Kaan Göktaş
21.01.2013 02:09:3
Daha önce çok eşlilik üzerine de bir kaç sivri çıkış yapan, İslamcı camianın ‘yaşam koçluğuna’ soyunan Sibel Üresin; “Sevişmek namazdan bile daha önemli.” demiş…
Kuyuya ilk taşı geçtiğimiz hafta, mütedeyyin kesimlerde “İslam’da Cinsellik” isimli kitaplarıyla tanınan Yazar Ali Rıza Demircan, “Sevişmek de namaz gibi bir ibadet” diyerek atmıştı.
(Neden örneği namazdan veriyorlar çözemedim; acaba namaz da ‘her gün’, hem de ‘bir kaç defa’ gerçekleştirildiğinden mi bilinçaltında çağrışım yaptı? Freudyen uzmanlara sormak lazım…)
İşin detayına çok girmeyeceğim, dini konularda ahkam kesme hakkımı bir kaç hafta sonraya, yeni kitabım Oldu da Bitti Maşaallah’ın çıkış zamanına saklıyorum.
Ancak, iki olaydan sonra da, kafama takılanlar oldu.
Ne islami kesimden, ne laikçi çevrelerden bu sözlere karşı ‘gık’ çıkmadı… Belki iki mahallenin de aklı başında, efendi mensupları içlerinden bir “Feshupanallah” çekmiştir, o kadar…
Oysa buna benzer bir söylem, muhafazakar mahalleden sayılmayan ya da düpedüz dindar olmayan bir kişiden gelseydi, toplumsal linç hatta aforoz sebebiydi…
Örneğin, bir Fazıl Say ya da Serra Yılmaz çıkıp da “Sevişmek de namaz gibi bir ibadet, hatta namazdan daha önemli.” deseydi ne olurdu, hayal edebiliyor musunuz?
“Dini değerlerimizi küçük düşürdü” diye koşa koşa savcılığa gidenlerden tutun da, sosyal medyadan, gazete sütunlarından tükürüklerini saça saça saydıranların sayısı bilinmezdi. Yer-gök yıkılırdı.
Ya da Sibel Üresin’in daha önceki açıklamalarını, “Kocama arkadaşımı tavsiye ettim” gibi bir lafı, sol kesimden biri söyleseydi… Ne toplumun ahlakını bozmadığı kalırdı, ne çoluk-çocuğa kötü örnek olduğu, ne ‘Türk aile yapısına’ zarar verdiği…
Bugün mütedeyyin, muhafazakar bir çoğunluk var.
Halkın çoğunluğu onlardan. İktidar onlarda. Medya gücü, adalet hatta sansür-denetim kurumları onlarda…
Bir kısmı bilinçli, hesaplı, bir kısmı da bilinçsiz, sadece tepkisel olarak 28 Şubat’ların, 80’lerin, 60’ların hatta ve hatta 30’ların intikamını alıyor…
Ancak bu, saçmalayana “Kusura bakma ama zırvalıyorsun!” diyemeyecek kadar gözünü karartmamalı kimsenin…
Sırf kendi mahallesinden diye, kimse kimsenin akıl-mantık, insaf-izan sınırından çıkıp abuklaşmasına göz yummamalı…
PERŞEMBE…
Mehmet Ali Birand’ın ölümünden sonra söylenenler, yazılanlar arasında beni en çok etkileyen, Twitter’da Ahmet Hakan’a gönderdiği mesaj oldu. Birand, Ahmet Hakan’ın “Melih Gökçek’in yemeğine gelecek misin?” sorusuna, doktora gideceğinden bahsederek cevap veriyor ve diyor ki; “Perşembe günü durumum belli olacak.”
Bin yıldır söylenir, bin yıldır da kulak asıp uygulayamayız : Hayat sürprizlerle dolu. Ve aynı zamanda çok kısa… Ne zaman, ne olacağı belli değil. Plan yapma! Erteleme! Kimse için değil, kendin için yaşa! Anı yaşa!
NASIL BİLİRDİNİZ?
Birand’ın cenazesini izlerken, annem aradı. Yıllardır cenazelere katılırım, benim dikkatimi çekmemişti. Cenaze duası esnasında imam efendi o klasik “Nasıl bilirdiniz?” faslında soruyor ya; “İyi bir müslüman olarak yaşadığına şahitlik ediyor musunuz?” diye… Tamam, cenazesi İslami ritüellerle kaldırıldığına, gömüldüğüne göre bu kişi müslüman olması gerekir. Ama bu ülkede, ‘nüfus kağıdı müslümanlığı’ denilen bir kavram var, bunu birbirimize itiraf edelim. Üstelik, müslüman olmanın öncelikli şartı da ‘insan’ olmak… İyi bir insan olmanın tüm vasıfları, iyi bir inanan olmanın vasıflarını da kapsıyor. Bu yüzden, Diyanet İşleri bu duruma el koyup bir genelge yayınlasa da, ölenlerin ‘iyi bir insan olarak yaşadığına…” şahitlik etsek?
SUİKASTÇİYE EL-ENSE
Bulgaristan’da muhalif Türk lider Ahmet Doğan’a yapılan suikastın görüntüsü, insanlık ve habercilik tarihinin en çarpıcı karelerinden biri olarak aklımıza kazındı…
Ama olayın videosunu izlediğimde, bir terslik gözüme çarptı. Tetiğin çekilip de, silahın tutukluk yaptığı, kürsüdeki kurbanın şaşkınlıkla döndüğü o sahne ve takip eden 4-5 saniye… Ahmet Doğan önce refleksle saldırganın elini ittiriyor. İkisi de birer saniye boş bulunuyor. Sonra roller değişiyor, adeta katil yerini kurbana bırakıyor, Doğan katilin üzerine hamle ediyor… Saldırgan geri çekilmese ve araya korumalar girmese, el-ense çekip, kündeye alacak.
Oysa o saniyeler çok önemli. Saldırgan belli ki amatör. Amatör bile değil, sokaktan geçen dümdüz biri… Bir profesyonel, silahı ateş almasa bile geçen o bir-kaç saniyeyi, boğuşma anını avantaja çevirir. Silahın ağzına tekrar mermi sürer ya da kurbanı rehin alır, vakit kazanmaya hatta bu yolla kaçmaya çalışır. Bu yüzden Ahmet Doğan’ın yaptığı, kabullenilmeyecek bir hata. Milyonda bir gerçekleşen bir olay olmuş, şakağına dayalı silah ateş almamış… Bir insan daha ne kadar şanslı olabilir? Zorlamanın anlamı ne? Yere kapaklan, kaç, kalabalığın arasına atla…
Tamam Amerikan Başkanı seviyesinde demiyorum ama bir muhalefet lideri ya da bir azınlık temsilcisi yani tehdit altındaki bir kanaat önderi, bu gibi kriz durumlarında ne yapması gerektiğini bilmeli…
Acaba Türkiye’deki liderlerde durum ne?
Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts | facebook.com/kaangkts
blog radikal
Bir yanıt yazın