari adımların atılması öngörülüyor.
Ancak hükümet, Kobane eylemleri adı altında bir kısım Kürtlerin 6-7 Ekim olaylarında görüldüğü üzere kimi yerlerde devlet otoritesini zayıflatma girişimlerinden hareketle Kürt sorununun çözümü için “kamu düzeninin” sağlanmasını şart koşuyor…
*
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” da polisin yetkileri artıyor, ‘Kuvvetli şüphe’ yerini ‘makul şüphe’ ye bırakıyor.
Bugünün CMK’ sında, gözaltı için makul şüphenin aranacağı konusu “Kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığı”, tutuklama için “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular” şekline eşitleniyor.
“Ulusal güvenliği tehdit eden yapıların” Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde yeniden düzenlenerek güncelleştirilmesinin ardından bu yasa ile birlikte “Terör ve Paralel Yapı” ile mücadelenin keskinleşmesi, sonuçta Kürt Hareketi siyasi kanadının askeri kanadından bağımsız hale getirilmesi öngörülüyor.
*
TBMM’ de tasarı haftaya görüşülecektir.
HDP eşbaşkanı S.Demirtaş tasarıyı; PKK terör örgütünün tasfiye edilmesi durumu ve Recep Tayyip Erdoğan’ın 2013 hedefi olan ve Türkiye’den İslam coğrafyasında vizyona koyduğu barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan Siyasi İslam Konsepti çerçevesinde Başkanlık otoritesinin tamamlayıcısı olması ekseninde değerlendiriyor.
“Biz o güvenlik paketinin parlamentodan geçmemesi için muhalefet olarak iç tüzükten kaynaklı ne kadar imkanımız varsa sonuna kadar kullanırız. Türkiye’yi zora sokacak, toplum içinde ciddi sorunlar yaratacak pakettir. Hükümet umarım bu yanlıştan döner” diyor.
*
CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu’nun tasarı ile ilgili düşüncesi ise ne rejimin İslamcılıkla değişimi, ne paralel yapının tasfiyesi değil, Erdoğan’ın bu yasa ile elinin güçlenmesinden ve otoriter bir rejim oluşturmasından duyduğu kaygıdan gelişiyor.
Demokrasi,insan hakları bağlamında,”Bİz demokrasiyi istiyoruz, insan haklarını istiyoruz, anayasaya aykırı uygulamalar istemiyoruz. Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de, Amerika’da, Japonya’da insan hakları için tanınan yetkiler, güvenceler neyse, aynısını Türkiye’de de istiyoruz .
Biz ulusal kurtuluş savaşını verirken ne inanç ayrımı ne de kimlik ayrımı yapmadık, sağ sol ayrımı da yapmadık.Bu biraz daha hızlanarak devam ederse halkın direnme hakkı ortaya çıkacaktır” diyor.
Ama Kürtler ayağının basamadığı bir çok Anadolu toprağında, her şehir ve kasabada kendi öz yönetimini ve öz savunmasını geliştirerek, ulus devlet sisteminden kurtulup kendilerini demokratik bir biçimde yönetebileceği iddiasıyla ayaktadır.
*
Başkanlık, PKK terör örgütü ve paralel yapının tasfiye edilmesi, kamu güvenliği , R. T.Erdoğan, K.Kılıçdaroğlu, D. Bahçeli, S.Demirtaş derken, akıllara zarar bir karmaşa sürüp gidiyor.
6.2.2015