TANSU EDİP GÖKBUDAK İLE YENİ ASIR GAZETESİ İÇİN YAPILAN SÖYLEŞİ…
SORU: Ermeni Sorunu nasıl başladı? Şu an geldiği nokta için neler söyleyebilirsiniz?
YANIT: Çok ilginç bir konu bu… Aslında Ermeni Sorunu derken, bunu Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerin, Osmanlı Devleti’nin başına sorun yarattıkları dönem olarak algılıyorsak bunu; yüz elli yıl öncesine kadar gidebiliriz… İmparatorlukta ulusçuluk düşüncesinin yaygınlaşması, Osmanlı Devleti’nde öteki pek çok halk gibi, Ermenileri de ulusal bir devlet kurma düşüncesine itmişti. Aslında bu daha çok, büyük devletlerin kışkırtması olarak ortaya çıktı. Çetecilik olayları olarak başladı ve giderken bir ulusal devlet düşüncesine kadar geldi. Özellikle de İngiltere ve Rusya kışkırtmıştı Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı… Sonra buna Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri de özellikle misyonerlik faaliyetleri olarak katıldı. Her bir devletin, Osmanlı Devleti’nden kimi beklentileri vardı. Ve bu beklentilerine ulaşabilmek için, ülke içinde kendilerine destek verecek gruplara gereksinim duyuyorlardı. Böyle bir hava içinde ortaya çıkmıştır sorun… Ancak bizim için, bugün yaşanılan konular açısından bakıldığında, 1915 yılı tehcir olayından söz etmemiz gerekiyor. Tehcir, göç ettirme demek… Yani ne olmuştur tehcirde? Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda cephe arkasında Ermeni ayaklanmalarının tehlike yarattığını gördükleri için, bulundukları bölgeden almış ve başka yerlere göç ettirmiştir. Bu olaylar sırasında çok sayıda Türk ve Ermeni oldu.. İşte bu olaylar üzerine günümüzde batı dünyası ve özellikle de Ermeniler Türkler’i bir soykırım yapmakla suçluyorlar. Bugün geldiği nokta için de şunu söyleyebiliriz: Bu sorun artık, Türkiye ile Ermenistan arasındaki bir sorun olmaktan çıkmış, dünya çapında, uluslararası bir sorun haline gelmiştir..
SORU: Ermeni Sorununun 100. Yılında Türkiye’yi ne gibi tehlikeler bekliyor?
YANIT: Yüzüncü yılın, sembolik bir anlamı var. Ne bu? İşte bildiğiniz gibi, Ermeni tehcirinin 100. Yılı… Tehlike ne olabilir? Özellikle de Türkiye’yi ne gibi tehlikeler bekliyor? Bakın çok ilginçtir, bu olay bugün bütünüyle siyasi bir sorun biçimine gelmiştir. Ve tartışma hep siyasi zemin üzerinde gitmektedir. Avrupa ülkelerinin, Ermeni soykırımı yoktur demeyi bile yasaklayan davranışları, insanın en temel hakkı olması gereken düşünceyi ifade etme özgürlüğüne vurulan bir darbedir…
Türkiye özelinde şunu söyleyebilirim. Yurt dışından, Ermeni diasporasının yoğun olduğu bölgeden gelen haberlere göre, Ermeniler içinde bulunduğumuz yıldan itibaren, Türkiye’den kimi Ermenilerden kalma emlakları mahkeme yolu ile almak için bir çaba içine girecekleri görülmektedir. Böyle bir olaya hangi mahkeme karar verebilir? Ve bu mahkeme hangisiyse, bunu sonuçlandıracak tarihsel bilgilere ve somut verilere sahip midir? Bunlar bir mugalata da olabilir; ancak böyle bir tehlike kesin olarak vardır. Türkiye’yi bu konuda daha da sıkıştıracakları, en azından bunun için uğraşacakları çok açık… Türkiye bütün bunlara karşı koyabilecek bir hukuki bilgiye sahip midir, bu konuda kuşkuluyum.
SORU: Türkiye’de Ne gibi hazırlıklar yapıldı? Bir bilginiz var mı?
YANIT: Arşivler büyük ölçüde tarandı. Ermeni Sorunu ile ilgili belgeler araştırıcıların önüne konuldu. Bilimsel etkinlikler düzenlendi. Hala da yapılıyor bunlar. TBMM’nde ve Türk Tarih Kurumu’nda hazırlıklar olduğunu biliyorum. Ama ben bunun, siyasi irade devrede olduğu sürece sorunun çözülebileceğine inancım yok.
SORU: Tarihçiler bir çalışma başlattılar mı kendi aralarında? Yaptılarsa sonuç ne aşamada?
YANIT: Hayır, böyle bir çalışma olmadı. Daha doğrusu Ermenistan tarafı buna yanaşmadı. Arşivlere gelince; Türkiye’de çok büyük oranda arşiv belgeleri açılmış ve ortaya konulmuştur. Sorun, karşı tarafta ve öteki devletlerin arşivlerindedir. Yani çok açık; bu sorunun boyutlarını çözmek için illa ki Osmanlı Devleti’nden kalmış belgeleri içeren arşivlere gerek yok. Tabiki bizim arşivlerimiz çok önemli; olayın ne ölçüde siyasallaştığını ve bir tavır haline geldiğini ortaya koymak için bunu diyorum. Rus, İngiliz, Fransız, Alman ve hatta ABD arşivleri bir soykırımın varlığını ya da yokluğunu ortaya koyabilir. Ancak bu yok ortada… İşte, sağlıklı araştırmalar, incelemeler yapılmadan “İlla sen soykırımı tanı!” yaklaşımının sahtekarlığını görmek gerekiyor. Olmayan şeyi, niçin kabul edelim? Sonuçta bunu önce tarihçiler inceler, sonra uluslararası mahkemeler, bu veriler ışığında kararını verir. Sen tarihi incelemekten kaç, sonra da sen bunu kabul et de… Yok, bu davranış demokrat ve bilimsel bir yaklaşım olamaz… İş siyasidir ve siyasi boyutlar üzerinden gideceği de gün gibi ortada…
30.1.2015.
Bir yanıt yazın